"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mevlid okuttuk diye gözaltına alındık

01 Ekim 2018, Pazartesi 00:05
İstanbul’da basın toplantısı yaptım. Bütün medya geldi. Bana hakkımızda gözaltı emri olduğunu söylediler. Ben, “Ben buradayım. Bana ne tebligat yapıldı, ne başka bir şey” diye cevap verdim. Ankara'da da basın toplantısı yapıp “Şimdi beraberce savcıya ifade vermeye DGM’ye gideceğiz” dedim ve yola çıktık. Bütün medya arkamıza takılarak DGM’ye gittik.

Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için...

Tam “Biz bu işi bitirdik” dedikleri zamanda, bir güçle çıkınca... Bir de Ankara’ya yirmi bine yakın insan geliverince...

Birileri bu manzaradan dehşete kapıldı. “Nasıl olur bu? Bu adamlar demek bir işaretle yirmi bin kişi toplayabiliyorlar” diye çok korktu ve ürktü. Âdeta, Ankara’ya atom bombası düştü.

Dolayısıyla bu meselenin bir daha tekerrür etmemesi bakımından geniş çaplı bir tutuklama düşündüler. Onlara göre “gizli cemiyet meselesi”ydi bu. 163. madde henüz kalkmamıştı. 163/1’inci maddedeki “cemiyet kurma”ya sokup, Anadolu’dan gelenleri de tesbit etmeye ve onlar hakkında da takibat açmaya yöneldiler.

Ben, “Bunu ben yaptım, bu adamları niye içeriye alıyorsunuz? Bunlar, benim personelim; emrimi yerine getirdiler” diyordum. Hiç dikkate almıyorlardı. Arkadaşlarımızı, “tertip komitesi” gibi değerlendiriyorlardı. 

Ankara’da mevlidden sonra basın toplantısı yaptım. Sonra İstanbul’a döndüm. Ankara’da bir-iki arkadaşı gözaltına almışlar, bizim de arandığımızı söylemişlerdi. Hatta arkadaşlara, “Onlar gelmezlerse siz de burada uzun kalırsınız” demişlerdi. İşin garibi, bize resmî olarak hiçbir tebligat yoktu.

İstanbul’da basın toplantısı yaptım. Bütün medya geldi. Bana hakkımızda soruşturma açıldığını, arandığımı, gözaltı emri olduğunu söylediler. Ben, “Ben buradayım. Bana ne tebligat yapıldı, ne başka bir şey” diye cevap verdim.

Bu basın toplantıları ve medyanın yoğun ilgisi, hâkim gücün daha fazla zulmetmesini, bir ölçüde engelledi. Gerçi medyada aleyhte şeyler de vardı, ama daha çok iyi şeyler söylemişlerdi. Meselenin üzerine gittiler. Her türlü suali sordular. İstisnasız, Atatürk meselesi, şeriat meselesi de dâhil hepsine cevap verdik.

Ankara’daki arkadaşlar, “Bizi burada sıkıştırıyorlar” diye haber gönderdiler. Biz de, “Topluca gidelim” kararı aldık. Oraya gittiğimiz zaman, arkadaşlar, “Burada polisler takip ediyor. Siz geldiğiniz zaman hemen içeriye alacaklar. Basın toplantısı yapmanıza da fırsat vermeyecekler” diye bizi uyardı. Biz de, “O zaman bize başka bir yer tesbit edin. Biz oraya gelelim; basın toplantısını orada yapalım” dedik. Bu sefer bütün medya oraya geldi, bayram gibiydi. Orada da bütün sorularına cevap verdik. Toplantı bitiminde, “Şimdi beraberce savcıya ifade vermeye DGM’ye gideceğiz” dedim ve yola çıktık. Bütün medya arkamıza takılarak DGM’ye gittik. Ama içeri almadılar.

“Niye içeri almıyorsunuz? Kardeşim bizi savcı arıyor. Biz savcıya ifade vermeye geldik. Biz Nurcularız. Biz mevlid okutan insanlarız” diye polislere sordum. Onlar, “Yok, biz alamayız” diye diretiyorlar, “Birinci Şubeye gitmeniz lâzım”  diyorlardı. Ben ısrar ettim:

“Kardeşim Birinci Şubeye ne gerek var, savcılık arıyor bizi. Bak biz geldik. Kendi isteğimizle ifade vereceğiz.” Tabiî onların yapmak istediği mikropluğu anlamıyor değildim. Bize zulmetmek istiyorlardı. Çünkü DGM’nin on beş gün nezarette tutma hakkı vardı. Bir kere oraya girdin mi on beş gün olmadık eziyeti yapabilirlerdi. Bunu bildiğim için oraya girmeden ifademizi vermek istiyorduk. Bir gün nezarette kalmaktansa, insan altı ay hapishanede yatmayı göze alır.

Ben basının önünde, “Biz buraya ifade vermeye geldik. Hangi hakla almazsın?” diye savcının aleyhinde konuşmaya başladım. “Gitmeyeceğiz, burada kalacağız” dedim.

Sonra Birinci Şubeden ekip geldi. Bizi arabaya binmeye dâvet ettiler. “Hayır, binmeyeceğiz” dedim. “Savcı bize emir verdi; götüreceğiz” dediler. Ben diretmeye devam ettim: “Olmaz kardeşim, ben ifadeye geldim. Niye ifademi almıyorsunuz?” dedim. Basına karşı da, “Bakın görüyorsunuz. Savcı bile korkup kaçıyor. Erkekliğe sığar mı bu. Niye böyle yapıyor” diye beyanatlar verdim, onların inadını kırmak için. Sonunda alıp götürdüler.

Birinci Şubeye girdik, orada da tartışmalar oldu:

Namaz kılmamız gerekiyor, bize, “Orada bir bank var. Orada kılın” dediler. “Hayır, bir bank üzerinde on kişi nasıl namaz kılar? Rusya’da mıyız?”

“Hücreye gireceksiniz!”

“Hayır girmeyeceğiz. Biz hücre bilmeyiz. Biz hücre adamı değiliz.”

O arada Birinci Şubenin Başkomiseri Feramuz Bey geldi: “Bunlar kurallarımız” dedi.

“Bu kural meselesi değil. Biz anarşist değiliz. Biz mevlid okutmaktan buraya geldik. Siz bizi hücreye koyamazsınız” dedim. “Koyarız,” “Koyamazsınız...” ciddî tartışmalar oldu.

Ben başladım istekleri sıralamaya:

“Buraya mutlaka battaniye ve seccade istiyorum. Namazımızı böyle on kişi burada kılamayız.”

“Ama beyefendi!”

“Hayır” dedim. “Battaniye istiyoruz.  Biz bu hücrelere de girmeyiz. Bize battaniye vereceksiniz, başka bir yer göstereceksiniz. Biz orada oturacağız.”

Ağız dalaşı, kavgası yapıyoruz:

“Sizin yemeğinizi de istemiyoruz. Tenezzül etmiyoruz. Yemeğimizi dışarıdan istiyoruz. Battaniye istiyoruz. Namaz seccadesi istiyoruz.”

“Olmaz” dediler.

“Nasıl olmaz?” dedim. Olurdu, olmazdı. Tabiî münakaşanın dozu yükselir gibi oldu. 

O arada Feramuz Bey geldi, müdahale etti:

“Burası böyle. Sizin dediğinizi mi yapacağız?” dedi.

“Evet, yapacaksınız. Mecbursunuz. Biz vatan haini değiliz. Burası da Rusya değil. Namaz kılacaksak, kendimize namaz kılacak bir battaniye mi vermeyeceksiniz? Oturmak istediğimiz zaman, oturacak yer mi olmayacak?” dedim.

“Yapamayız, mümkün  değil” dediler.

Ben de yapım itibarıyla münakaşanın dozunu biraz daha arttırdım. Getirmeyeceğiz, getireceksiniz; verirsiniz, vermezsiniz tartışması başkomiseri müdahale ettirdi. Memura, “Yukarıdan yedi tane temiz battaniye getirin” dedi. Biz onları yere serdik, namaz kıldık.

Ben bu sefer münakaşayı devam ettirdim.

“Biz buraya; dindarlığımızdan, Üstadımıza mevlit okuttuğumuz için geldik. Biz anarşist değiliz, katil de değiliz.”

Fotoğraf: Yeni Asya - Arşiv

Okunma Sayısı: 14144
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hasan ADANUR

    3.10.2018 10:01:53

    Ağbey Ağbeyliğini göstermiş Allah Ondan razi olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı