"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mutluluk vermekle de oluyormuş

18 Aralık 2015, Cuma
“Bir Dileğim Var” grubunun kurucusu oyuncu Alper Türedi; “Dernek ve vakıfların yıllardır takip ettikleri yol elli sene sonra bile aynı olacaktır” dedi ve ekledi: “Bizim grubumuzu desteklerken ticarî anlamda bir beklentinin olmaması gerekiyor. Mutluluk sadece almakla değil, vermekle oluyormuş...”

Lösemi teşhisi konulan kız evlâdını, asistan doktorun verilmesi gereken bir ilâcı unutmasıyla kaybeder oyuncu Alper Türedi. Derin bir acı ile uzun bir süre lösemiye dair her türlü şeyden kaçar. Fakat bir süre sonra yüreğinden gelen sesi dinler ve bir gece yarısı internet ortamında bir grup kurarak lösemili evlâtlarımızın dileklerini yerine getirmeye başlar… “Bir Dileğim Var” gurubuna dair sorularımız ile Alper Türedi Bey’in amacını ve ileriye dönük hedeflerini öğrenmeye çalıştık…

***

Sinema, tiyatro ve dizilerin başarılı oyuncusu olarak tanıyoruz sizi. Bize “Bir Dileğim Var” grubunu nasıl kurduğunuzu ve gruptaki amacınızı anlatabilir misiniz?

2002 yılında kızıma lösemi teşhisi konuldu. Teşhisten otuz beş gün sonra asistan doktorun bir ilâcı vermeyi unutmasından dolayı evlâdımı kaybettim. Kızımı defnettiğim gün artık benim için yeni bir hayat başlamıştı. O günden beri lösemiden ve babalı kızlı filmlerden hep kaçıyordum. LÖSEV reklâmlarında bile hemen kanalı değiştiriyordum. Fakat, Mayıs ayının sonlarına doğru, bir gece  oyundan döndükten sonra birdenbire bir refleks ile Facebook’ta bu grubu kurdum. Adını da “Bir Dileğim Var” koydum. Hemen ertesi gün kızımın öldüğü hastaneye gittim. Az çok da tanınıyor olmaktan dolayı çocukların yanına kolayca girdim. Çocuklara; “Dileyin benden ne dilerseniz” dedim. Şaşırdılar ve; “ne istersek mi?” dediler… Kimi laptop, kimi cep telefonu istedi. Kiminin çocuğu çok küçük yaştaydı, sadece çocuk bezi ve giyim eşyası istedi. Böylelikle bir liste edindim ve o listeyi kurduğum grupta paylaştım. Kırk sekiz saatte o liste tedarik edildi. Hediyeleri gönderenlerin aklında soru işareti kalmasın diye de teslim ederken videolar çekildi. Bu videolar şov ve prim amaçlı değildi. Teslim esnasında, yollayan kişinin de isminin zikredildiği videolardı. Videoyu koyduktan sonra grup biraz daha popüler olmaya başladı. Herkes kendi arkadaş listesini guruba dâvet etti. Şu anda da elli sekiz bin kişiyi aştık. Okmeydanı, Çapa, Göztepe, Pendik’ten sonra Samsun’a çıktık, Antalya’ya indik, Antep’e ve daha birçok ilimize gittik…  

Haliyle kabarık bir liste oldu elinizde… İlk listeyi elinize aldığınız zaman, şöyle bir bakıp “nasıl olacak” diye tedirgin olup düşündünüz mü? 

İlk listemizde 10-12 çocuk vardı. Bir tanesi hatırı sayılır bir markanın hatırı sayılır bir model cep telefonunu istedi. “Eyvah! Bunlar cep telefonu ile başlıyorlarsa, üçüncü beşinci listeyi düşünemiyorum” dedim içimden. Ben her listede panik oluyordum. Başlangıçta eşim Pınar; “bu işe adım atma, anlaşılamazsan çok üzülürsün Alper” demişti. Artık beni teselli ediyor ve “Bu da hallolur Alper, korkma” diyor. Çok şükür ki kısa sürede üstleniliyor listeler. 

SANAT CAMİASINDAN DESTEK  GELDİ Mİ?

Dizi, sinema, tiyatro oyuncususunuz ve sanat camiasının da içerisindesiniz. Camiadan destek gördünüz mü ve bu anlamda düşünceleri nedir? 

Tek isim veremem ki, yadırgamış olsun. Şu anda bulunduğum projedeki oyuncular da, yapım şirketim de her zaman arkamdalar. Şahsen tanımadığım, ama ismen duyduğum sanatçılar dahi bana telefon açıp “bu konuda sizin sağ kolunuz olmak istiyoruz” diyorlar. Birçok sanatçı; “çekmekte olduğun bir kamu spotu çalışmasında ben de yer almak isterim. Beni dileyen birisi olursa, hangi şehir de olursa olsun gelirim” dedi. Bunun gibi daha nice örnekler… Ama bunun tersi de olabiliyor bazen…

Sanat ve futbol camiasından ünlüleri de görmek istiyor çocuklarımız sanırım? Onları da hasta olan çocuklarımızın yanına ziyarete götürüyorsunuz değil mi? 

Evet. Bir çocuğumuz Emre Belözoğlu’nu istiyordu, ama yoğun bakıma girdi. Biz, yoğun bakımdan çıkmasını bekledik ve çıkar çıkmaz ertesi gün Emre Belözoğlu’nu kendisine götürdük. Çok güzel dakikalardı. Gaziantep’te başka bir kızımız Galatasaraylı futbolcu Emre Çolak’ı istedi. Onu da götürdük. İlk başlarda ulaşmak zor oluyordu. Ama bizim grubumuzun üyeleri ajan gibi çalışıyorlar inanın… (gülüşler) Ben kendi imkânlarımla ulaşamazsam eğer, gruba yazıyorum ve “acil ulaşmamız lâzım arkadaşlar” diyorum. Herkes taciz etmeye başlıyor. Sosyal medyadan taciz edenler, kendi tanıdıklarını kullanıp ulaşmaya çalışanlar… Bu şekilde birkaç saat içinde çözülüyor her şey. 

HASTANELERDE PSİKOLOG BULUNDURULMALI

Ailelerin psikolojilerini de merak ediyorum. Bu noktada nelerle karşılaştığınıza ve nelere şahit olduğunuza da biraz değinebilir miyiz?

Bu hastalık o kadar enteresan bir hastalık ki; kendi çocuğunuzun maruz kaldığı tedavi yöntemlerini gördüğünüz zaman, psikolojinizin değişmemesi asla mümkün değil! Her çocuğun yanında bir anne refakatçi olarak kalıyor. Genelde her odada da üç hasta oluyor. Küçücük odalarda üç çocuk ve üç de anne… Bu hastalık çok steril bir ortam istiyor. Bir anne kendi çocuğunun sterilliğine büyük özen gösterirken, hemen yan yataktaki anne o kadar duyarlı olmayabiliyor. Böylelikle iç çatışmalar yaşanabiliyor. Çocuğunu bırakamadığı için aylarca evine gidemeyen anneler biliyorum. Babalar için de çok zor, ama anneler hakikaten çok zor durumdalar, hatta bitikler… Hastanelerin yetişkinler için bir psikolog bulundurması lâzım aslında. Bulunduran hastaneler de; “Biz anneyi zorla terapiye götüremeyiz ki. Annenin de gelip ‘ben çok daraldım, iyi değilim, benim de terapiye ihtiyacım var’ demesi lâzım” diyor. 

DAHA 18 SANTİGRAT DERECEYİ SAĞLAYAMAMIŞIZ

Siz de çok sıkıntılı ve zorlu bir süreç yaşadınız. Bu konuda daha iyi bir sonuç alabilmek adına, hem sağlık personeli hem de toplum tarafından nasıl dönülmeli, yaklaşılmalı ve neler yapılmalı?

