YASSIADA'DAKİ DÜZMECE MAHKEME DURUŞMALARINDAN BİRİNDE ADNAN MENDERES, TUTUKLULUK ŞARTLARINA İTİRAZ ETMESİ ÜZERİNE, MAHKEME REİSİ SALİM BAŞOL, TARİHE KARA BİR LEKE VE ACI BİR İBRET VESİKASI OLARAK GEÇECEK ŞU SÖZÜ SÖYLEMİŞTİ: "SİZİ BURAYA TIKAN KUVVET BÖYLE İSTİYOR."
Yüksek Soruşturma Kurulu’ndan, Yüksek Adalet Divanına sevk işlemleri ve tarihe notlar:
Akıl, mantık, iz’an, insanlık, demokrasi, insan hakları, hürriyetler gibi insan ve devlet hayatında olmazsa olmaz ve çok önemli unsurları rafa kaldırıp; yerine kin, garaz, nefret, kuvvet ve gayr-i meşrû prensip ve davranışları ikame eden 27 Mayıs 1960 İhtilâli ve süreci, mevcut iktidarı devirdikten sonra meşrû olmayan ne hâl ve vaziyet varsa kullanmayı esas almıştır. Bu acayip, garip ve antidemokratik vaziyetleri, o dönem kurulan düzmece mahkemelerde ve onlara gerekçe hazırlayarak gönderen kurullarda da görmek mümkündür.
Darbecilerin, ihtilâl döneminde uygulamaya koydukları hareket tarzlarından biri de, sözde soruşturma kurulları oluşturarak, tutum ve davranışlarına meşrûiyet kazandırmaktı. Bu soruşturma kurulları, Yüksek Adalet Divanı’na malzeme taşımaktaydı. Hem de “ittifak (!)”la alınan kararlar yoluyla Menderes ve arkadaşlarını ipe götüren “belgeler”... Bu belgelerden çalışmamızın ileriki sayfalarında da söz edilecektir.
Ancak, ibret-i âlem ve paylaşım adına, Yüksek Adalet Divanı’nın verdiği kararlardan bazılarını birlikte okuyalım. Kabalcı Yayınevi’nin hazırladığı 905 sayfalık çok değerli eserde şunlar yazılıdır:
“1. Sanık Adnan Menderes
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden itibaren genel başkanıdır ve başbakandır. Celal Bayar’la birlikte partiyi ellerinde bulundurmakta ve bu itibarla büyük bir kudrete sahip olmaktadırlar. Sanık Adnan Menderes anayasayı ihlâl ettiği kabul edilen bütün kanun lâyihalarını başbakan sıfatıyla imzalamış, grup ve mecliste müdafaa etmiştir. Meclisten çıkmasında ehemmiyetli derecede müessir olmuş ve hepsinin de kabulü için oy vermiştir.” (Yüksek Adalet Divanının Kararları, Kabalcı Yay., s. 121)
“2. Sanık Fatin Rüştü Zorlu
Seçim ve Emekli Sandığı Kanunu’nun 39. maddesinin tadil lâyihalarını bakan sıfatıyla imzalamış ve lehlerine oy vermiştir…” (A.g.e, s. 132)
“3. Sanık Hasan Polatkan
Seçim, Emekli Sandığı Kanunu’nun 39. maddesinin değiştirilmesi, Kırşehir vilayetinin kaldırılması hakkındaki kanun lâyihalarını bakan olarak imzalamıştır ve lehlerine oy vermiştir…” (A.g.e, s. 135)
Yüksek Adalet Divanı kararları uzayıp gitmektedir. Yalnızca idam edilen Adnan Menderes ve iki arkadaşının dışında da Demokrat Parti mensupları hakkında kararlar uzun uzadıya mevcuttur.
Tarih, verilen bu kararları yargılıyor. Doğru tarih, demokrasi ve insan haklarına karşı sorumluluk içinde, doğru karar verirse ne âlâ! Yoksa tarih de utansın! Nasılsa Mahkeme-i Kübrâ’da hesaplaşılacaktır.
Yukarıda aldığım karar örnekleri Yüksek Adalet Divanı kararlarından kısa örneklerdir. Bize ulaşan belgelerde gerekçeli olarak anlatılan hususlar, 1960 tarihli Soruşturma Kurulu’ndan “ittifak”la Yüksek Adalet Divanı’na sevk edilen kararlardır.
MENDERES VE ARKADAŞLARININ YARGILANMALARI
Merhum Adnan Menderes nazik ve nezih bir insandı. Yüzünden tebessümü eksik olmayan, alçakgönüllü, herkese faydalı olmaya çalışan, tam bir vatanperver ve kalender bir insan olup, daha birçok olumlu hususiyetiyle öne çıkan, sevilen bir başbakandı.
