"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tıbbî tedavi “yararsızdır” denemez

11 Aralık 2014, Perşembe
İlâçla tedaviye karşı olanların tutumunu değerlendiren Prof. Dr. İlhan Yargıç, bunun doğru olmadığını ve tehlikeli sonuçları olabileceğini söyledi. Yargıç, ilâçla tedavinin yanı sıra psikolog-psikiyatr desteğinin de şart olduğunu belirterek, “Maalesef ülkemizde bu tedavi için yeterli yetişmiş eleman yok” dedi.

- Dünden devam - 

Daha önce aldığımız röportajlarda ülkemizdeki tedavi merkezleri için; “Alkol bağımlısı olarak girdim, ama verilen ilâçlar dolayısıyla madde bağımlısı olarak çıktım! İlâçlar da bir nevî bağımlılıktır!” gibi ifadeler kullanıldı. Bu konu hakkında sizin düşünceniz nedir?

Yerine göre bu tarz örnekler vardır, ama çoğunlukla abartıdır. “Tıbbî tedaviler tukakadır, doktorların verdiği ilâçların hiçbir faydası yoktur, bunlar sadece zarar vermektedir. Uyuşturuculardan uzak kaldığımız kadar doktorlardan da uzak kalmalısınız; her şeyi başarabilirsiniz!” gibi tehlikeli bir yaklaşım, bir damar var maalesef ki! Diğer yandan hiçbir doktorun; “Bağımlılık dediğin tamamen kimyasal bir olaydır, bazı ilâçlar vererek biz bunu hallederiz, başka bir şeye gerek yoktur!” dediğine de ben rastlamadım. Bu da tabiî ki son derece yanlış olur! “Odur, ya da budur” gibi indirgeyici yaklaşımlar hayatın her alanında yanlıştır zaten. Bağımlılık çok kompleks bir hastalıktır; sosyal, psikolojik, tıbbî yönü; öncesi ve sonrası vardır. Hepsini kendi özelinde değerlendirmek ve tedavilerde de hepsini birden ele almak gerekir. Bağımlı olan kişilerde başka birtakım psikiyatrik hastalıklar da sık görülür. Bunların tedavisi çok önemlidir. İlâçlara ve doktorlara “tukaka” diyenler bazen o kadar uç noktaya gidiyor ki! Çok ağır rahatsızlıkları olanlara ilâçlarını bıraktırmak ve eroin isteğini azaltan bazı ilâçları hastalara kestirmeye çalışmak gibi militancasına ilâç karşıtı tutumlar içine girebiliyorlar. Bu çok tehlikeli bir şeydir. Konuştuğunuz kişilerde de buna benzer düşünceler var. Nasıl ki, o insanların yaptığı şeyler için; “hiç bir işe yaramaz” demek büyük bir haksızlıksa, onların da; “İlâçlar çok yanlıştır, vücuduna asla ilâç sokmayacaksın!” demesi çok büyük bir yanlıştır…

Ülkemizdeki tedavi sürecini ve tedavi merkezlerini yeterli buluyor musunuz? 

Yeterli bulmuyorum! Ülkemizde ne yazık ki Akut tedavi yapan merkezler var sadece. Gençlerde, özellikle alkole ve uyuşturucuya çok genç yaşta başlamış kişilerde rehabilitasyon çok önemli. Akut tedavi ortalama bir yıl sürer. Bu tedavi bittikten sonra en az altı ay veya bir yıl gibi bir süre rehabilitasyon programının olması lâzım. Ne yazık ki bununla ilgili kaynaklar ülkemizde son derece kısıtlı, hatta yok denecek kadar az.

Peki, nasıl geliştirilmeli ve neler yapılmalı bu konuda sizce?