“Saat dört olsun da, dükkânı kapatıp gideyim” zihniyetinde olan sağlık görevlileri bu ülkede olduğu sürece, bir arpa boyu yol alamayız. Bizim grubumuz anlık mutluluklar yaşatıyor. Yani, yaptığımız şeyin etkisi en fazla üç-beş gün sürüyor. Üç-beş gün sonra yine kendi gerçeğine dönüyor çocuklar... Gaziantep Onkoloji Hastanesi on numara bir hastaneydi. Ama gittiğim birçok hastanede gördüğüm “saat dört olsun da dükkânı kapatıp gideyim” zihniyetiydi. Biraz hoyrat davranıyoruz. Üç hastanın ve üç refakatçinin aynı odada yattığını düşünürseniz… Yurtdışında böyle değil. Başta oda sıcaklığının 18 santigrat dereceyi geçmemesi lâzım. Onun üzerinde olduğu zaman bakteri çoğalıyor ve yayılıyor. Biz çoğu yerde bunu sağlayabilmiş değiliz hâlâ! Devlet hastanelerimizdeki şartlar şu anda müsait değil. Hastalığın bizzat kendisinden değil, tedavinin yan etkilerinden dolayı çocuklarımızı kaybediyoruz. Bir hasta ve bir de anne bir odada olmalı ki, her şey sağlıklı yürüyebilsin. Uzmanlar 2016-2017 yıllarında lösemi hastalığına grip kadar çok rastlanacağını söylüyor. Hatırı sayılır kişilerle konuştum bu konuda. Nereden geldiği belli olmayan, “sebebi şudur” denilemeyen bu hastalıkta kemoterapi tedavisi de sağlıklı yürütülmüyor bizim ülkemizde. Dünya genelinde % 78 başarı sağlanırken, bizim ülkemizde % 82 başarısızlık sağlanıyor maalesef ki!.. Çocuklar bu tedaviden dolayı acayip bir şekilde olgunlaşıyorlar. Ben 4-5 yaşında bir çocuğa “toplantımız var, gelir misin” dediğimde, “Ağabey, bu hafta benim trombositim çok düşük” diye cevap verdiğini biliyorum. Onları kandırmanıza imkân yok. Çok dirayetliler ve emin olun gözlerinizden anlıyorlar. Yetişkin bir insana nazaran katbekat daha iyi dayanıyorlar. 

ÇOCUKLARIN YANINDA YANLIŞ KELİME SARFETMEMEK LÂZIM

Şimdiye kadar yüzlerce çocuğumuzun maddî ve manevî dileklerini –sanatçı, futbolcu görme taleplerini- yerine getirdiniz. Hepsi mutlaka sizi çok mutlu kıldı. Fakat sizi manen zorlayan haller de yaşamışsınızdır çoğu kez. Bunlardan bir örnek verebilir misiniz bize?

Gaziantep’te bir çocuğumuz vardı, hatta bizim grubumuzun logosunun kahramanıdır. Çocuk hem down sendromlu hem lösemiydi. Hangisiyle mücadele etsin siz söyleyin bana! Bu çocuk bana bülbül gibi konuştu. Çok güzel bir duyguydu… Ayrıca Pendik’te Marmara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bir odaya girdim. On bir yaşlarında saçları olmayan acayip tatlılıkta bir çocuktu vardı. Yatağın içinde bağdaş kurmuş oturuyordu. “Dile bizden ne istersen” dediğimde ağlamaya başladı. Ne yapacağımı bilemedim, annesine baktım. “Niye ağlıyorsun, söyle bakalım” dediğimde, “ben iyileşmek istiyorum” dedi. “Bende senin yaşındayken lösemiydim, iyileştim koca adam oldum bak. Şimdi ise senin gibi çocuklarımıza gidiyorum” deyince ufak ufak gözlerindeki yaşı silmeye başladı. Üç-beş dakika içinde de ağzından dileğini aldık. Çok zor bir andı benim için, ne yapacağımı bilemedim. Bizim grubumuzdaki listelerde laptoplar, cep telefonları, tabletler, giyim eşyaları, oyuncaklar, çocuk bezleri, mamaları; sanatçı, futbolcu talepleri sorun değil. Çok şükür hepsini hallediyoruz. Ama birdenbire hiç ummadığınız anda böyle bir şey ile karşılaştığınızda ne yapacağınızı bilmeniz gerekiyor. Çocukların yanında yanlış kelime sarf etmemeniz, gözlerinizin dolmaması lâzım. Biraz rol yapmanız gerekiyor. 

AMATÖR RUHTA FAYDA VAR

Günden güne destekçisi artan bir grupsunuz. Çalışmalarınıza daha resmî bir kimlik kazandırmak adına vakıf ya da dernek olmayı neden düşünmüyorsunuz? 

