Bir millet veya halk meydana getirmek, modern devletin en temel amacı olmakla birlikte; siyasetin bu millet veya halk denilen topluluğu kendi mallarıymış gibi kullanmaya kalkışmalarına yol açmaktadır.
DİZİ-2: Mustafa Eren Bozoklu
“Batı’ya karşı Avrupa” -Batı olgusunun değişimi ve dönüşümü-
***
Siyaset, basın, bürokrasi…
Modern dönemde; monarkın, aristokrasinin, toprak ağalarının, emir ve sultanların yerini dolduracak yeni bir erk ortaya çıkar. Bu erk; bahşedilmiş bir asalete veya tarihten gelen bir hanedana sahip olmadan, tamamen sıradan vatandaşlar arasından seçimle, atamayla veya zorla iktidara gelen ve kendilerine “politikacı” denilen yönetici elitinden oluşmaktadır. Faşist ve komünist idareler altında insanlar, öylesine yalıtılmış bir siyasî atmosferde yaşamak zorundadır ki, adeta politikacılar ve politikanın kendisi ne kadar hatalı da olsa devlet heyulası arkasında gizlenerek vatandaş karşısında hep haklı ve önde olmaktadır. Seçimler; müthiş propaganda araçları ve manipülasyon yöntemleri ile adeta ferdi boğmaya ve politik düzlem üzerinden modern devleti ayakta tutmaya yarayan bir araç haline gelmektedir.
Burada maksat, gerçekleşmesi hep gündemde tutulan bir demokrasi veya halkların kardeşliği hayali değil, faşizmin veya komünizmin ilk çerçevesinin dışına çıkılmaması ve politika yapılabilecek bir manevra alanının oluşturulmasıdır. Tek tip eğitim sistemi tek tip ferdin oluşmasını sağlamak, dolayısıyla devrimci ruhların ortaya çıkmasını önlemek üzere kurgulanmaktadır. Bir millet veya halk meydana getirmek, modern devletin en temel amacı olmakla birlikte; siyasetin bu millet veya halk denilen topluluğu kendi mallarıymış gibi kullanmaya kalkışmalarına yol açmaktadır.
Dünyanın şimdiye değin gördüğü en kanlı savaşı olan II. Cihan Harbi ve öncesindeki buhran yılları, faşizmin ve komünizmin gaddarane uygulamalarının bir sonucudur denilse, yeridir.
DÖRT KESİMDEN İNSAN
Modern devlet kendisini politika yapmaya adamış siyasetçi eliti ile birlikte odağında gazetenin olduğu edebiyatçı ve eleştirmenler grubundan, kamu görevini ifa eden askerî ve sivil bürokratlardan, bilim ve felsefe üreten üniversite camiasından olmak üzere 4 farklı kesimden insanların yönetime katılımıyla şekillenmektedir. Halkın büyük çoğunluğu, bu grupların kendi aralarındaki iletişimini uzaktan seyretmek durumundadır.
Monarkın yıkılışından sonra halk, kendisi hakkında karar verecek olanların bir kısmını seçmekte ise de karar alma süreçleri yoğun bir şekilde seçilmemiş unsurlar tarafından sürekli ve aktif şekilde belirlenmektedir. Eskiden saltanatı ayakta tutmakta kullanılan argümanların hemen hepsi ve daha usturuplu olanları şimdi modern devleti ayakta tutmak için kullanılmaktadır.
MUTLAK YÖNETENİN BİRDEN FAZLA HALE GELMESİ
Eskiden doğumla gelen mutlak yönetim hakkının modern devletle ortadan kalktığı düşünülür. Aslıda değişen şey Mutlak yönetim anlayışının yok oluşu değil, mutlak yönetenin birden fazla hale gelmesidir.
Modern devletin başındaki birkaç siyasetçinin, askeri ve sivil bürokratın dünya tarihinde hiç görülmemiş savaşlara yol açmaları, 250 milyondan ziyade insanın acı çekmesine ve 100 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olan kararlara kolayca imza atmaları; basını tam bir manipülasyon ve yönlendirme aracı olarak kullanan komünist ve faşist yapılı modern devletlerin dönüşmesine yol açacaktır.
Millet devletlerin yıkıcı karakterleri, uluslar arası arenada pek çok milletüstü kurumların ortaya çıkmasına sebep olur. Demokrasi ve egemenlik kavramları yoğun şekilde tekrar tartışılmaya başlar.
-Devam Edecek-