Ankara’da faaliyet gösteren Gülümse Çocuk Kulübü, minik kalplere İslami değerler ve iman hakikatlerini sevdirmek için faaliyetler gösteriyor.
Haber: Ayşe Nur Çelikkaya
Ankara’da 2004’ten beri aktif olarak devam eden ve minik kardeşlerimize İslami değerleri ve iman hakikatlerini sevdirmek ve kavl-i leyyinle kalplerine dokunmak gayesiyle bir araya geldiğimiz Gülümse Çocuk Kulübü, cumartesi günleri birkaç saatlik bir süre zarfında bol uhuvvetli ve keyifli bir şekilde gerçekleşiyor elhamdülillah.
Kardeşlerimiz de bu uhuvvetli ortamdan istifade etmiş olacaklar ki derslere koşar adımlarla geliyorlar. Rengarenk kalemleriyle en güzel defterlerini imanî hakikatlerle süslüyorlar. Beraber Risale-i Nur okumaları, siyer ve ilmihal dersleri ve pek çok eğlenceli etkinlik yaptığımız bu vakitlerde zaman zaman haklı bir serzenişle “Keşke Gülümse Çocuk daha uzun sürse!” minvalinde tatlı yakınmalarına şahit oluyoruz. İman hakikatlerinin manevi havayı tezyin etmesinden olsa gerek eve gitmeyi hiç istemiyorlar.
Bir zamanlar onlarla aynı yaşta, aynı dershanede, çok sevdiğimiz ablalarımızla işlediğimiz dersleri şimdi o miniklerin ablası olarak tefekkür etmek de çok farklı bir his...
Çocukların gözlerindeki o ışık, Rabbimizden niyaz ederiz ki hiç sönmesin, aynı şevk ve gayretle inşallah Risale-i Nur dairesinde bulunmaya devam etsinler. Zira zaman gösteriyor ki iman hakikatlerinin ve İslamiyet nurunun kalplerimize adeta derc edilmesine ihtiyacımız var. Bu da ancak bu yaşlarda atılan küçük tohumlarla mümkün. Fakat en mütedeyyin anneler dahi çocuklarının bu kısacık dünya hayatında belki daha başarılı, daha sportif veya daha donanımlı (!) olması adına onları bu ortamdan yoksun bırakarak çeşitli kurslara yönlendiriyor. Ne yazık ki sefahet ve dinsizlik akımları bir an bile duraksamıyor, o sâfi zihinleri bulandırmaya devam ediyor. Kalbi küçükken İslam’a ısınmayan çocuklar ileriki yaşlarda bazen yanlış yollara sürükleniyorlar. Bediüzzaman Said Nursi, bu durumu şu şekilde ifade ediyor: “Risale-i Nur’un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta, mâsum çocuklardır. Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdetâ gayr-ı müslim birisinin İslamiyet’i kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer”1
Çocuklarımıza sığınacakları o limanı niye esirgiyoruz?
İslam topraklarında gayrimüslim seviyesine inmek! Tehlikenin farkında mıyız? Mesele birkaç imanî, itikadî bilgiyi öğrenmekten ve öğretmekten ibaret değil. Dört bir yandan hücum eden sefih akımlara karşı çocuklarımıza sığınacakları o limanı niye esirgiyoruz? Ateizm, Deizm ve nice sapkın “izm” lerin kol gezdiği bu çağda onları nasıl muhafaza etmeyi düşünüyoruz?
“Şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun.” diye bütün malını verir; hâfız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor, cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak o masum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken davacı ediyor. O çocuk “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şekva edecek”2
Dipnotlar:
1 Emirdağ Lahikası, 2018, s. 69
2 Lem’alar, 2017, s. 321