Yeşilay ve Sağlık Bakanlığı’nın bu anlamda devam eden çalışmalarının olduğunu biliyorum. Ama henüz ortaya çıkmış bir çalışma yok. Psikolog-psikiyatr haricinde bu konuda yetişmiş personel de son derece az. Bu insanlarla çoğu profesyonel uğraşmak istemiyor. O nedenle insanları bu alanda çalışmaya teşvik edecek bazı önlemlerin alınması lâzım. Ben Amerika’da böyle bir eğitim aldım. Türkiye’de ihtisasım bittikten sonra orada üst uzmanlık eğitimi olarak o alana girdim. Ancak ülkemizde böyle bir şey yok. Hemşire, psikolog, sağlık çalışanları geliyor ve AMATEM kliniğinde bir müddet çalışıyor. Orada tecrübe kazanıyor, fakat o alana ait bir sertifika programı v.s. olmadığı için 2-3 yıl orada tecrübe kazandıktan sonra bambaşka bir yere tayin oluyor ve artık bu alanda çalışmıyor. Bu bir alt meslek grubu haline gelirse, kişiler o alanda kariyerlerini devam ettirebilir, tecrübelerini arttırıp insanlara yararlı olmayı sürdürebilirler. Böyle önlemler alınmalı, bu konuda enstitüler kurulmalı, üniversitelerin bünyesinde mastır doktora programları oluşturulmalı. İstanbul Üniversitesi’nin bünyesinde böyle bir çalışmayı başlatıyoruz biz. Şu anda sadece Ege Üniversitesi’nde böyle bir enstitü var. 

Sadece merkez açmakla iş bitmiyor, açtığınız yerde çalıştıracak insanınız yok!..

Daha sağlam neticeler alınabilmesi adına; Aile, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Emniyet Müdürlüğü ve tedavi merkezleri koordineli bir çalışma içerisine girmeli mi  sizce?

Her ilin valiliği bünyesinde böyle bir koordinasyon kurulu var. İstanbul’da da İl Sağlık Müdürlüğü’nde birkaç ayda bir bu koordinasyon kurulup toplanıyor. Bu koordinasyon içinde emniyetten sivil toplum kuruluşlarına, üniversite temsilcilerinden devlet hastanelerinin AMATEM bölümlerindeki doktorlara kadar insanlar bulunuyor. İnsanlar meselenin içinde olmadığı için hiçbir şey yapılmıyor sanıyorlar. Aslında birçok şey yapılıyor, fakat son zamanlardaki sentetik uyuşturucular bir tsunami gibi toplumu vurmuş durumda. Çünkü bunların farmakolojik anlamda kimyasal olarak bağımlılık potansiyelleri çok yüksek! Bunlar çıkmadan öncede bağımlılık için tedbirci bir amaç vardı zaten. Ama bu bir patlamaya neden oldu. Çok şükür, Amerika ve Avrupa ile karşılaştırdığımızda, ülkemizdeki oranlar hâlâ oldukça düşük. Fakat benzer yöntemlerle yıllar içinde tekrarlanan araştırmalar gösteriyor ki, durum gittikçe ağırlaşıyor...

Tahribat oranı da daha bir yüksek mi Hocam?

Evet! Yüksek, çok daha yüksek!!

Madde bağımlılığının psikolojik sebepleri nelerdir? Başlarken ve arınmaya çalışırken duâ ve maneviyatın önemi nedir? 

Araştırmalarımız kendini dindar olarak tanımlayan gençler arasında alkol kullanım oranlarının daha düşük, ama ne yazık ki uyuşturucu kullanım oranlarının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Kötü haber!!! “Ottur, günahı yoktur!” gibi saçma bir lâfı gençler ciddî ciddî kâle alabiliyorlar. Bu durum, din adamlarının bu konuda daha çok tahşidât yapması gerektiğini gösteriyor. “Uyuşturucu dediğin ot olsa da, alkol gibi günahtır. Bu fıkhen de bellidir!” İşte, bu halkın, gençlerin kafasına yeterince işlenmemiş. Hani, dinle diyanetle alâkalı olmayan bir kişiye bu söylenirse tabiî ki bir etki yapmıyor, ama icâbında dindar, namaz kılan biri “otun günahı olmaz!” diye bunu kullanabiliyor. Demek ki bu kişiye öncesinde daha çok tahşidât yapılsa o kişinin buna meyl etmesi engellenebilir. Dinî, manevî duyguları güçlü olan ya da; “Biz evlâdımıza çok düzenli eğitim verdik, o asla bunu yapmaz!” diye düşünen ailelerin evlâtlarında böyle bir şey hiçbir zaman olmuyor diye bir şey de asla yok! Biliyorsunuz, nefsine güvenen aldanır. “Ben bağımlı olmam. Benim evlâdım bağımlı olmaz!” diyen kişi, en büyük risk altındadır aslında. İnsan devamlı akıbetinden korkmalı ve daima dikkatli davranmalı. İnsanın manevî duyguları güçlüyse kurtulma noktasında o insan için güçlü bir tutunacak dal oluyor. Hatta maneviyata yakın olmayan insanlar da bazen kendini maneviyata vererek, bu duygulara sarılarak hayata tutunabiliyorlar. Amerika’daki “Adsız Alkolikler, Adsız Narkotikler” grupları, aslında dinî gruplar olarak başlamış şeylerdir. Daha sonra bunu birtakım dinî söylemden çıkarıp herkesin kabul edebileceği ortak söylemler haline getirmişlerdir. İngilizce de “spritüel” deniyor buna... Bu ortak bir problemdir ve bir dinsizin de maneviyatı olabilir. O maneviyat üzerinden giderek kendini bundan kurtarabilir. Bütün dünyada çok benimsenmiş ve oldukça işe yarar bir yöntemdir... 