Ülkemizdeki vakıf ve derneklere bakış açısı hiç hoş değil. Köhneleşmiş vakıf ve derneklerin zihniyetinde olacaksam, hiç olmayayım daha iyi! Ben, bu grupta, insanların verdiği şeyin nereye gittiğini görmek istediğini gördüm. Biz gösteriyoruz! Dernek veya vakıf olursak istemeseniz de kanunen otomatikman para toplama yetkiniz de oluyor. E! Biz de insanız, herhangi bir dileği ânında tedarik edemediğimizde belki de o parayı toplamaya yöneleceğiz. Bu da bizim yolumuzdan çıkmamıza sebep olacak. Amatör ruhu korumakta fayda var. Halihazırda birçok dernek, grup ve sosyal medyada adını yeni yeni duyduğum sayfalar var. Kanunen resmî kimliği olan yerler. Çok iyi çalışanlar da var, çok komik çalışanlar da... “Alper istemiyordu, belli bir kitleye ulaştı, derneğe vakıfa döndü. Demek ki onun da amacı diğerleri gibiymiş” diyecekler. Biz bu işin para toplamadan da yapılabileceğini bazı arkadaşlara göstermiş olduk aslında. Bazıları da kendilerine çekidüzen vermek zorundalar artık. Biz, farkında olmadan bir güven telkin ettik, ama güveni sağlamak kadar koruyabilmektir önemli olan! Bizim ülkemizin insanı iyi niyetlidir. Dernek ve vakıfların yıllardır takip ettikleri yol elli sene sonra bile aynı olacaktır. Biraz kendilerine çeki düzen vermek zorundalar. Biz, nakit para toplamadan yüzlerce çocuğun ihtiyacını ya da dileğini gerçekleştirdiysek, onlar da yapabilirler… 

ÇOCUKLAR UĞRAŞTIRMIYOR YETİŞKİNLERİN UĞRAŞTIRDIĞI KADAR!

Yoğun bir mücadeleniz var. Hem iş hem de hizmet anlamında koşturmacanız hızlı bir şekilde devam ediyor. Grup içerisinde sizi yoran dönüşler de yaşadığınız oluyor mu?

İnsanın canı sıkılıyor bazen. Mesela “Alper bey videolarda paketleri niye siz açıyorsunuz?”, “Neden bir giyim markasının poşeti gözüküyor” vs. gibi tenkitler yaşıyoruz. Ben açıyorum, çünkü çocuğun direnci yok. Hatırı sayılır bir ağırlıktaysa laptop ve çocuğun kolunda hortumlar varsa ben açacağım, ki videonun süresini kısa, öz tutayım ve bunu gruba rahatlıkla yükleyebileyim. Ayrıca firma isimlerini kapatmakla uğraşacak zamanım yok. Böyle absürd gereksiz söylevler ile uğraşıyoruz… Valla çocuklar beni uğraştırmıyor yetişkinlerin uğraştırdığı kadar! Bir de grupta konunun dışında alakasız tuhaf paylaşımlar oluyor. Eşim ya da ben sürekli bilgisayar başında bu yorumları silmek zorunda kalıyoruz. Grup bunun yeri değil, sadece amaç uğruna paylaşımlar olmalı diyoruz, ama dinletemiyoruz.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Benim Alper Türedi olarak hiç kimseden korkum, çekincem yok! Grup üyelerime ve eşim Pınar Türedi’ye ve destekçilerimize seslenmek istiyorum. Onlar olmasaydı ben hiçbir şey yapamazdım. Allah onların verdiklerini, bağışladıklarını -zaman da dahil olmak üzere- on bin katını, milyonlarca katını onlara versin inşaallah. Bizi okuyan üyelerimize; “Durmak yok, yola devam” diyorum… Bizim biraz daha sponsor desteğine ihtiyacımız var. Ülkemizde sponsorluk dendiği zaman, akla hemen nakit para geliyor. Hayır değil! Biz kimseden nakit para istemiyoruz. Nakit para ile almak ya da tedarik etmek zorunda olduğumuz şeyleri sağlayacak destekçiler arıyoruz. Evet, şu anda konaklama, uçak bileti, yakıt destekçimiz var. Fakat bu anlamda birer tane daha destekçimiz olmalı ki, yük ikiye bölünsün. Şu anda yapılmakta olan bir web sayfamız var. “www.birdilegimvar.biz.tr” yakında hizmete girecek. Web sayfamızda destekçilerimizin reklâmını paylaşabiliriz en fazla. Bizim grubumuzu desteklerken ticari anlamda bir beklentinin olmaması gerekiyor. Mutluluk sadece almakla değil, vermekle oluyormuş...

Melek Şafak / [email protected]

Etiketler: melek şafak
Okunma Sayısı: 5182
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı