Türkiye Onkoloji Eczacıları Derneği Kurucusu ve Başkanı Ahmet Sami Boşnak; “Ülkemizin yetenekli ve iyi eğitimli onkoloji eczacılarına ihtiyacı var. Bugün klinik eczacılığı tartışıyoruz. Klinik eczacılığın ülkemizdeki tek uygulama alanı halen Onkoloji Eczacılığıdır. Hızla fakültelerimizin bu ihtiyaca ve bu gerçeğe göre pozisyon alması gerekiyor.”
Lösemi hastalığında en etkin tedavi yöntemi Kemoterapi. Ülkemizde kemoterapi tedavi yönteminin iyileştirilmesi adına ciddî anlamda çalışmalar yapılmakta. Bu çalışmaların aktif ayaklarından biri ise ilâç desteği sağlayan Onkoloji Eczaneleri. Lösemide ilâç desteği ve kemoterapi yöntemine dair sorularımızın cevabını “Türkiye Onkoloji Eczacıları Derneği” Kurucusu ve Başkanı olan diğer yandan da Gaziantep Üniversitesi Onkoloji Hastanesi’nde Sorumlu Müdür Yardımcısı olarak görevine devam eden Ahmet Sami Boşnak’tan aldık…
Türkiye Onkoloji Eczacıları Derneği’nin hem kurucusu hem de başkanısınız. Derneğin kuruluş amacından ve çalışmalarından bahseder misiniz?
Ülkemizdeki ilk Onkoloji Eczacılığı çalışmalarına 2007 yılında başladım. 2009 yılına geldiğimizde çok küçük bir grup eczacı bu konuda faaliyet göstermeye başlamıştı. Bir araya geldik ve bir çatı altında bilgi ve deneyimlerimiz paylaşmak, meslektaşlarımıza ve fakültelerdeki genç eczacılık öğrencilerine bunları aktarmak istedik. Büyük oranda öğrenmek ve eğitmek amacı ile kurduğumuz dernek, bugün 5. Ulusal kongresini düzenlemekte, sayısız eğitim vermiş, devletimizin ilgili komisyonlarına brifing vermiş, üniversitelerde ders verir seviyeye gelmiştir. Temel amacımız, derneğimizin mottosunda gizli. “İnsan her zaman en mükemmelini hak eder”. Kanser tedavisi içerisinde kemoterapi yani ilâçlı tedavi çok önemli yer tutar ve ilâç denildiğinde eczacı tam yetkili ve bilgili meslek grubudur. Onkoloji Eczacılarının amacı ilâçlı kanser tedavisi alan insanlarımızın en mükemmel tedaviyi ve ilâç danışmanlığını almasıdır. Bu kapsamda öncelikle kendimizi yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu amaçla birçok uluslar arası dernekle yakın iletişim ve işbirliği içerisindeyiz. Yakın ülkelerdeki meslektaşlarımızla ortak projeler yürütüyoruz. Bugün Türkiye Onkoloji eczacıları, Avrupa Onkoloji Eczacılığı Derneği tam üyesi ve İdarî Başkan Yardımcılığı görevini yürütmekte, Asya, Afrika ve Orta Doğu Onkoloji Eczacıları Birliği Eş-Başkanı görevlerini yürütmektedir.
ONKOLOJİ ECZACILARIMIZ DÜNYADA SÖZ SAHİBİ
Onkoloji Eczanelerini diğer eczanelerden ayıran özellikler nelerdir. Bu özellikleri biraraya toplayabilmek için hangi kaynaklardan ve bilgilerden yararlanıldı. Yeterli bilgiye sahip personel ve teçhizat noktasında sıkıntılar yaşandı mı?
Kanserin ilâçlı tedavisi yani kemoterapi hastanede uygulanan bir tedavidir. Bu nedenle hastane eczanelerine bağlı bir birim olarak çalışıyoruz. Hastane içerisinde, hastane eczanesine bağlı Merkezi Kemoterapi İlâç Hazırlama Merkezleri bulunmaktadır. İlk birim tarafımdan kurulduğu 2007 yılından bugüne bu birimler hızla artmış, bugün 40’a yakın kaliteli hizmet veren ünite ülkemizin her yerinde hizmet vermektedir. Her geçen gün bu sayı artmaktadır. Bu birimlerde görev alan eczacılar, ilâçların temini, hazırlanması, sağlık ekibine sunulması, hastaların eğitim ve bilgilendirilmesi gibi klinik eczacılık hizmetlerini sunmaktadır. Avrupa Onkoloji Eczacıları Derneği’nin yılda bir defa düzenlediği sertifikalı eğitimlerini alarak başladık. İlerleyen yıllarda Türkiye Onkoloji Eczacıları o kadar büyük ve hızlı yol kat etti ki, önce bizlerin hazırladığı ve bu derneğin akredite ettiği “Antineoplastik İlâç Hazırlama Teknikleri ve Güvenli Oda Yönetimi” eğitimini vermeye başladık. Sonraki yıllarda bu eğitimin içeriğinin hazırlanmasında rol aldık ve 2014 yılında eğitimi Türkiye’ye getirdik, iki Türk Onkoloji Eczacısı bu eğitimde yabancı dilde eğitmen olarak atandı. Bu yıl Fransa’da yapılacak bu uluslar arası eğitime bizden eğitmenler katılacaklar. Bahsettiğim kendi eğitimimiz ise halen devam ediyor. Bugüne kadar büyük sayıda Eczacı ve Eczane Teknikeri’ne eğitim verdik. Bugün Türkiye Onkoloji Eczacıları Avrupa, Asya ve Orta Doğu’da söz sahibi ve Onkoloji Eczacılığının geleceğine yön verici mekanizma içerisindeler. Gerekli malzeme ve cihaz konusunda ilk yıllarda tamamen dışarıya bağımlı halde iken bugün derneğimizin araştırma ve geliştirme desteği ile kullanılan malzemelerin % 50’si yerli üretilmektedir. Bu bizlerin ayrıca gurur duyduğu bir konudur. İnanıyorum ki, gelecekte bu sektörde geliştirilecek yeni ve yerli teknolojiler ile dünyaya ihraç edebilen bir konuma geleceğiz.
Derneğinizin bugüne kadar “Kemoterapi İlâç Hazırlama Teknikleri ve Güvenli Oda Yönetimi” adlı sertifikalı eğitim gerçekleştirdiğini biliyoruz. Bu eğitim programlarınız hakkında ve programın faydası noktasında neler söylersiniz?
Programımız 5 günlük yoğun bir eğitim programıdır. İçeriği öncelikle Sağlık Bakanlığımızın yayınladığı Antineoplastik İlâç Hazırlama Rehberi ile tam uyumludur. Ayrıca Avrupa Onkoloji Eczacıları Derneği tarafından onaylanmıştır. Katılım sertifikalarımızda derneğin logosunu kullanmaktayız. İlk yıllarda belirli merkezlerde verdiğimiz eğitim, yıllar içerisinde katılımın çok artması ve teknolojinin ilerlemesi ile uzaktan öğretim sistemi ile verilmeye başlandı. Bugün teorik dersler mekândan bağımsız olarak eğitmen ve katılımcıyı yanyana getirmektedir. 200’ün üzerinde fotoğraf ve 30’a yakın video ve canlı sunulan bir eğitimle dersler anlatılmaktadır. Katılımcılar online soru sorabilmektedir. Sınavlar kapalı bir sistemle yine uzaktan eğitim sistemi ile yapılmaktadır. Program ile bir diploma vermiyoruz. Amacımız halen Merkezi Antineoplastik İlâç Hazırlama Merkezlerinde görevli eczacı ve teknikerlerimizin kendilerini ilâçların sürekli maruziyetinden korumaları, ilâçlar ve hazırlama tekniklerini öğrenmelerini, özel hazırlama mekânlarımızın çalıştırılması gibi teknik konular hakkında bilgilendirmektir. Belirlediğimiz konuşmacıların tamamı günlük pratiklerinde bizzat bu işi yapan kişiler oldukları için saha pratiğini aktarabilmekte ve günümüzde üniversitelerimizdeki en büyük eğitim eksiği olan teoriğe yönelip, gerçek hayattaki uygulamalardan habersiz kalma sorununu ortadan kaldırmaktadır. Eğitim yeni ilâçlar, yeni teknikler ve sektördeki gelişmeler dikkate alınarak devamlı güncellenmektedir. Eğitimde kullandığımız kitap tamamen Türkiye Onkoloji Eczacıları tarafından yazılmıştır.