Evet, son olarak ailelere ya da kullanıcı olma ihtimali olan insanların yakınlarına neler söylemek istersiniz?

Aileler küçük yaşlarından itibaren çocukları ile kaliteli vakit geçirmeye çalışsınlar. Onları gerçekten dinlesinler! Bir arkadaşlarının uyuşturucu kullandığını öğrendiklerinde ve çocuk bunu aile ile paylaştığında “Öyle mi? Sakın bir daha Ahmet ile görüşme! Sana yasaklıyorum bunu, tamam mı?” gibi bir tutum içine girmesinler, tehdit etmesinler. Çünkü bu tutumda çocuk görüşmeyeceği varsa da Ahmet ile görüşür. Hâlbuki böyle bir durumda sohbet edilerek olayla ilgili düşünceleri alınarak görüşlerine, verdiği bilgiye, kendisine değer verildiği hissettirilirse o çocuk zaten uzak kalır. Çocuğunuzu destekleyin. Çocuğu anlamadan dinlemeden; “Sakın öyle yapma, böyle yapma” demek aksine etki yapar ve “Beni insan yerine koymuyor, değer vermiyorlar; bana sadece emir veriyorlar!” der ve kullanacağı yoksa da gider o maddeyi kullanır. Ergen bir çocuk için korkunç bir şeydir bu. Ergenlik psikolojisini, suyun akışını değiştiremezsiniz. Ona yön verebilirsiniz ancak. Bu da onu tanımakla olur! Toplumumuzda bu anlamdaki iletişim becerileri son derece yetersiz ne yazık ki... Genellikle anne-babalar hem kendi aralarında, hem de çocuklarıyla iletişim kurmayı bilmiyorlar. Bu, çocuklarınızın her istediğini yapacaksınız, her istediklerini alacaksınız anlamına gelmiyor, asla! Çocuklarınıza, ailenize kaliteli vakit ayıracaksınız. İş yerinizde biraz daha az vakit geçirip, az kazanacaksınız ve çoluğunuzla çocuğunuzla dışarı çıkıp sohbet edeceksiniz. Bir holdingde CEO olan bir baba geldi geçen gün. Oğlu Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyor. Baba; “Benim hayatım iş peşinde koşmakla geçti; biliyorum ona vakit ayıramadım. Çocuğumun uyuşturucu kullandığını öğrendim, şu an da çok büyük bir dehşet içindeyim. Her şeyi yapmaya razıyım. Ceoluğu da bırakacağım. Evlâdımı nasıl kurtarabilirim?” dedi. Geçti Bor’un pazarı!.. Çocuk karşımda oturuyordu. Güldü ve “Baba, biz seninle ne zaman bir gün geçirdik ki? Beraber doğru düzgün ne yaptık ki? Ne müzik, ne televizyon, ne film zevkimiz uyar. Artı, sen benim zevklerimi bile bilmezsin!..” dedi. Çocuk hata yaptıysa bile aile ile iyi bir iletişimi varsa kurtulması çok daha kolay oluyor. Ama aileyle zaten iletişim kötüyse ne yazık ki onları kurtarmak çok zor oluyor.

- SON -

Etiketler: melek şafak
Okunma Sayısı: 2194
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı