Bediüzzaman Hazretlerinin kurduğu ve adına Medresetüzzehra namı verdiği, evrensel anlamdaki üniversitenin fiilî olarak manen tahakkuku, Nur medreseleri olmakla birlikte, dünya ve ülkemiz genelinde mevcut milyonlarca talebeleri ise Nur Talebeleridir.
Eğitimde Bediüzzaman Modeli- Dizi Yazısı-8 Mustafa Öztürkçü
***
MEDRESETÜZZEHRA’NIN, RİSALE-İ NUR’LARIN ZUHURUYLA BAŞLAYAN İLK NUR TALEBELERİ
Medresetüzzehra’nın ders kitapları olan Risale-i Nur’ların ilk zuhuruyla başlayan nurani hareket içinde yer alan ilk talebeleri, devrin yönetimleri ve yöneticilerin yanısıra, resmi ideolojinin olumsuzlukları nedeniyle, adeta ateş çemberinden geçmiş, buna rağmen, ihlâs ve sadâkatle yoğrularak, bu kudsî yolda, her çileye ve cefaya göğüs germiş talebelerdir. Bediüzzaman, onlar için şu değerlendirmede bulunur:
“Hizmet-i Kur’âniyeye ait inayat-ı Rabbaniyenin ikincisi şudur ki; Cenâb-ı Hak benim gibi kalemsiz, yarım ümmi, diyar-ı gurbette kimsesiz, ihtilâttan men edilmiş bir tarzda, kuvvetli, samimi, ciddi, gayyur, fedakâr ve kalemleri birer elmas kılınç olan kardeşleri bana muavin etti.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.379)
Birçok üstün hususiyetlerle muttasıftır onlar. Nurları kalemle istinsah etmelerinin yanısıra, hapishanelerde ömür tüketmişler, sonuçta Nur’a talebe olmanın ulvî kaide ve kuralları içinde hayatlarını Nur’a ve Nur Üstada feda eder derecede yaşamışlardır.
Aziz Üstadın izhar buyurduğu şu ölçü; onlar için vazgeçilmezlerin ilk sırasında yer alır:
“Risale-i Nur’a intisab eden kimsenin en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak ve yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan ve yazdıran ve okuyan Risale-i Nur Talebesi ünvanını alır. Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki; sözleri kendi malı ve te’lifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatını onun neşir ve hizmeti bilsin.”(Mektubat, s.121)
İşte, onlar bu hakikatlerle bağlıydılar, Üstada ve eserlerine... Dahası; şu kudsî mânâ etrafında kenetlenmişlerdi:
“Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini, o imamlardan birisi zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam’da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, “Ferdiyet” dahi bulunduğundan, ahirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır. Bu gizlenmeye lâyık olan bu sırr-ı azime binaen Mekke-i Mükerremede dahi-farz-ı muhal olarak-Risale-i Nur’un aleyhinde bir itiraz Kutb-u Âzam’dan dahi gelse, Risale-i Nur şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek Kutb-u Âzam’ın itirazını iltifat ve selâm suretinde telâkki edip, teveccühünü de kazanmak için, medâr-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir.”(Sikke-i Tastik-i Gaybi, s.327).
ONLARIN ÖZELLİKLERİ
Bediüzzaman’ın, onları değerlendirmeleri ile, mezkur talebelerinin Medresetüzzehra ders kitaplarına ve müellifine dair değerlendirmeleriyle birlikte, Nur-u Kur’ân hizmeti içinde yoğrulan ve aziz Üstadlarına ve eserlerine sadâkatlarıyla öne çıkan şahsiyetleri sıralayıp kısaca özellikleriyle birlikte, bazılarını şöyle anlatmak mümkündür.
Hulusi Yahyagil (Hulusi Bey):
İhlâsı ile öne çıkar. Üstad’ın,”Risale-i Nur’un gayet ehemmiyetli bir şakirdi.” (Barla Lâhikası, s.21) senasına mazhar olur.
Sabri Arseven (Hoca Sabri):
“Müdakkik Hoca” der Üstad ona. Ve ”Nur’un erkânından hocalar kısmının yüzünü ak eden nurun santrali Sabri” diye iltifatta bulunur. (Barla Lâhikası, s.168).
Süleyman Kervancı (Sıddık Süleyman):
Üstad’ın ”Sadık bir sıddıkım olan müstakim Süleyman” senasına mazhar olur. (Mektubat, s.70)
Bekir Çelik (Bekir Ağa):
Üstad onun için ”Gavs-ı Âzam tarafından teşhis, tesbit ve tebşir edilmiş mübarek bir kimse” der. (Lem’alar)
Hüsrev Altınbaşak (Hüsrev Bey):
”Gül fabrikasının Gül-ü Muhammedî bahçesini yetiştiren Hüsrev Bey.” (Kastamonu Lâhikası, s.57)
Hafız Ali Ergün (Hafız Ali):
”Nurun gül fabrikasının nam sahibi Hafız Ali.” (Kastamonu Lâhikası, s.86)
Re’fet Barutçu (Rafet Bey):
”Senin gördüğün vazife-i Kur’âniyenin hepsi mübarektir.” (Barla Lâhikası, s. 43).
Ahmet Asım Önerdem (Binbaşı Asım Bey):
”Hizmet-i Kur’âniye’de kuvvetli ve tarik-i hakta ve ebed yolunda enis yoldaşım” (Kastamonu Lâhikası)
Mehmet Avşar (Hacı Hafız) :
”Hacı Hafız’a ve köyüne bin barekallah, bizi mesrur etti.” (Kastamonu Lâhikası, s.57)
Mehmet Tevfik Göksu (Şamlı Hafız):
“Barla Medrese-i Nuriyesi’nin baş kâtibi. (Emirdağ Lâhikası, s.195)
Mustafa Güvenç
(Marangoz Mustafa Çavuş):
”Çok fedakâr ve vefadar, sekiz sene bana hizmet eden kardeşimiz Mustafa Çavuş. (Kastamonu Lâhikası, s.86)
Abdullah Kula (Nur Postacısı) :
”Risale-i Nur’un postacısı.” (Kastamonu Lâhikası, s.86)
Hakkı Tığlı (Hakkı Efendi):
”Hapiste Abdurrahman pederi yerinde benim elbiselerimi yamalayan.” (Kastamonu Lâhikası, s.15)
Mustafa Hulusi Ertürk
(Sarıbıçak Mustafa):
”Abdurrahman’ın yerine Cenâb-ı Hak Mustafa’yı numune olarak bana göndermişti.” (Lem’alar, s.304)
Ali Aras (Ali Çavuş):
”Siz benim arkamdan gelin sizin bütün yükünüz benim mahşerde sırtımda olsun.” (İttihad gazetesi, 6 Nisan 1971)
Medresetüzzehra’nın ilk talebeleri, yalnız bu saydıklarımız olmayıp, dahası mevcuttur. Özetle; Bediüzzaman hazretlerinin kurduğu ve adına Medresetüzzehra namı verdiği, evrensel anlamdaki üniversitenin, fiili olarak manen tahakkuku, Nur medreseleri olmakla birlikte, dünya ve ülkemiz genelinde mevcut milyonlarca talebeleri ise Nur talebeleridir.
Devam Edecek