"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

VAN KALESİ VE HORHOR MEDRESESİ

08 Kasım 2011, Salı
HORHOR MEDRESESİ VAN KALESİNİN TAM ALTINDADIR. BEDİÜZZAMAN, BİRİNCİ CİHAN HARBİ ÖNCESİ UZUN YILLAR BU MEDRESEDE KALMIŞ, ANCAK SAVAŞIN BAŞLAMASIYLA BİRLİKTE MEDRESE DAĞILMIŞTIR. VAN'I İSTİLÂSI SONRASINDA HORHOR MEDRESESİ DE YERLE BİR OLMUŞTUR.


VAN KALESİ VE HORHOR MEDRESESİ
Van Kalesi şimdiki Van’ın doğusuna düşer ve Van’dan yaklaşık yedi kilometre mesafededir. Kale, Urartular zamanında inşa edilmiş, Osmanlı döneminde de tamir görmüştür. Eski Van şehri bu kalenin güneyinde kurulmuştur. Birinci Cihan Harbi öncesi bu şehir, birçok cami, han ve kervansarayla donatılmış bir şehir idi. Horhor Medresesi de burada Van Kalesinde, kalenin tam altındadır. O zamanlarda burası çok ihtişamlı bir yermiş. Bediüzzaman Hazretleri o yıllarda talebeleriyle birlikte bu medresede kalmış ve onlara ilim irfan öğretmiştir. Kalenin tam alt kısmında gürültüler, horultular çıkartarak akan bir su vardır. Bu suyun o şekilde horultular, gürültüler çıkartarak akmasına izafeten burada kurulmuş olan Medresenin ismi de Horhor Medresesi olarak kalmıştır. Bediüzzaman Hazretleri Birinci Cihan Harbi öncesi uzun yıllar bu medresede kalmışsa da savaşın başlamasıyla birlikte medrese dağılmıştır.
Rus ve Ermenilerin Van’ı istilâ ederek yakıp yıktıklarında Horhor Medresesi de bundan nasibini almış ve yerle bir olmuştur. Horhor Medresesinin üst kısımlarında Bediüzzaman Hazretleri’nin zaman zaman çıkıp tefekkür ettiği iki mağara bulunmaktadır. Bir gün yine Bediüzzaman kalenin güney yamacındaki bu mağaraya çıktığında ayağı kayarak bir üstteki medreseden alttakine düşmüş, ama Allah’ın izniyle herhangi bir zarar görmeksizin kurtulmuştur. Van Kalesi’nin güneyinde bulunan Horhor Medresesi’nin bugüne kadar gelebilmiş olan az miktardaki harabe kalıntılarıyla birlikte yeri bellidir. Ancak Hazret-i Üstad’ın Rus esareti dönüşü Van’a avdet ettiğinde kaleye çıkarak en tepesinde oturmuş, Rus ve Ermenilerce yakılıp yıkılan bu yerleri gayet hüzünlü bir şekilde seyre koyulmuştur. Çok müteessir olduğu bu hadisenin akabinde hissiyatını ve düşüncelerini Lem’alar adlı eserinin yirmi altıncı Lem’asının on üçüncü ricasında hazinâne bir biçimde dile getirmiştir.