DEVLET BÜYÜK KATKI SAĞLIYOR
-Lösemi hastalarını tedavi süreci boyunca ilaç alımı noktasında maddi ve manevi anlamda yoran bir reçete çıkıyor mu karşımıza? Devletin bu yükü hafifletmek anlamında çalışmaları var mı?
Kanser tedavilerinin tümü, tüm dünyada yüksek maliyetle yapılmaktadır. İlaçlar ve kullanılan malzemeler pahalıdır. Devletimiz son yıllarda sağlıkta bir çok konuda reforma gitti. Kanser dışında birçok tedavide paket denilen sabit bir fiyat ödemektedir. Ancak kanser konusunda devletimiz hiçbir sınırlamaya gitmemiştir. Bugün yapılan ameliyatlar, çekilen filmler ve kullanılan tüm ilaçlar hastanın tedavisinin tüm süreci boyunca tamamen ücretsizdir. Hatta henüz ülkemizde ruhsat almayan ilaçlar dahi, eğer hekim tarafından uygulanmak istenir ise yurtdışından tamamen devletimiz tarafından karşılanarak hastanın adresine getirilmektedir. Bürokratik süreç mümkün olduğunca kısa tutulmaya çalışılmaktadır. Tüm ilaçlar rapor kapsamında olduğundan ek ücret ödenmez. Hastane dışında bakım konusunda da yerel belediyeler tarafından çok güzel uygulamalar var. Örneğin ilimizde bunun çok güzel örneğini görmek mümkün, bizler ilgili birime haber verdiğimizde, belediye çalışanları bu hastaların evde bakımı konusunda büyük destek vermekteler. Tedavinin tüm basamaklarında görev alanlar ve bizzat hastanın kendisinin de katkısı ile manevi yorgunluğunda azaltılabileceğini görüyoruz.
-Kanser tedavisinde artan ilaç kullanımının dönüş olarak başarı sağladığını düşünüyor musunuz?
Kanser ilaçları son 10 yıl içerisinde hiçbir ilaç grubunda olmadığı kadar hızla gelişti ve ilerledi. Konvansiyonel ilaçlar dediğimiz ilk dönem ilaçların yerini geçtiğimiz 3 yıl içinde hedefe yönelik ilaçlar almaya başladı, şimdi ise kanser aşılarından, immünoterapötikleri yani bağışıklık sistemine doğrudan etki eden ilaçları konuşuyoruz. İlk dönem ilaçların etkileri yüksek ancak yan etkileri de oldukça yüksekti. Yeni jenerasyon ilaçlar daha hedefe yönelik etkileri olmakla birlikte yan etkileri daha az. Bu ilaçlar hastanın genetik altyapısına göre seçilebiliyor. Bu da etkinliğini arttırıyor. Yeni nesil ilaçlar artık tablet formunda da üretilebiliyor. Bu da hastalarımız için inanılmaz bir konfor sağlıyor. Sonuç olarak gitgide elimizdeki silahlar kuvvetleniyor, benzetmek gerekirse ilk tedavilerde bir atom bombası atıyorduk hem düşman hem dost ölüyordu, şimdi uydudan nokta atışı ile düşmanımızı öldürebiliyoruz. Peki hala neden bu hastalık bu kadar çok can alabiliyor? Temelde iki nedeni var, birincisi erken teşhiste başarılı değiliz, ikincisi kanser o kadar çok çeşitle karşımıza çıkıyor ki tamamını ortadan kaldıracak bir tedavi geliştirmemiz için henüz erken. Kanser hücreleri çok iyi saklanabilen düşmanlar. Şu an tüm ilaç üreticilerinin üzerinde çalıştığı ilaçlar bu hücreleri vücudumuzun immün sistemi tarafından tanınabilecek hale getirebilecek ilaçlar. Bunun sonunda varacağımız yerde, hastalarımıza vereceğimiz ilaçlar kanserli hücreleri işaretleyecek, kendi öz savunma sistemimizde bu hücreleri ortadan kaldıracak. Dikkat etmemiz gereken en önemli nokta, erken teşhis. Bunun içinde hekimlerimizin önerilerini dikkate alarak belirli yaşlarda yapılması gereken kontrolleri yaptırmak. Erken evrede yakalanan kanserler büyük oranda tedaviye cevap vermektedir.
