“Bosna’nın gerçek kahramanı BİLGE KRAL ALİYA İZZET BEGOVİÇ. Meazarı, Başçarşı’nın biraz üzerinde Saraybosna’yı tam gören pozisyonda şehitler mezarlığında, çok sade ve gösterişten uzak bir yapı. Bir kubbe ve iki adet mezar taşı var. Mezar taşın üstünde ise şu yazıyor: Aliya Mustafa İzzet Begoviç, Allah’ın kulu, ruhuna Fatiha.”
BALAGAY BEKTAŞİ TÜRBESİ
Balagay, Mostar’ın içinden de geçen ve Bosna-Hersek’in en büyük nehirlerinden biri olan ‘Neretva’nın önemli kollarından biri olan ‘Buna Nehri’nin doğduğu yerdedir. Küçük bir yerleşim olan Balagay’ı önemli kılan ise hemen su kaynağının bulunduğu mağaranın yanı başındaki ‘Balagay Tekkesi’dir.
Muhteşem bir tabiata sahip olan bölge 1465’te Osmanlı tarafından fethedilmesinden sonra kurulan tekke, Bosna’nın yerel halkı olan Boşnakların (Bosniak) hızla Müslümanlığı seçmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı özellikle Balkanlar’a (Yeniçeriler de Bektaşi dergâhına bağlıydı) yolladıkları Bektaşi dervişleri ve babaları sayesinde çok kısa sürede yüz binlerce kişinin İslamiyeti seçmesini sağladı. Osmanlı da bu yeni Müslüman olan halka hemen kucak açtı ve kendi öz halkı olarak kabul etti. Hâlâ birçok Boşnak’ın “Biz Osmanlıyız” demesinin sebebi de bu büyük sevgiydi. Bu sevginin simgesi de Balagay Tekkesiydi. Evliya Çelebi tarafından bahsedilen bu tekkenin görülmesi çok önem arz eden yerlerden. Yol boyunca her yerde Hüve lafzı var yani Hu çekerek giriyorsunuz tekkeye. Neretva nehrinin önemli kollarından biri olan Buna nehrinin kaynağındayız. Saniyede 30 metreküp su çıkıyor. Dağın dibinden, adeta cennetten gelen suyun nasıl kaynadığını burada şahit oluyoruz. Rabbim hazinesinden gönderiyor, inanılmaz. Kısacası Balagay tekkesine mutlaka gidin. Yolumuz buradan artık yavaş yavaş Saraybosna’ya doğru uzanıyor.
SARAYBOSNADAYIZ
Saraybosna’da kalacağımız kalacağımız yerdeki kardeşe ilk söylemimiz, “Bize çay demler misin” oldu. Önce namaz, sonra çay ve ver elini Başçarşı. Ekmeği, böreği, pidesi, köftesi, çayı, kahvesi bizden, küçük bir Kapalı Çarşı tarzında daha çok bakır işlemelerin ön planda ve gıda üzerine dükkânların yoğun olduğu çarşı en önemli merkez. En sık rastladığınız turist kafilesi ise Türk’ler. Neredeyse üç kişiden biri Türk, ve burada olmaları ecdad yadigârı Bosna’yı boş bırakmadığımızı gösteriyor. Camiler namaz dışında kapalı. Sadece tek bir cami var; Gazi Hüsrev Paşa Camii. Diyanet tarzı yapılanma yok. İslam Birliği adı altında bir teşkilat imamların ücretini veriyor. Bu yüzden bazı camiler müze gibi kullanılarak gelir elde ediliyor. Ayrıca imamlar kıraat noktasında çok iyiler. Başçarşı’nın sembolü Sebil Çeşme, Bosna’nın nerede ise sembolü olmuş. Burada ‘’Cevabi ve Petskaviska’’ denilen pideli köfteden mutlaka tadın.