Ülkesine başbakan olarak uzun yıllar hizmet etti. Ancak ne hazin ki, haksız bir şekilde yargılandı; birçok arkadaşı da onunla beraber yargılanarak mahkemelere salıverildi…
Her şey Halk Partisi’nin, merhum Adnan Menderes’i siyasî ihtiraslar uğruna hedef almasıyla başlamıştı. “27 Mayıs 1960’ta yaşanan darbeden sonra 1961’e kadar ülkenin asker ve basın tarafından nasıl yönetildiğini, yargının nasıl çaresiz hâle getirildiğini, masum insanların hiç olmayacak suçlarla nasıl baskı altına alınmaya çalışıldığını…” (E. Şen, Yassıada’nın Sessiz Tanıkları, s. 9) dikkatlere sunarak tarihe ışık tutan Ekrem Dumanlı, Adnan Menderes ve arkadaşlarının yargılanmaları sonucu nasıl ‘ipe’ götürüldüğünün işaretlerini veriyor bu sözleriyle.
Merhum Menderes’in kendisiyle birlikte idam edilen arkadaşları da bu cenderede sıkıştırılarak idama mahkûm edilmişlerdir.
Adnan Menderes ve arkadaşlarının yargılama yoluyla idama giden serüveninin ilk adımlarında, hayat arkadaşı, eşi Berrin Hanım onun zayıflamış hâlini görünce mahvolur ve bu durum karşısında eşine yazdığı mektupta şu manidar ifadelere yer verir:
“İlk defa sana mektup yazamadım. Kuvvet bulamadım. Senin gibi vatana, millete hizmet etmekten başka bir şey düşünmeyen, yemeden, uyumadan, daha fazla iş görebilmek için çalışan sen, Divan-ı Âli’ye çıkarılıyordun.” (E. Şen, Bir Yiğit Vardı, Y. Hazine Yay., s. 240)
Merhum Menderes’in, eşinin bu duygu ve düşünceleri karşısında millete karşı söyleyecek bir sözü vardı ki, o da oldukça manidardı. Diyordu ki: “Ben anayasa ihlâli iddialarından korkmuyorum. Beni tarihe hırsız başbakan olarak geçirmek istiyorlar.” (A.g.e, s. 240)
Menderes ve arkadaşları işte böylesine bir atmosferde yargılanmaya tâbi tutuluyordu…
Yassıada kara günler yaşıyordu. Yaşadığı kara günlerde kapkara bir zihniyetin mevcudiyetindeki hâl ve vaziyetler daha kara ve iç yakıcıydı.
Duruşmaların dikkat çeken yönlerinden biri ise, tarihe kara bir leke olarak dosta ve düşmana şöyle bildiriliyordu: “Yassıada duruşmalarının en dikkat çekici yanı mahkeme başkanı Salim Başol’un katı tutumuydu. ‘Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.’ diyordu.” (E. Şen, Bir Yiğit Vardı, s. 247)
“Neredeydin ey hukuk, ey adalet! Ey hak ve hukuk kavramları neredeydiniz?” diyesi geliyor insanın…
YARGI YOLU
Aradan elli yıl geçmesine rağmen Adnan Menderes ve arkadaşlarını idama götüren hukukî süreç maalesef hâlâ tartışılmaktadır.
Belgeler ışığında, tarih aynasında bakmaya çalışalım.
Türk milleti adına yargı hakkını kullanmaya yetkili ve 1 numaralı Geçici Kanun’un 6. maddesi hükmünce kurulan Yüksek Adalet Divanı’nın ‘anayasayı ihlâl dâvâsı ve bu dâvâ ile birleştirilen diğer dâvâlar’ hakkındaki kararları gereği, merhum Adnan Menderes hakkındaki Esas No: 1960/1 numaralı kararı aynen şöyledir: “Sanık Adnan Menderes, Demokrat Parti’nin, iktidara gelmesinden itibaren genel başkanı ve başbakandır. Celal Bayar’la birlikte partiyi ellerinde bulundurmakta ve bu itibarla büyük bir kudrete sahip olmaktadırlar. Sanık Adnan Menderes, anayasayı ihlâl ettiği kabul edilen bütün kanun lâhikalarını başbakan sıfatıyla imzalamış; grup ve mecliste müdafaa etmiş, meclisten çıkmasında ehemmiyetli derecede müessir olmuş ve hepsinin de kabulü için oy vermiştir.” (Yüksek Adalet Divanı Kararları, Kabalcı Yay. , s. 121)
Yukarıdaki ifadeler Yüksek Adalet Divanı’nın verdiği kararlardan sadece birisidir. Verilen kararda “anayasayı ihlâl” suçu (!) bütün gerekçeleriyle ne derece doğrudur acaba? Hukuk adına yapılan bu işkence, milletin rağmına ve hukuk kaideleri doğru işlettirilmeden—ne yazık ki—verilen yanlı kararlar olarak tarihe geçmiştir.
YARGILANMALARDA SÜREÇ NASIL İŞLİYORDU?
Menderes ve arkadaşları hakkında Yüksek Adalet Divanı tarafından verilen kararlar, onlar hakkında kesinleşmiş kararlar mahiyetini arz ediyordu.
Yüksek Adalet Divanı kararları vermeden önce bir alt karar mercii hukuk lobisi (!) şeklinde çalışarak, Yüksek Adalet Divanı’na gerekçeli malzemeler hazırlayan Yüksek Soruşturma Kurulu adı altında bir kurul oluşturulmuştu. Yüksek Soruşturma Kurulu’nda alınan kararların, Yüksek Adalet Divanına sevk edilmesi yoluyla işlem tamamlanıyordu. Bütün bu işlemlerden sonra, hukuken çok tartışılan şahıslarca da yargılanma-yapılanma yoluyla kararlar veriliyor ve kesinleşiyordu. Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarını idam sehpasına götüren süreç bu şekilde çalıştırılıp sona gelinince, vicdanların artık hükmü ve geçerliliği de ortadan kalkmış oluyordu.
Düzmece mahkemeden ısmarlama idam kararı
Demokrat Parti döneminde Millî Eğitim Bakanlığı yapan Tevfik İleri’nin oğlu Cahit İleri, Menderes ve arkadaşlarının idamını değerlendirirken idam kararlarının mahkemeden önce verildiğini söyledi. İleri, “Darbecilerin kurduğu sözde mahkeme ‘mahkeme’ sıfatına lâyık değildi. Onların sahneledikleri mahkeme oyununa rağmen DP iktidarının tertemiz olduğu ortaya çıktı. Üstelik bu düzmece mahkemenin verdiği kararların da ta baştan alındığı daha sonra anlaşıldı.“ dedi. İşte Cahit İleri ile yaptığımız telefon mülâkatı:
Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamlarının yıl dönümündeyiz. Bu talihsiz olay hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu üç büyüğümüzün şehit edilmesi 27 Mayıs darbesi ve sonrasındaki süreç sonucudur. Bu sürece hüzünlü bir soytarılıktır diyebilirim. Çünkü darbecilerin kurduğu sözde mahkeme “mahkeme” sıfatına lâyık değildi. Onların sahneledikleri mahkeme oyununa rağmen DP iktidarının tertemiz olduğu ortaya çıktı. Üstelik bu düzmece mahkemenin verdiği kararların da ta baştan alındığı daha sonra anlaşıldı. Ve gene daha sonra anlaşıldı ki idamlar bu kararların sonucu olmaktan ziyade maalesef subay üniforması giyen birtakım kötü insanların baskısı sonucu oluştu. Ben bütün bunları tam bir perişanlık olarak görüyorum. Darbeler her zaman için iğrençtir. Ama Türkiye’nin yaşadığı 27 Mayıs darbesi bu anlattığım nitelikleri ile darbelerin en pespayelerinden biridir ve başında gelir.
Menderes ihlâsla hizmet etmeye çalışan bir insandı
Haksız bir şekilde idam edilen Menderes’in şahsiyeti ve icraatları ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Menderes hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı, çizildi. Kendisi memleketini ivazsız seven, ihlasla hizmet etmeye çalışan, müstesna bir insandı. Bu çabasında başarılı da olmuştu. Menderes liderliğindeki hükümetler muhteşem bir değişim, kalkınma ve hürleşme hamlesi başlatmışlardı. Şahsiyet olarak da çok nazik ve beyefendi bir insandı. Kendisi idamla yargılanırken sözde hakimlik görevi yapan bir takım insanların kendisine reva gördüğü aşağılık tavırlarına karşı bile nezaketle ve vakarla karşılık verdi. O zamanlar onun bu tutumu zayıflık ve acziyet olarak telâkki edildi, lâkin esasında onun kibar ve beyefendi mizacından kaynaklanıyordu.
Yeni Asya, 17.9.2009, Umut Yavuz’un Cahit İleri ile yaptığı röportajdan...
DEVAM EDECEK
[email protected]