ECZACILIK FAKÜLTELERİNE HENÜZ GİREMEDİK
-Kanser tedavisinde eczacılarımızın -özellikle onkoloji ezacılığının- fonksiyonu nedir? Doktor hemşire hasta zincirinde verilen bu zorlu savaşta aktif olarak üzerine düşen misyonu yüklenebiliyor mu, değilse bu nasıl başarılır?
Her şeyin başı eğitim. Eczacılık mesleğinin eğitiminin de güncel olması zorunlu. Kanser bu yüzyılın bir gerçeği. Bu durumda ülkemizin yetenekli ve iyi eğitimli onkoloji eczacılarına ihtiyacı var. Bugün klinik eczacılığı tartışıyoruz. Klinik eczacılığın ülkemizdeki tek uygulama alanı halen Onkoloji Eczacılığıdır. Hızla fakültelerimizin bu ihtiyaca ve bu gerçeğe göre pozisyon alması gerekiyor. Bizler sesimizi her platformda duyurmaya çalışıyoruz. Yaptıklarımızı, ihtiyaçlarımızı anlatmaya çalışıyoruz. Öğrencilere staj imkanı sunuyoruz. Ancak acilen Eczacılık Fakültelerinin müfredatlarında güncellemeler gerekmektedir. Pratik uygulama derslerine yer verilmelidir. Eğitim ekibinin sahadaki bizlerle iletişim ve karşılıklı deneyim alış verişine açık olması zaruridir. İlk defa bu yıl Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi müfredatında önemli değişiklikler yaptı ve Onkoloji Eczacılığı ile ilgili dersler vermeye başladılar. Bu hassasiyeti ve ileri görüşlülüğü ülkemizdeki eczacılık fakültelerinden de bekliyoruz. Bizler bilgi konusunda yurtdışına bağımlı olmak istemiyoruz. Ancak ülkemizdeki üniversite eğitimininde klasik eğitimin dışına çıkması hayati bir zorunluluk.
TEDAVİ HATALARINI EN AZA İNDİRDİK
“Kemoterapi” uzun yıllardır devam eden bir tedavi yöntemi. Kemoterapide Onkoloji Eczacılığının yeri nedir? Onkoloji Eczanelerinden önce Kemoterapinin hazırlanma aşamaları noktasında şahit olduğunuz eksiklikler nelerdi ve çalışmalarınız ile günümüzde neler değiştirildi?
Kemoterapi, kemo yani kimyasal terapi yani tedavi demektir. İlaçlı her türlü tedavi esasında bir kemoterapidir. Ancak kanser tedavisinde o kadar çok ön plana çıktı ki, kemoterapi ile kanser beraber anılır oldu. İlacın olduğu her yerde eczacı vardır, olmalıdır. Eczacılık mesleği ilgili yönetmelikte “Hastalıkların teşhis ve tedavisi ile hastalıklardan korunmada kullanılan tabii ve sentetik kaynaklı ilaç hammaddelerinden değişik farmasötik tipte ilaçların hazırlanması ve hastaya sunulması; ilacın analizlerinin yapılması, farmakolojik etkisinin devamlılığı, emniyeti, etkililiği ve maliyeti bakımından gözetimi; ilaçla ilgili standardizasyon ve kalite güvenliğinin sağlanması ve ilaç kullanımına bağlı sorunlar hakkında hastaların bilgilendirilmesi ve çıkan sorunların bildiriminin yapılmasına ilişkin faaliyetleri yürüten sağlık hizmetidir.” şeklinde tanımlanır. Onkoloji Eczacısı esasında burada yazılan tüm görevleri kemoterapi içerisinde uygular. Kanser tedavisi ancak multidisipliner çalışma ile başarılı sonuçlanabilir. Hekim, eczacı, hemşire, diyetisyen hatta katta temizliği yapan personel dahi bu ekibin içindedir. Hepsinin ortak katkısı ile hedefe ulaşılabilir. İlaçlar kişiye özel dozlarda hazırlanmalıdır, veriliş yolları ve süreleri, ilaçların stabil kalma süreleri çok kritiktir. Onkoloji Eczacıları bu ilaçların hazırlanmasından, hastaya sunulmasından, etkisinin devamlılığından, hem hazırlayanın hem de uygulanan hastanın emniyetinden, maliyet-etkinlik dengesinin sağlanmasından, olası yan etkiler, ilaç-ilaç ve ilaç-besin etkileşimleri hakkında hem sağlık ekibini hem de hastayı uyarmaktan ve bilgilendirmekten, ortaya çıkan ilaç kaynaklı sorunların bildirimlerinden doğrudan sorumludur. 