‘’Bosnalılar İslamiyet’in bekçileri’’
Akşam namazı sonrası çok meşhur olan hana çay içmeye gittik. İşletmecisi Türk. Tüm ziyaret eden Türkler bu hana geliyorlar. Masa komşularımız Türk olunca iyi bir sohbet ortaya çıktı. Güngören İmam Hatip Lisesi müdürü ve diğer kıymetli hocalarımızla tanıştık. Okul bitirme gezisi imiş. Sevgili hocam öğrencileri ata yadigârı bu tarz yerlere gitmeyi özen gösterdiğini söyledi. Ayrıca ‘’Bosnalılar İslamiyet’in bekçileri’’ deyince çok yerinde bir tespit yaptığını düşündüm. Evet, Bosnalılar buradaki İslami yaşamın adeta bekçileriydiler. Sohbet uzadı gitti, İstanbul’da görüşmeye karar verdik.
An itibari ile Bosna savaşında evini açan ve mühimmat deposu ve tünel kazılarak savaş meydanına silah ve mühimmat taşınmasını sağlayan tünele geldik. İnanılmaz kareler var. O günkü şartlarda yokluk içindeki Müslüman savaşçıların tüm erzak ve silahları bu evden geliyordu. Burada toplanıyor ve cepheye gönderiliyordu. Teyze rahmetli olmuş. Allah rahmet eylesin. Daha önce geldiğimde onu görmek elini öpmek nasip olmuştu, Rabbim rahmet eylesin.
GERÇEK KAHRAMAN
Bosna’nın gerçek kahramanı BİLGE KRAL ALİYA İZZET BEGOVİÇ. Rahmetlinin mezarını sabah erkenden ziyaret ettik. Başçarşı’nın biraz üzerinde Saraybosna’yı tam gören pozisyonda şehitler mezarında, çok sade ve gösterişten uzak bir yapı. Bir kubbe ve iki adet mezar taşı var. Mezar taşın üstünde ise şu yazıyor: Aliya Mustafa İzzet begoviç, Allah’ın kulu, ruhuna Fatiha.
Biz de hem Yasin-i şeriften bir sayfa hem de Fatihalarımızı okuyarak saygı içinde oradan ayrıldık. Bir milleti yok olmaktan koruyan, masa başında kaybetmeyen tek Müslüman devlet adamı belki. Onunla yatan binlerce Bosnalı genç şehit olmuşlar. Mezar taşlarında doğum tarihlerine bakınca anladık gerçeği; 1968, 1967 doğumlu çoğu. Ölümler ise onları 1993,1994, 1995 yıllarda...
Bosna birçok kültürü beraberinde taşıyor. Şehrin merkezinde kilise ve cami yan yana. Çan sesi ile ezan sesini aynı yerde duymak burası için geçerli. Akşam ezanını huşu içinde dinledik ve Gazi Hüsrev Paşa camiinde namazımızı kıldık. Turistlerin en sık tercih ettiği mekânlar ecdat yadigârı yerler. Gezdiğimiz yerlerden biri de ‘SÖNMEYEN ATEŞ ANITI’, İkinci Dünya Savaşını simgeleyen bir anıt. Ateşi gece gündüz hiç durmadan yanıyor.
Şehir sakin, insanlar sakin ancak şehirde bir hüzün var. Binaların çoğunda bulunan mermi ve bomba izleri içimizi acıtıyor. Birçoğunda şarapnel parçaları savaşın üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen hala duruyor, özellikle de yeni nesil, hatırlasın, unutmasın istiyorlar.
TÜNELDEYİZ
Saray Bosna’nın Ilıca bölgesinde bulunan Vrelo Bosna milli parkı Igman dağlarının eteklerinde Bosna nehrinin besleyen kaynakların çıkış noktalarından oluşmaktadır. Milli parkta geçirilecek keyifli saatlerden sonra Tünel turu için hareket ediyoruz. Yaşam Tüneli, Saraybosna’nın, Sırp kuvvetler tarafından kuşatılması sonucu, kente yiyecek, ilaç, silah sokmak için dönemin Bosna Hersek Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç ve arkadaşlarının bulduğu çözümlerden biri. Kuşatmanın tüm vahşetiyle sürdüğü 1993’te yaklaşık dört ayda yapılıyor. 800 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğinde ve 1,5 metre yüksekliğindeki tüneli, asker ve siviller ortaklaşa inşa ediyor. Savaş sırasında günde yaklaşık 4 bin kişinin geçtiği Yaşam Tüneli, Saraybosna’nın kuşatmadan tek çıkış yolu oluyor. Savaşın da kaderi tünelin hayata geçirilmesiyle değişmeye başlıyor. Ve yaklaşık 200 bin insanın öldüğü savaşta 300 bin insanın hayatta kalmasına neden oluyor. Bu nedenle de adı Yaşam Tüneli.
