Beyin Göçü ve Göçmenlerin Eğitimi Perspektifinde Türkiye’nin Önündeki Tarihi Fırsatlar’
Mülteci statüsü vermeden, ayrımcı bir vatandaşlık hakkı da (Birtek Suriyelilere yahut Suriyelilerin bir kısmına vatandaşlık verilmesi) çözüm olmayacaktır.
HAZIRLAYAN (1) - İNOSAM
GİRİŞ:
Genç Demokratlar Vakfı bünyesinde Nisan 2018 itibariyle kurulan İNOSAM’ın (İnostratejik Araştırmalar Merkezi) Balgat Merkez ofisinde 30 Haziran 2018 tarihinde ‘Beyin Göçü ve Göçmenlerin Eğitimi Perspektifinde Türkiye’nin Önündeki Tarihî Fırsatlar’ temalı bir yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirildi. İNOSAM ve üye STK’lardan katılan uzmanlar, 5 milyon civarındaki Suriye, Irak, Afganistan, İran, Pakistan, Somali’li göçmenlerin eğitim sorunu çerçevesinde “21. yüzyılda Türk eğitim sisteminin nereye doğru gitmesi gerektiği” ve“Türkiye’nin beyin göçü açısından durumu ve sorumluları” konularında görüş alış verişinde bulundu.
***
Göçmenlerin eğitimi ve entegrasyonu hakkında yapılması planlanan çalışmalar hakkında bilgi ve istişarelerde bulunulan toplantıda “Göçmenlerin eğitim açığının/ihtiyacının nasıl kapatılacağı” üzerinde görüş alış verişi yapıldı. Söz konusu toplantı hakkında kamuoyuna yönelik açıklama yapan İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı, “Yüzde 1,5’i ancak yüksek okul mezunu, yüzde 5’i meslek sahibi, yüzde 45’i okuma yazma bilmeyen, yüzde 75’i Türkçe konuşamayan, yüzde 45’i zorunlu eğitime ve Geçici Eğitim Merkezlerine devam edemeyen” göçmenlerin eğitim sorununun, Türkiye’nin en az terörle mücadele kadar iç ve dış siyasetin odağına koyması gereken, güvenlik merkezli stratejik bir meselesi olduğunu belirttiği konuşmasında çeşitli başlıklar halinde önemli konulara değindi.
GÖÇMENLER KENDİLERİNİ GÜVENDE HİSSEDİYORLAR MI?
Türkiye dışarıdan en çok göç alan ülke konumunda. Göçmenlere ev sahipliği yapma ve misafir etme hususunda örneğine az rastlanır şekilde büyük fedakârlıklar gösteren Türkiye’de her şeye rağmen mülteciler, yoksulluk, güvencesiz çalışma, sömürü, nefret söylemleri ve linç girişimlerinin kıskacında yaşıyor. Kamusal hizmetlerin standartlaştırılamamasından ötürü yöneticilerin insafına terk edilen göçmenler her türlü mağduriyet ve tacizle karşı karşıya kaldığından Türkiye’de gelecek kurma ve Türkiye’ye katkıda bulunma adına kendilerini güvende hissedemiyorlar.
Türkiye, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 1967 tarihli protokolüne koyduğu “coğrafî” sınırlamayla sadece Avrupa’dan gelenleri mülteci sayıyor. Suriyeli göçmenler ise 2014 tarihinde ‘geçici koruma statüsü’ kapsamına alındı. Bulunduğu coğrafi konum ve tarihî özellikleri başta olmak üzere çevre ülkelerde devam edecek muhtemel siyasî sıkıntılar açısından göçmenlerin büyük teveccüh göstermeye devam edeceği Türkiye’nin ivedilikle göçmenlere mülteci statüsü tanıması ve ardından Göç Bakanlığı kurması düşünülmelidir.
HUKUKÎ VE SOSYAL ENTEGRASYON BAŞARILMALIDIR!
Böylece kayıtsız olanlarda dahil halihazırda 5 milyon civarındaki göçmenin barınma, beslenme, eğitim, iş, sağlık gibi haklara erişimi noktasında yapılacak politikaların çok daha vizyonel, bütünlükçü ve gelişmeye uygun bir kurumsal çerçevesi sağlanmış olacaktır. Atılacak bu adımlarla önce hukukî ardından sosyal entegrasyonda başarılacaktır.
Başta Suriyeliler olmak üzere göçmenlerin vatandaşlık sorununu seçimlerin ve siyasî polemiklerin ötesinde tutarak ve hem göçmenlerin hem de Türk halkının kafasını karıştırmadan, huzursuz etmeden yapıcı ve şeffaf tartışmalar ışığında makul bir çözüm üretilmesi gerekmektedir. Türkiye göçmenlerine “vatandaşlıkla eşit bir statü” dahil olmak üzere herhangi bir makul çözüm bulmalıdır ki aksi takdirde 5 milyon civarındaki mültecinin sosyal ve hukukî entegrasyonu Türkiye’nin önündeki en temel sorun olarak karşısında duracaktır.
Lâkin orta gelirli bir ülke olan Türkiye’nin kısa bir süre içerisinde dünyanın en çok mültecisini çeken ülke haline gelmesi nihayetinde bunun gerekleri olan politikaları/tedbirleri hızla ve rasyonellikle yerine getirmemesi durumunda toplumda büyük endişe ve dip gerilim ve tepkili durumlara ortam hazırlayacağı ortadadır.
GÖÇMENLER ARASINDA AYRIMCILIK ÇÖZÜM POLİTİKALARINI BALTALAR!
Türkiye, göçmenler için sosyal, ekonomik ve hukukî entegrasyon politikaları geliştirerek toplumsal mutabakatın temellerini eğitim sisteminde yapacağı programlar üzerinden sağlamalıdır. Mülteci statüsü vermeden, ayrımcı bir vatandaşlık hakkı da (Birtek Suriyelilere yahut Suriyelilerin bir kısmına vatandaşlık verilmesi) çözüm olmayacaktır.
Türkiye’deki göçmenler için çağdaş ve disiplinli bir eğitim olmazsa umut da yoktur. Temel ve meslekî eğitim başta olmak üzere yetersiz/kalitesiz eğitim, yıllardır Türkiye’de yaşayan göçmenlerin işsizlik, entegrasyon krizi ile de yakın ilişki içindedir. Kötü ve ulaşılmaz eğitim şartları ve genç nüfusta yüksek işsizlik oranının oluşturduğu bu olumsuz ortam yüzünden milyonlarca göçmen adeta Türkiye’de arafta kalmış durumdadır.
Türkiye, göçmenlerin eğitim ve işsizlik meselesine kalkınma meselesi olarak değil siyasî ya da güvenlikle ilgili bir konu olarak yaklaşmalıdır daha çok. Kendi vatandaşlarına dahi kalite standardizasyonu olan bir eğitim sunmada sorunları bulunan Türkiye’nin çok boyutlu bir çabayla öncelikle sanal sınıf projeleri başlatarak göçmen genç ve çocuklara eğitim hizmeti sunması beklenmelidir.
-DEVAM EDECEK-