2007 yılından önce tüm bu görevler kemoterapi hemşireleri ve hekimler tarafından yürütülüyordu. Hemşirelerimiz yıllarca bu konularda özverili hizmet vermişlerdir. Tıp tarihimiz bu alanda hizmet veren tüm hemşirelerimizi unutmayacaktır. Eksikleri, hataları olmuştur ancak ben bunun vebalini her zaman meslek büyüklerimde görmüşümdür. Ancak gelişen Türkiye’de bunun bu şekilde devam etmesi mümkün değildi. Bizler hastane eczacılarıydık, devletimizin de 2005 yılında yayınladığı yönetmelikten de destek alarak işin başına geçtik ve o günden bugüne gerçekten koşuyoruz. Eczacıların bu görevi üzerlerine alması ile neler değişmiştir? Yanlış doz ilaç hazırlama, hazırlamada yanlış ilaç kullanılması, yanlış etiketleme dediğimiz, hazırlanan paketlere yanlış hasta isimlerinin yazılması, ilaçların yanlış sulandırılmaları gibi hatalar en düşük seviyeye indirilmiştir.
MEDYAYA BÜYÜK GÖREV
Bu zorlu ve sıkıntılı süreçte gelişim anlamında yapılabilecek çalışmalarda yetkili kurumlara, hastalara ve hasta yakınlarına, Sivil Toplum Kuruluşlarına kısacası hepimize düşen görevler aslında nedir?
Başta medyaya en büyük görev düşüyor. Basılı ve internet medyası belki de tahminimizin üzerinde önemli. Teşhisi konan her hastamızın teşhisini ilk sorguladığı yer ne yazık ki doktoru değil, internet oluyor. Hasta bize gelene kadar, tam bir bilgi bombardımanından geçiyor. Zaten aklı karışık olan hastamız bu doğru/yanlış bilgiler sonrası daha da aklı karışmış olarak geliyor. Teşhis, tedavi seçenekleri, alternatif tedaviler o kadar çok bilgi var ki bilgisayarımızda. Hastalarımızın anlaması gereken şu, her kanser birbirinden farklıdır, her hasta da birbirinden farklıdır. Meme kanserinin o kadar çok çeşidi var ki. Üstelik her hastanın evresi birbirinden farklıdır. Tedavi seçenekleri bir çok verinin yorumlanması, hekimlerin ortak kararları ile verilir. Tedaviye uyum hayati öneme haizdir. Tedavi uzun bir süreçtir. Seyir sırasında iyi ve kötü günler olabilir ancak tedaviye uyum sürdürülmelidir. Hastalarımız sürecin kötü olabildiği durumlarda medyaya daha dikkatle bakıyorlar. Bu da tedavilerine uyumlarını aksatabiliyor. Doğru bilgiler olduğu kadar da yanlış bilgilerle dolu ne yazık ki. Alternatif tedaviler konusu belki de en çok suistimal edilen konu günümüzde. Faydalı olduğu iddia edilen bir yöntem veya örnek bir vaka, tüm kanser türlerine ve hastalarına kolaylıkla önerilebilmektedir. Bunlara sıcak bakan hastalarımız çok değerli olan müdehale ve tedaviye başlama zamanımızdan çalabilmekteler. İlk evrelerde sorunsuz atlatılabilecek bir süreç, bu kayıp ile karmaşık bir tablo ile karşılaşmamıza sebep olabilmektedir.
Röportaj: Melek Şafak
[email protected]
Haber Merkezi