Hava güzel, kâinat güzel, insanlar güzel...
İyi de, bunca güzellik arasında bu can sıkıntısı da nedir?
Can ruh ve nefs arasında sıkışıp kalmış... Ruh teslimiyet isterken, deli nefs teslimiyetin özgürlük olduğundan bîhaber. Nefs alabildiğine şımarık bir hayat tarzına talipken, ruh sakin, sükunet içinde nefsini Allah’a teslim ederek özgürleşmek ister... İnsan iç dünyasında ruhu ve nefsi arasında sıkışıp, araf durumunu yaşarsa, kendine nasıl bir fayda sağlayabilir? Bireysel seçimlerinde kendine hayrı olmayanın topluma ne gibi hayrı dokunabilir? İnsanlar ve cinler için bir imtihan mekânı olarak yaratılan bu dünyada, İlâhî hikmetin nakışlarıyla her gün yeniden doğan ve batan güneşiyle, her günü yeni bir çağrıyla dirilten Rabbin hitabına ruhumuzun kulağını kapatıp, nefsin açgözlü doymaz iştahına teslim olmak da neden? Nefsten ruha hicret etme zamanı gelmedi mi? Bu hicret gerçekleşmezse, gelecek olan nâra engel olamayacağız. Gönlüne, kalbine ve ruhuna sıçramış siyah lekelere engel olamayacağız...
Hicretin cana can, ruha şifa, akla ve kalbe merhem, nefsin önüne perde olmasını istemez misin?
İstemez misin ebedi özgürlüğe açılan kapı olsun hicretin.
Nefsini tezkiye eden kurtulur; nefsini günaha, cehalete, dalâlete bırakan zarar eder, diyor Yaradan.
Arafta kalmış ruhumuza, kalbimizdeki hastalıklara, Allah’ın da düşman olarak gördüğü nefse karşı hicretimiz dirilişimiz olsun...
İstemez misin hicretin miladın olsun?
NAGEHAN BAYRAM