"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kara cahil!

09 Şubat 2014, Pazar
Her insan hayatı boyunca ne çok hikâyeler yaşar. Pek çok hikâyenin kahramanı olur. Hatta bazen başkalarına anlattığı hikâye bir müddet sonra kendi hayatında anlatılır hale gelir. Bu hikâyelerden pek çoğu göz yaşlarıyla yoğrulup, içinde acı ve hüzün taşırken, pek çoğunda da hayatın güzellikleri, renklilikleri yer alır.
Onun için bir insanın hayatı değerlendirilirken, önce hikâyesi dinlenir. İnsanın hayatı, yaşadığı hikâyesi kadardır. Hayat, bir bütün halinde yaşanan hikâyelerden oluşur. Ve yaşananın her günün hayat hikâyemize güç katan, renk katan bir tarafı vardır.
Hazret-i Peygamberin (asm) hayatına baktığımızda içinde sevinç olan, hüzün olan pek çok hikâyelerle taçlanmış muhteşem bir hayat manzarası ile karşılaşırız.
Peygamber vârisi Said Nursî Hazretlerinin tarihçe-i hayatına baktığımızda da yine bir muhteşem hayat serüveni dikkatlerimizi çeker. Onlar da Peygamberimizin (asm) yolundan gitmişler ve O’nu (asm) kendilerine rehber yapmışlardır.
Demek, kişinin hayat hikâyesi, takip ettiği yol etrafında gelişiyor. Bu asır insanları da öyle. İnsan hayatının anlamı ve değeri, hayatına kattığı anlamlar ölçüsündedir. İnsanın büyüklüğünü,yaşadığı hikâyenin büyüklüğü belirler. Durum onu gösteriyor ki, insan varolduğu müddetçe hikâye de hep varolagelecektir.
İşte size bizzat yaşanmış ve yaşayan bir dilden dökülmüş, bu asırda duâları hak eden, övgüleri hak eden bir eğitimci hikâyesi. Okuyun ve duâ edin.
 
“Yarıyıl tatilimi geçirmek üzere memleketim Konya’ya gitmiştim. Hasretliğimizi gidermek üzere bir annemlere bir kayınvalidemlere gidiyorduk. Yeni örtünmüştüm. Memleketime ilk kez örtünmüş olarak gidiyordum. Yaşadığım yerde bu konuda çok sıkıntı çekmiştim, ama memleketim güzel Konya’da böyle bir ihtimal bile söz konusu olamazdı. Yanıldığımı 2 gün önce anladım.
 Kayınvalidemi ziyarete gitmiştim. Elinden ne gelirse yapıyor beni ve torununu rahat ettirmeye çalışıyordu. Sıkılmayalım diye arkadaşları ve onların tatile gelen kızlarını da dâvet etmişti. Eskiden beri tanıdığım insanlar olduğundan çok da problem etmemiş bir yerde memnun bile olmuştum. Zira Muğla’daki yalnızlığımdan bir nebze kurtuluyordum burada. Biraz hoşbeşten sonra misafirler geldi. “Hoş geldiniz” deyip buyur etmek istedim. Bir selâm bile vermeden annemin (kayınvalidemin) kızının arkadaşı örtüme tiksinerek baktı. O başındaki nedir ....cı mısın? yoksa ....cı mı? diye etiketlemelere başladı.
Bir yapım ekinin bu kadar anlamsız bir yerde kullanılması beni şaşırtmıştı. Afalladım cevap vermeye yeltendim, ama karşıdan bağırarak saldıran bir yüzden başka bir şey göremedim. Hakaretler başlamıştı. Oysa ben bunu sadece Allah rızası için yapmıştım. Başörtüsü benim için siyasileştirilemeyecek kadar kutsaldı. Anlatamadım. İki kulağı olmasına rağmen beni duymuyor, mütemadiyen: “Cumhuriyet düşmanı, Atatürk düşmanı, geri kafalı” diye bağırıyordu. İkinci bebeğimi beklediğimden hassas bir dönemdeydim. Gözlerim doldu. Uğradığım hakaretler umurumda bile değildi. Yalnızca beni dinlememesine, bu tartışmaya annemin şahit olmasına üzülüyordum. Tam bulunduğum ortamdan ayrılma kararı almıştım ki arkamdan: “Yazıklar olsun senin gibi eğitimciye” diye bağırdı. Bu son damlaydı bardağı taşıran. Dinlemeyeceğini biliyordum, ama susamazdım. Bir şeyleri bağırarak kabul ettiremezdim, sakince anlattım, kulakları gibi kalbi de sağır olan bu insana: “Ben asla birilerinin düşmanı değilim. Başımdaki örtü dinimin gereği idi ben geç kaldım” dedim. “O zaman bu örtüyü annen gibi tak içindeki bone seni siyasileştiriyor, samimî değilsin” dedi. Aklıma Peygamberimizin (asm) hayatını okurken rastladığım cahiliye devri Araplarının sözleri geldi: “Muhammed bizi atalarımızın dininden soğutuyor.”
Bu tam bir cahiliye cümlesiydi. Bizim annelerimiz yaşadıkları ortama göre örtünmüşlerdi. Evde, tarlada nasıl rahat edebiliyor ise. Oysa ben bir eğitimciydim. Düzgün giyinmeli ve örtümü de düzgün yapmalıydım. Bu arkadaşa bunu anlatmak imkânsızdı, sadece şunu söyledim: “Eğer ki bir gün örtünmek istersen –çok güç bir ihtimal, ama- lütfen sen annen gibi örtün ve şalvar giyip okula git ataların daha çok memnun olur” dedim.. Kalbi mühürlü bu insan bu sözümdeki anlamı ne kadar anladı bilmiyorum. Ona sadece “Allah sana hidayet versin” diyebildim.
Bazı olaylar kötü gibi de görünse içinde türlü hikmetler varmış bunu kavradım. Bulunduğum odadan çıkıp kalbimi nurlandıran Rabbime şükür namazımı kıldım. Nereye gidersem gideyim şeytanın kandırdığı insanlara rastlayacaktım. Bu da benim sadece imanımı güçlendirecekti. Kalbi mühürlenen insanları Rabbim nurlandırsın. Amin.”  Hülya Yılmaz
 
Not: Başınızdan geçen ve sizde derin izler bırakan hayat hikâyelerinizi mail adresimize iletebilirsiniz. Her hikâyenin bir ibretlik mesaj boyutu vardır. Paylaşın ki, aynı hatalar tekerrür etmesin. Bizim başımızdan geçen bir hâdise, bir başkasının başından geçmesin. Her yaşanandan olumlu olumsuz hikâyelerden dersler çıkarılsın.
 
 
SEBAHATTİN YAŞAR
Okunma Sayısı: 926
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı