Avustralya Nur Vakfı’nın mescidinde kılınan Cuma namazında imam hatibin İngilizce ve Arapça olarak iki dilde hutbe okuması dikkat çekti. Hatibin, okuduğu hutbede Müslümanların birliğine ve İttihad-ı İslâma yönelik duâsı karşısında duygulanmamak elde değildi.
MELBOURNE SEYAHAT NOTLARI-2MEHMET COŞKUN
***
Bu güzel ve ulvî duygular içinde mescide girdik, gelenlerin sayısı nerdeyse 600 kişiyi bulmuştu. Ezanın okunmasıyla birlikte, Cuma sünnetinin ihyasından sonra, hutbeyi irad edecek Nur Talebesi Enes kardeşimiz, beyaz cübbesi ve sakallı mütebessim haliyle minbere çıktı. İç ezanın okunmasına müteakiben, Yirminci Mektub’un on bir kelimesinden özetlediği, iman, kabir ve ahiret vb. konulara müçtemi İngilizce hutbesini irad etti.
Burada benim dikkatimi çeken bir başka husus, hutbe İngilizce okunmasına rağmen, herkesin, az-çok, bunu anlamasıydı.
Aşağıda Türkçesi gösterilen, Yirminci Mektubun Birinci Makamı’nın 11. Kelimesi gönülleri dalgalandırıyordu:
“....Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Otuz İkinci Söz’ün âhirinde denildiği gibi, Dünya’nın bin sene mes’udâne hayatı, bir saat hayatına mukàbil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukàbil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbuplarda ve bütün mevcudat-ı dünyevîyedeki hüsün ve cemâl, O’nun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi; ve bütün Cennet, bütün letâfetiyle, bir cilve-i rahmeti; ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve câzibeler, bir lem’a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezelin, bir Mahbub-u Lâyezâlin daire-i huzuruna gidiyorsunuz. Ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennete çağırılıyorsunuz. Öyle ise, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz......”
Hatibin İngilizce hutbe içinde Arapça olarak, Müslümanların birliğine ve ittihad-ı İslâma yönelik duâsı karşısında duygulanmamak elde değildi.
Namaz çıkışında, araçlarıyla otoparktan çıkan kalabalığa Nur Vakfı’nın gençlerinin, aşırı sıcağa rağmen, başlarında şemsiyeleriyle gönüllü trafik polisliği görevi yapmaları görülmeye değerdi.
Cuma çıkışında, vakıf mutfağında Adanalı Adil Günceler kardeşimizin hazırladığı lezzetli Adana usûlü börekleri ve yemekleri ikram etmesi sonucu kendimizi Adana’da hissetmemize sebep oldu. Gelenlerin damak tadına hitap eden vakıf mutfağı ayrıca Kur’ân ve iman hizmetlerine de önemli maddî bir katkı da sağlıyordu.
Aynı günün akşamı 50-60 civarındaki bir gruba yapılan İngilizce gençlik dersinde bulunmak bizlere şevk vesilesi oldu.
Bu kadar genci buraya cezbeden sebebin, buradaki abilerin gençlere olan sıcak ilgisiyle birlikte, birçok alanda gerçekleştirilen sosyal faaliyetler olduğu ayrı bir gerçek.
Bu ve benzeri keyfiyetli hizmetlerin bir benzerini Melbourne’nin Bradmeadows semtinde ve Sidney Şehrinde de müşahede ettik.
Bu kadar güzel ve keyfiyetli bir hizmet merkezinde, böyle güzel hizmetlerin yapılabilmesinin sırrının, hizmet mahallinde bulunan bütün Nur Talebelerinin her birinin bir vakıf anlayışı ve sorumluluğuyla gayret etmesi ve hizmete kendi malı gibi sahiplenmesinde olduğunu gördük.
1975-1980’li yıllarda Risale-i Nur tohumlarını Avusturalya’da eken ve Cennet-âsâ baharın yeşermesinde büyük katkıları olan Ali Ruşen Altunbaş, İsmet Şen, Hüseyin Allahverdi, Refik Koru abilerden Cenab-ı Allah binlerce razı olsun. Risale-i Nur Hizmetini aynı şevk, heyecan, gayret ve fedakârlıkla bugünlere getiren ve ihlâs, uhuvvet ve samimiyetle yarınlara taşıyacağından emin olduğumuz kardeşlerimizi tebrik ediyor ve Allah şevklerini ve tesanütlerini ziyadeleştirsin diyoruz.
Yirmi günlük seyahatimizin sonunda, buradaki hizmetlerden aldığımız şevk ve heyecanla, kardeşlerin yine yoğun ve sıcak ilgileriyle, kucaklaşıp, onlara veda ederek, memleketimize dönmek üzere Avustralya’dan buruk bir şekilde ayrıldık.