“TARİHÎ HAKİKATLER”
Eski Van mebuslarından İbrahim Arvas’ın, 1964 yılında Resimli Posta matbaasında bastırılan küçük hacimli “Tarihî Hakikatler” eserinde o yıllarda Van’da yaşayan Ermenilerin durumunu anlatan fasılları da tarihe ışık tutması açısından sütunlarımıza alıyoruz.
FASIL: 1
“Elli sene evvel devlet memuriyetine intisap ve kırk seneden beri siyasetle iştigal etmiş çok kuvvetli bir hafızaya malik bulunmaktayım. Karakterim icabı olarak hatıratımda ne bir kelime fazla ve ne de bir kelime noksan, ne yalan ve ne de iftira etmek asla mevzu bahis değildir. Hele matbuat sütunlarına geçmemiş ve yüz bin kişide bir kişi işitmemiş işbu hatıratımda birçok gizli hakikatler dolu olduğundan fevkalâde ehemmiyeti haizdir.
Meşrûtiyetin ilânından sonra İttihat ve Terakki fırkası ile el ele vermiş bulunan Ermeniler gittikçe azıtıyorlardı. Bir zaman şarktaki sattıkları ve tapuya rapt edilmiş bulunan arazilerin Müslümanlardan geri alınarak kendilerine iade ettirilmesini ve fazla olarak da paralarının devlet hazinesinden ödettirilmesini istediler. Ve ittihatçılara kabul ettirdiler.
Şark vilayetlerinin birçoğunda bu tatbikat oldu. Bununla da iktifa etmeyerek şark illerinin hepsinde nüfuzu bulunan insanlar Ermenilerin arzusu veçhiyle iftira kampanyasına çarptırılarak çeşitli rezalet ve hakarete maruz bırakıldılar ve bu yüzden İttihat Terakki idaresi aleyhine derin infial baş gösterdi, fakat Ermenileri bunların hiçbirisi tatmin etmedi. Binnetice beylik deyip durdular ve ısrarla istiklâl istediler.
İşte o zaman İttihatçıların gözleri fal taşı gibi açıldı ve anladılar ki Ermenilerin kardeşlik teraneleri yalanmış, ve bütün şark vilayetlerini ihata eden bir valiyi umumîlik ihdas etmek zorunda kaldılar. Hollandalı (mösyö Hof namında) Bir vali-i umumî tayin edildi.
Van’ın o zaman valisi bulunan Bekir Sami Bey devri teftişte bulunduğu sırada Başkale’ye uğradı. Mutasarrıfla beraber merhum-u mağfur babam Şeyh Hamit Paşa’ya misafir oldular. Kendilerine takdim edilen kahvaltıyı Vali Bey yemek istemedi. (Siz Ermeni arazisini iade etmedikçe kahvenizi içmeyeceğim.) dedi. Rahmetli babam; “Efendim bütün malım ve canım devletime fedadır, merak buyurmayınız kahvenizi için arzunuz yerine gelir.” dedi.
Yemek esnasında merhum babam kendisine bir hikâye anlattıktan sonra buyurdu ki; “Ermeniler sizden arazi değil istiklâl istiyorlar ve siz de onları bu sevdadan vazgeçiremezsiniz, yakın bir atide bunlara cephe tutmak zorunda kalacaksınız. Müslüman halkını fazla darıltmayın, çünkü ancak bu halk vasıtası ile Ermenileri bertaraf edebilirsiniz”, dedi. Nitekim öyle de oldu. Zaten İttihatçıların bir iyiliği varsa o da Ermenilerin kardeş değil, vatan hainleri olduğuna kanaat getirdikten sonra el altından halkı tahrik ederek Ermenilere saldırtmış bir taraftan da garptan şarka tehcir ederek mahfi itlâf etmişlerdir. Bu suretle Anadolu’yu Ermeni şerrinden kurtarmışlardır. 1330 ve 1331 senelerinde Van ve havalisi ile diğer vilayetlerde Ermeniler envaî zulüm ve hakareti Müslüman halkımıza reva gördüler. Seralbakda Başkale kazasına bağlı Der nahiyesinde iki erkeği, boyunlarını ahırdaki dam bacasından çıkartmış ve çimlerle boyunlarını berkiştirdikten sonra altında kuvvetli ateş yakarak diri diri kül etmişlerdir. Hamile kadınları öldürmek, çocukları süngülemek vak'aları çok görülmüştür. Bunlar ittihatçıların tam gaflet içinde kardeş ittihaz ettikleri Ermeni'nin tab’ında gizli hiyanetin şaheser misalleridir. Hakikaten dünya milletlerinin içinde Ermeni'den daha hain hiçbir millet tasavvur edilemez. Bu suretle İttihatçılar idarede büyük basiretsizliklerini bütün dünyaya ilân etmiş oldular. Hele Trablusgarp ve Balkan Harbinde de gösterdikleri büyük hatalar ve Balkan Devletlerinin aleyhimizde ittifak etmelerine vesile vermekle, dolayısıyla bütün Rumeli'nin elden gitmesini adeta hazırladılar ve tarih nazarında çok büyük mesuliyetler altına girdiler. Beğenmedikleri Sultan Hamid’in idaresine rahmet okuttular. Birinci Cihan Harbinde ordudaki büyük malzeme ve techizat noksanlarına rağmen büyük devletlere ilân-ı harp etmekle büyük felâket ve facialara sebebiyet vererek milyonlarca evlerin ve ailelerin sönmesine ve on milyon insanın ölümüne sebep olduklarından millet nazarında tamamıyle sukut ettiler.”

FASIL: 2
“Esasen Ermeni siyasî partileri iki tane idi. Birisi (Taşnaksiyon); diğeri (Hıncak) idi. En taşkını Taşnaksiyon Partisi idi. Ermeni tüccarlardan birisinin öldürülmesi icap ederse hemen karar alır ve tatbikata geçerler. Kur'ayı çeken mahkûmun oğlu ise derhal babasını vurmak zorunda kalırdı. Aksi takdirde kendisini derhal vururlardı. Bunların başı Avram Paşa idi. Hıncak Partisi ise daha mutedil idi. Bunlar da istiklâl peşinde idiler, fakat şiddet göstermek suretiyle değil, büyük devletlerin himayelerini celp etmek suretiyle büyük Ermenistanı kurmak emelinde idiler. Taşnak ise vurup kırıp muhitte terör yapmak suretiyle Ermenistanı kurmak istiyorlardı. Ermenilerin bu işi yani istiklâllerini almak işi çok eskidir. İttihatçılar maalesef bundan bihaberdiler. Ermeniler Kürtlerin kendilerine iştirakını temin etmek üzere bütün şark vilayetlerinin ileri gelen asil; zengin tüccar; bey, ağa gibi üst tabakaları teşkil eden insanları hükümet amir ve memurları vasıtasıyla tahkir ve terzil kampanyasını faaliyete getirmek dolayısıyla nefi ve tehcir suretiyle imha siyasetini tatbik sahasına koymak istediler ve bunda da muvaffak oldular. İttihatçılar ise bu nüansın ve entrikaların farkına bile varmadılar. İttihatçılar Ermenilerle Sultan Hamid merhumun düşmanı oldukları için her arzularını yerine getirmek lüzumuna inanmışlardı. “
VAN’IN ERMENİ VE RUSLAR TARAFINDAN İŞGALİNİ VE MEZALİMİNİ GÖRGÜ ŞAHİTLERİ ANLATIYOR.
Van’ın işgalini ve Van’da yapılan Ermeni ve Rus mezalimini Van’daki görgü şahitlerinin dilinden aktaracağız. Bu aktaracağım ifadeler, eski Millî Eğitim Bakanı Doç. Dr. Sayın Hüseyin Çelik’in hazırladığı ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayınları arasında ve 3. Baskısı Cedit Neşriyat tarafından neşredilen “Görenlerin Gözü ile Van’da Ermeni Mezalimi” adlı çalışmasından alınmıştır.

NAFİA ÇABUKER
Seksen yaşında olan Nafia Çabuker, Van’ın Mollakasım Köyündendir. Hatıralarını aldığımız zaman Van’ın Selimbey mahallesi’nde ikamet eden Nafia Teyze’yi Şubat soğuğunun hâkim olduğu bir günde evinde hasta bir halde iken ziyaret ettik. Hastalığına rağmen, Anadolu insanının en samimî ve sıcak ilgisini şahsında gördüğüm Nafia Teyze bizi kabul ederek sorularımıza cevap verdi. Bütün nefesini tüketircesine başından geçenleri anlatan bu ihtiyar nine, çektikleri çileleri ahalice uğradıkları felâketleri kelimelerle izah edemeyince de inilti halinde çıkan bir “ahh” ile bize en muhtevalı cevabı veriyordu. Sohbetimize zaman zaman ninenin damla damla akan gözyaşları da katılıyordu.
-Efendim sizi bu hasta halinizle rahatsız ettik, bağışlayınız.
-Estağfurullah oğlum, siz hoş geldiniz, başım gözüm üstüne geldiniz.