Tünele, iki katlı bir evin altından giriliyor. Ev, Kolar ailesine ait. Kolar ailesi, tünel fikri ortaya çıktığında evlerini hibe etmiş, dışarıdan sade iki katlı bir ev olarak görünüyor. Evdeki kurşun deliklerinin yoğunluğu ise çok dikkat çekici, savaşın hazin izlerini taşıyor. İçeri girer girmez önce tünelin nasıl yapıldığı ve Saraybosna kuşatmasının nasıl yaşandığıyla ilgili 20 dakikalık bir belgesel izledik. İnsanı 1990’lara götüren bu belgesel, Saraybosna’daki can pazarının nasıl yaşadığını da gösteriyor. Çünkü Sırp askerleri, Saraybosna’yı çevreleyen dağlardan, kuşatma boyunca top ve füzelerle kenti sürekli vurmuşlar. Yaşam Tüneli, müze olduktan sonra tünelin 20 metrelik kısmı kalıyor. Diğer bölüm ya kapatılmış ya da yıkılmış... Bu 20 metrelik kısmı göreceğiz. Bu savaş sırasında Saraybosna’nın savunmasında büyük önemi olan ve Bosna’yı ziyaret eden on binlerin mutlaka gördükleri bir yer; SARAYBOSNA SAVAŞ TÜNELİ veya SARAYBOSNA UMUT TÜNELİ. Gezmeden önce hikâyeyi biraz hatırlamakta fayda var.
GAZİ HÜSREV BEY CAMİ
Bey Camii olarak bilinir, Cami, dönemin valisi ve günümüzde cami avlusunda türbesi bulunan Gazi Hüsrev Bey tarafından 1531 yılında Mimar Sinan’a inşa ettirilmiştir. Cami, Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’nın kalbi sayılan Başçarşı’da yer almaktadır. Camii Bosna Savaşı sırasında Saraybosna’da yer alan tüm kültürel ve dinî eserleri ortadan kaldırmayı amaçlamış bulunan Sırp ordusunun başlıca hedeflerinden biri haline gelmiştir. Camii 1996 yılında aslına uygun biçimde restore edilmiştir. Birinci Dünya Savaşın başladığı nokta; Latin Köprüsü, Saray Bosna. Herşey burada başladı. Bu köprünün tam karşısındaki sokaktaki duvarın dibinde Avusturya Macaristan Krallığı veliahtı Ferdinand suikaste uğradı. Tarih; 28 Temmuz 1914. Cihan, ilk harbinin bahanesini bu masum şehirde bulmuştu.
ÇOK KÜLTÜRLÜYDÜ
Başçarşı’nın hemen girişinde yer alan ve şehrin en önemli simgelerinden olan çeşme, 15.yüzyılda Bosna Sancak Beyi İsa Bey tarafından yaptırılmış, daha sonra Gazi Hüsrev Bey‘in katkılarıyla büyümüş. Başçarşı’nın sembolü olan “Sebil Çeşmesi”, Vali Hacı Mehmet Paşa tarafından 1753’te, İstanbul’daki çeşmeler model alınarak yaptırılmış. Sebil Çeşme, Osmanlının yaptırdığı camilerle çevrili olan, Başçarşı’nın da tam kalbinde yer bulmuş, bugün hâlâ kullanımda ve dimdik ayakta. Saraybosna’nın simgesi haline gelmiş çeşmenin etrafı her zaman kalabalık. Gece ışıklar altında görüntüsü ise bir başka güzel.
Çok kültürlülüğe sahip Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna, Boşnak, Hırvat, Sırp ve Yahudilerin birlikte yasadığı kozmopolit bir şehirdi. 400 yıldan beri bu şehirde Müslümanlar, Katolikler, Ortodokslar, Yahudiler bir arada yaşıyordu. 1992-1995 yıllar arasında süren, Bosna Savaşı sırasında çeşitliliği temsil eden kültürel ve tarihi eserlere yönelik belirgin saldırılarda, Sırp ordusunun bu çeşmeyi imha etmeye çalıştığı aktarılıyor.
Gezi: Op. Dr. Aytekin COŞKUN