Soru: Teyze Hanım, halk arasında “seferberlik” olarak bilinen, Harb-ı Umumî yıllarını hatırlıyor musunuz? O zaman nerede oturuyordunuz ve kaç yaşındaydınız?
Cevap: Oğlum dünya bozulduğu zaman ben on, on iki yaşlarındaydım. Mollakasım Köyünde otururduk.
Soru: Nineciğim, o günlerde on, on iki yaşlarında olduğunuza göre o zamana ait birçok şeyi hatırlamanız gerekir. Ermenilerle aranızda olan olayları, seferberliği, yani o günlere ait ne biliyorsanız bize anlatır mısınız?
Cevap: Tabi anlatırım. Ahh oğlum, o ne günlerdi! Bizim başımıza gelenler gâvurun başına gelmesin. Öyle hatırlıyorum ki getirdiler köylülere silâh dağıttılar. Ermeniler köyleri basıyorlardı. Hükümet onlara karşı müdafaa için silâh dağıttı. Mollakasım Köyünde Hamit Efendi isminde bir dayım vardı. Kırk gündür hastaydı. Üzülmemesi için hadiselerden haberdar edilmiyordu. Silâh dağıttıkları zaman dayım meseleyi anlamıştı. Kalktı silâhını aldı, anneme dedi “Gülo çocuklarını topla gel bize.” Karısına da “Gâvurlar geldiğinde sen bana yardım edeceksin.” dedi. Dayımın bunu söylemesine rağmen annem bizi alarak Şeyh Hacı Efendi’nin evine götürdü. Köylünün çoğu orada toplanmıştı.
Hacı Efendi bizim köyün şeyhi idi. Ermeniler o vakit köyün dört bir yanını sarmışlardı. Şeyh Hacı Efendi dedi: “Bunların önüne tuz ekmek götürürsek belki köylüye dokunmazlar.” Biraz sonra Ermenileri sulha dâvet etmek için tuz ekmek götüren Hacı Efendi’nin köyün dışında tepe üstü bir kuyuya atıldığını duyduk. Sonra Ermeniler köye girdiler. Bütün köylüyü birkaç tane kaçan, asker olan veya başka yerlerde olan erkeklerin dışında köyden çıkararak “vay vay tarlası”na götürdüler. Erkekleri aşağı tarafta, kadın ve çocukları da yukarı tarafta sıraya geçirdiler. Bu sırada kaçanları hep arkadan vurarak öldürdüler. Köye gelen Ermeniler “Hamazaz”ın (Hamazasp) askerleriydi. Erkeklerimizi köyün altına götürerek feci bir şekilde öldürdüler. Şöyle böyle dörtyüz erkeği paslı bıçaklarla keserek, kurşuna dizerek öldürdüler. Benim Hamit dayım da Ermeni geldiği zaman evine kapanmış, mermileri bitinceye kadar onlarla harbetmişti. Daha sonra Ermeniler içeri girerek onu da öldürmüşlerdi… Üç ay sonra köye döndüğümüzde annem dayımın kolunu bahçemizdeki dut ağacının altında bulmuştu. Biz bütün aramalarımıza rağmen dayımın cesedinin diğer parçalarını bulamadık… Ermeniler erkeklerimizi öldürdükten/şehid ettikten sonra kadın-kız, çoluk-çocuk bizleri toplayıp götürdüler. Birçok genç kadın ve kız namuslarını kurtarmak için kendilerini Mermit Çayı’na atarak intihar ettiler. Namusumuz kirleneceğine ölelim daha iyi diyorlardı. Mermit Çayı insan cesedinden tıkanır hale gelmişti… Ermeniler ise bizim bu acılı halimize bakarak def çalıp türküler söyleyerek bizimle eğleniyorlardı... (Görenlerin Gözü ile Van’da Ermeni Mezalimi. Sh. 51 – 57 Doç. Dr. Hüseyin Çelik. Cedit Neş. 3. bas.)
                                      
AHMET ÇİNKILIÇ
Van’ın Mollakasım Köyü’nden olan Ahmet Çınkılıç ile görüştüğümüzde Van’ın Topçuoğlu mahallesinde oturuyordu. Kendisini ziyaret ettiğimiz zaman gözlerinden rahatsızdı. Buna rağmen bizi kabul edip sorularımıza cevap verdi.
Soru: Efendim, Harb-ı Umumî yani Birinci Dünya Savaşı sıralarında siz nerede oturuyordunuz ve kaç yaşındaydınız?
Cevap: Biz o vakit Van’ın Mollakasım Köyünde oturuyorduk. Ben on üç, on dört yaşlarında vardım.
Soru: Amca Bey, o günleri hatırlıyor musunuz? Seferberlik niçin oldu? Seferberlik olmadan önceki yaşantınız nasıldı? Kimlerin, niçin hakaretine maruz kaldınız? Bu konuda bildiklerinizi anlatırsanız çok memnun oluruz. Çünkü hiçbir tarih kitabının söyledikleri sizin anlatacaklarınız kadar makbul değil, siz olayın canlı şahitlerisiniz. Sizin anlatacaklarınız bir gerçeğin ortaya çıkmasına sebep olacak.
Cevap: Kardeşim, ben o günleri bütün teferruatıyla hatırlıyorum. Ermenilerin bizim köyü basmasını, köyün erkeklerini öldürmelerini, Ermenilerin elinden kurtulup Rusların esiri olduğumuzu, Zeve’deki katliâmı ve diğer olayları olduğu gibi hatırlıyorum. Memnuniyetle size anlatırım. Bir gün jandarmalar köyümüze geldiler. Van’daki bütün askerin Erzurum’a gönderildiğini ve Van’da asker kalmadığı için de gerek Van’ı işgale gelen Ruslara karşı ve gerekse Ermenilere karşı halkı müdafaa edecek asker bulunmadığından vali Cevdet Paşa'nın bütün Van ve havalisinin Van’ı terk ederek göçmeleri gerektiğine dair emir verdiğini söylediler. Ermeniler hemen etrafımızı sardığı için biz köylü olarak göçemedik. Komşularımız olan Şıhayin, Şıhkara, Hıdır, Amik, Göllü vesair köylüleri hicret etmek istemiş ve çoluk çocuk yollara dökülmüşlerdi. Van’ın Erzurum tarafından girişinde bulunan İskele, Kalecik Köylerinde mevzilenen Ermeniler, göçmek isteyen bu kafilelerin önünü kesmiş ve göçmelerini engellemişlerdi. Çaresiz kalan bu insanlar çareyi Zeve Köyüne gitmekte bulmuşlardı. Zeve’ye gitmelerinin sebebi de şuydu. Ermenilerle Zeve’liler Kriva idiler. (Kriva (Kirve): çocuklar sünnet edilirken birinin kucağına bırakılır. Çocuğu kucağında tutan bu kimseye kriva denir. Van ve çevresinde krivalığa akrabalık kadar değer verilir). Zeve’lilerin de umumî kanaati şuydu: “Biz Ermenilerle hep dost geçindik. Bize karışmazlar.” Zaten eskiden Ermenilerle normal komşuluk münasebetleri vardı. İşte bunlara güvenerek göçmeyen Zeveliler ve orada toplanan diğer köylüler Ermeniler tarafından sarılarak imha edildi. Zeve’den binde bir insan kurtulamadı. Onları samanlıklara doldurarak içlerine ateş attılar. Bizim köy göçememişti. Köylülerimiz Ermenilere tuz-ekmek götürelim, belki insafa gelirler demiş ve onlara tuz-ekmek götürmüşlerdi, ama onları hemen oracıkta öldürdüler. Ermeniler ellerindeki Rus yapısı kundaklı tüfeklerle ateş ederek köyümüze girdiler ve köyü mahşer yerine çevirdiler. Köyün bütün erkeklerini, hatta erkek çocukları bile topladılar, köyün alt tarafına götürerek ellerindeki bıçaklarla boğazladılar. Bir kısmını da kurşuna dizdiler. Bazılarının yanlarını kesip etlerine cep yapmışlardı. Bazılarının tenasül aletlerini keserek ağızlarına koymuşlardı. Ben ve birkaç kişi onların bulamayacakları yerlere saklandığımız için kurtulmuştuk... (Görenlerin Gözü ile Van’da Ermeni Mezalimi. Sh. 59 – 62. Doç. Dr. Hüseyin Çelik. Cedit Neş. 3. bas.)

ZAHİDE COŞKUN
Zahide Coşkun aslen Van’ın Göllü Köyündendir. Sonraları Köprüköy Köyü’ne gelin gittiği için halen bu köyde oturmaktadır. Köprüköy eşrafından olan Abdurrahman ve Sabahattin Bey’lerin anneleri olan Zahide Hanım yaşının seksen beş olduğunu söylemektedir. Bize başından geçenleri Azerbaycan şivesini andıran tatlı sesiyle anlatırken onun yüz hatlarında insanımızın çektiği çilenin sözle ifade edilemeyen birikimini gördüm.
—Nineciğim, nasılsınız, rahatsız etmiyoruz ya…                                        
— Estağfurullah, rahatsız olmak ne söz benim babam.
Soru: Efendim, seferberlik olduğu zaman siz kaç yaşındaydınız? Siz o zaman nerede oturuyordunuz ve o günkü olayları hatırlıyor musunuz?
Cevap: Oğlum, ben o zamanlar on iki on üç yaşlarında vardım. Evimiz de Göllü Köyünde idi. Ben o günleri bugünkü gibi hatırlıyorum. Bizim hem köyün içinde hem de yakın komşu köylerde Ermeni komşularımız vardı. Biz bu komşularımızla Müslümanlarla geçindiğimiz gibi geçinirdik. Her şey iyiydi. Sonra birden dünya bozuldu. Ermeni komşularımız bize ihanet ettiler.
Soru: Teyze Hanım siz Müslümanlardan Ermenilere hakaret eden kimseye rastladınız mı? Eğer böyle bir şey yoksa Ermeniler durup dururken mi size düşman oldular?
Cevap: Oğlum ben sana ne diyorum. Biz onlarla Müslüman komşularımızla geçindiğimiz gibi geçinirdik. Hayır, hayır, hayır kesinlikle bizimkiler onlara hakaret yapmazdı. Onlar da görünüşte bize dost görünüyorlardı. Sonra dünya bozulduğu zaman, köylümüz komşumuz Ermenilerin yeraltında mahzenler kazarak silâh depo ettiğini öğrendik.
Bir gün köye haber geldi. “Rus-Ermeni geliyor gidin”. Zaten bizim köyümüz yolun üstünde idi. Biz kalktık, bütün köylü köyü boşalttık. Sadece mal ve hayvanın muhafazası için on tane babayiğit köyde kaldı. Biz gölün kenarından şuradan buradan İskeleye gidip orada gemilere binerek Tatvan’a gidecektik. İskele’de Ermeniler duvarları delerek mazgal yapmışlardı. Bizi görür görmez başladılar kurşun yağdırmaya. Beraber yola çıktığımız insanların çoğu geri döndüler. Geri dönmeyenlerin büyük bir kısmı da Ermeniler tarafından şehit edildi. Benim kardeşim de burada şehit edildi. Biz köyden göçerken köyümüzde kalan on kadar babayiğite ne yapmışlar biliyor musun? Onların ellerini, kollarını, kulaklarını, burunlarını keserek “ibretnen” (çirkin bir şekilde) öldürmüşlerdi. Köyden göçemeyen, İskele’den geri dönen köylülerimizin bir kısmını zaten Zeve’de öldürmüşler, gelinlerin, kızların güzellerini seçerek beraberlerinde Rusya’ya götürmüşlerdi. Amik Köyü’nde Zinbat Kalesi vardır. Oraya sığınan bütün Müslümanları işkence yaparak öldürmüşlerdi. Benim teyzemi de Şıhayn Köyü’nde şehit etmişlerdi… (Görenlerin Gözü ile Van’da Ermeni Mezalimi. Sh. 67 – 70. Doç. Dr. Hüseyin Çelik. Cedit Neş. 3. bas.)

DEVAM EDECEK
 
MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Okunma Sayısı: 13041
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • özdemiroğlu

    8.11.2011 00:00:00

           Takdir-i İlahi;İttihadçılar başlangıçta Ermeniler’in isteklerine uygun hareket ettiler,sonradan farkına varıp tedbir almaya yöneldiler.Ancak atı alan Üsküdar’ı geçmişti.Tehcir Kanunu ile Suriye civarına sürdüler.Ancak gariptir,hem de çok gariptir aynı Ermeni komitacıları İttihatçıların bir numaralı düşmanı kesildiler.İttihat İleri gelenlerini Talat Paşa;Said Halim Paşa vs. suikastşa ortadan kaldırdılar.Yine İttihatçılar’ın bu vatana hizmetleri az değildir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı