"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

ATEİSTKEN MÜSLÜMAN OLAN HALİT KREUTSCHAS: Müslümanlar birlik olmalı

30 Temmuz 2012, Pazartesi
İsmim Halit Kreutschas. 1940 yılında Osbreusen’de doğdum. Babam balıkçı, annem ev hanımıdır.

Osbreusen, Almanya’nın güney doğusunda şimdi Rusya’ya ait bir bölge. 1945’de İkinci Dünya Savaşı yüzünden memleketimizi terk etmemiz gerekti. 1945 yılında orta Almanya’da bir köye yerleştirildik. Orada büyüdüm ve okula gittim. 1959 “Abitur” yüksek lise diploması aldım. Daha sonra üniversiteye gittim ve 1963′te mühendis olarak okulu bitirdim. Ondan sonra trafik sistemleri uygulanmasıyla ilgili işlerde çalıştım. 1966 da Berlin’e gittim ve orada patent dairesinde çalıştım. Bu iş benim için bir dönüm noktasıydı.
Orada birçok insanla ilişki içerisinde oluyorsunuz. Meselâ, Berlin′de bir Iraklıyla tanıştım. Birbirimizi ziyaret ettik ve arkadaş olduk. Onun aracılığıyla diğer Araplarla da tanıştım. Konu direkt İslâm değil de kültür ve dil oluyordu. O zamanlar Doğu Almanya’da yabancılarla görüşmek yasaktı, ama ben onlarla görüşüyordum. Onlarla konuşmanın bana çok yararı oldu. Tabi ki İslâmî konularda gündeme geliyordu ve ben de İslâm hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Bu arada ilk eşimle evlendim. Bu evlilikken 2 erkek çocuğum oldu. O zamanlar dinsiz biriydim. Annem çok dindar bir insandı, beni de öyle büyütmeye çalışmıştı, ama Doğu Almanya’da dine hiç yer verilmiyordu.
Aslında çok dindar bir ailede büyümüştüm. Özellikle annem çok dindardı. Çok iyi hatırlıyorum, evimize papaz gelip giderdi. Ben de hâliyle bunlardan etkileniyordum. Diğer yandan Doğu Almanya ateist bir toplumdu. Çoğunluk bilinçli ya da bilinçsiz bu ideolojiye uyuyordu. Ben de onların ideolojisine uymak durumundaydım. İşim gereği komünist partisinin de üyesi olmam gerekiyordu. Partili olunca ise din ile ilgilenmek yasaktı.
Ben de dini, hayatta gereksiz olarak görüyordum. Doğu Almanya’da kariyer yapmak istiyorsan bir partiye üye olman ve kiliseden çıkman gerekiyordu. Ateist olduğunu kanıtlaman gerekiyordu.
Yaptığım iş çok güzeldi, ama akrabalarım, ailem ve kardeşlerim Doğu Almanya’da yaşamıyordu. Yabancılarla görüştüğüm için endişeleniyorlardı ve işten çıkmamı istiyorlardı. Ben de önce partiden çıktım, sonra da beni işten kovdular. Hayatın anlamını düşünmek için bir dönüm noktasına daha gelmiştim.
İşsiz kalmıştım ve temsil ettiğim ideolojiyi de kaybetmiştim. Bir boşluktaydım ve benim için yeni bir başlangıç olması lâzımdı. Böyle bir başlangıç için çokça düşünmem ve bir o kadar da cesaretli olmam gerekiyordu. Ve şimdi cesaret zamanıydı. Dediğim gibi İslâm’la ilgileniyordum zaten. 7 yıl boyunca İslâm’la ilgili birçok şeyi okumuştum. Mecbur olduğum bu ateist ideolojinin yanlış olduğunu fark etmiştim. Neticede seçtiğim yol İslâm oldu, elhamdülillah.

İSLÂMÎ KİTAPLAR
Büyüdüğüm yer olan Doğu Almanya’da İslâm’la ilgili bir şeyler öğrenmek çok zordu. Çünkü İslâm’la ilgili çok az kitap vardı ve bunlar sadece seçilmiş kütüphanelerde bulunuyordu. Bilgi edinmek zordu. Berlin’de yaşamam benim için bir şanstı. Devlet kütüphanesinde ve üniversitenin kütüphanesinde İslâm’la ilgili kitaplar okudum. Sonradan fark ettim ki, sadece İslâm dininin bir kısmı yazılıydı. Eski kitaplardı ve yazarları Müslüman değildi. Bunlar İslâm′ı doğru şekilde anlatmıyorlardı. Humeld Üniversitesinde okuduğum süre içinde İslâm’la ilgili bilgi edinmeye çalıştım. 7 sene boyunca yoğun bir şekilde İslâm diniyle ilgilendim. Birkaç Müslümanla tanışma fırsatım da oldu. Onlardan doğrudan İslâm’la ilgili bilgi alabiliyordum. Bir Müslüman kardeşim vardı Mısır’dan. Batı Almanya’da üniversitede fizik bölümünü okuyordu. Çok iyi bir insandı. Kur’ân-ı Kerim’i hatmetmişti. İncil’i iyi biliyordu. Karl Marx ve Friedrich Engels’in yazılarını da okumuştu. O bana, İslâm ile diğerleri arasındaki farkları anlatıyor ve doğru yolu gösteriyordu. Bana kitaplar veriyor, ben onları okuduktan sonra onunla bu kitaplar hakkında konuşuyorduk. Onun düşüncesine göre bir Müslüman sadece namazla, oruçla Müslüman olmuyordu. Neden Müslüman olduğunu ve sonuçlarının ne olduğunu bilmesi gerekiyordu. Daha sonra Bremen’de yaşarken Almanca olan İslâmî kitapları toplamaya başladım. Açıkçası, bu kitapların çoğunu anlamakta zorlandım. Türkler, Araplar, Pakistanlılar tarafından yazılmış kitaplar vardı ve bu kitapları Almanlar anlamıyordu. İslâm edebiyatındaki sorun bu işte. Batıda yaşayan Müslümanlar çok az kitap yazmışlar. Burayı tanıyan yazarların ve buradaki insanlara hitap edecek tarzdaki kitapların sayısı arttırılmalı. Onlar buradaki hayatı iyi bilecekleri için buradaki Müslümanların sorularına tatmin edici cevaplar verebilirler. Müslümanların ya da Müslüman olmayı düşünenlerin doğrulara ulaşmalarına vesile olabilirler.

MÜSLÜMAN OLUŞUM
Yaptığım araştırmalardan sonra artık benim için karar zamanı gelmişti. Bu yola, yani İslâmiyete hazır mıydım? Evet, hazır olduğumu hissediyordum. Böyle durumlarda bazen insan akıldan çok hisleri ve sezgileriyle hareket eder. Hisleri ve kalbi insanı bu anda doğru yola iletiyordur. Bunu bütün benliğinizle hissedersiniz.
Sonra Lübeck’teki büyük elçiliğe gittim. O zamanlar Doğu Almanya’da sadece bir takım ülkelerin diplomatik ilişkileri vardı. Suudi Arabistan, Kuveyt ve Türkiye bunların içerisinde değildi. Onların daha çok sosyalist ve aynı ideolojiyi taşıyan ülkelerle diplomatik ilişkileri vardı. Ben de Lübeck büyük elçiliğinde 1971 yılında İslâm’ı kabul ettim. Bu adımımın doğuracağı sonuçları henüz görmemiştim.
1981’de ailemin yanına yerleştim. Batı Almanya’daki yeni hayatım kolay başlamadı. Tekrar işe başlamam gerekiyordu. Başka sorunlar da araya girmişti. Bunlardan dolayı eşimden ayrılmak zorunda kaldım.
O zamanlar içinde bulunduğum durumun çok zor olduğunu söylemem gerekiyor. Duygusal olarak insan çöküyor. Çünkü uzun seneler birlikte yaşadığınız insandan ayrılmak çok zor.
Kısa bir süre sonra işime yeniden başlamıştım. Başkalarının aracılığıyla Türk bir hanımla evlenmek nasip oldu. Burada yeni bir aile kurduk. İki oğlumuz var, ikisi de üniversitede okuyor. Evliliğimiz çok iyi gidiyor. Üç senedir emekliyim. İslâmî çalışmalarla ilgilenmeye artık daha çok zamanım var. Bremen’deki “Din Topluluğu Şûrâsı”nın kurucularındanım. 17 Müslüman dernek bir araya geldi; Bremen’deki senatoya, resmî dairelere, diğer din topluluklarına ve kiliseye karşı Müslümanları temsil ediyor.
Sakin ve dengeli bir insanım. Her şeyi sakin bir şekilde halletmeye ve bilinçli hareket etmeye çalışırım. Bunu her zaman yapabilmek kolay değil. Bu bir eğitim işi. Zaten bir Müslümandan da şuurlu hareket etmesi, yaptığının bilincinde olması beklenir.

İSLÂM′IN BİRLİK VE KARDEŞLİK GETİRDİĞİNİ GÖRDÜM
Bir karar verecekseniz, o konuyla ilgili bilgi toplarsınız, bütün noktaları değerlendirir, pürüzleri halletmeye çalışırsınız. Ben de böyle yapmıştım. Benim kararım İslâm’dı. Sadece İslâm’ı seçebilirdim. Hıristiyanlığı ve ateizmi biliyordum zaten. Ateizmde ruhanî hiçbir şey yoktu, tamamen maddiyata dayalıydı. Hıristiyanlıkta ise kilisenin varlığının pek bir etkisi yoktu, fazla bir şey hissedilmiyordu. Bu sebeplerden dolayı ben de İslâm′ı benim için en uygun din ve hayat tarzı olarak gördüm. Arap arkadaşlarım, dinlerini yaşamadıkları hâlde, bana destek ve fikir verdiler. Onlarla aramda başka bir bağ vardı, bunu hissediyordum. İslâm′ın birlik ve kardeşlik getirdiğini gördüm. Doğuda olan diğer dinler; yani Budizm, Hinduizm ve diğerleri benim için söz konusu bile değildi.
Doğu Almanya’da din diye bir şey yoktu. Kiliseler vardı, ama az evvel de söylediğim gibi artık varlığı bile hissedilmiyordu. Benim için artık sadece İslâm vardı.
İslâm sadece bir din değil, aynı zamanda bir hayat tarzı. İslâm dini, Hıristiyanlıkta olduğu gibi sadece ahireti değil, dünya hayatını da kapsıyor ve bunları uyumlu bir şekilde birbirine bağlıyor. Diğer dinleri bilmiyordum ve onları öğrenme çabası içinde de değildim. Batı’da yaşayanlar gibi yapmadım. Onlar bütün dinleri araştırıp doğruyu arıyorlardı, ama benimki farklıydı. Benim için sadece İslâm vardı.
Böyle bir adım attığınız zaman çok duygulu oluyorsunuz. İslâm’da gördüğüm şeyler hislerimi harekete geçirdi. Bu adımı attıktan sonra çok büyük bir hafifleme hissettim. Hayatıma yeni bir yön vermiştim artık. İslâm beni tatmin ediyordu. Artık hiçbir şeyden şüphe duymadan hayat yolunda ilerleyebiliyordum.

NAMAZ, MÜSLÜMANLIĞIN TEMEL KRİTERLERİNDEN BİRİ
Namaz ibadetinin benim için çok büyük bir önemi var. 30 sene önce namaz kılmaya başladım. İlk zamanlar namaz kılıyordum, fakat namazın anlamını fazla bilmiyordum. Sûreleri daha ezberlememiştim. Sadece hareketleri yapıyordum. Namazda Allah’la aramda kuracağım manevî bağa değil de, sadece yanlış yapmamaya dikkat ediyordum.
Namaz İslâm’ın temel esaslarından biri. Bana göre Müslümanlığın da temel kriteri. Namazın ne anlama geldiğini anlamak için zaman ve eğitim gerekiyor. Namaz kılarken bir takım duygular yaşamak gerekiyor. Bunun farz olduğunu bilmemiz namazın hayatımıza kattığı başka bir anlam. Bazen namaz kılarken öyle kendinizden geçiyorsunuz ki, bitmesini hiç istemiyorsunuz. Bazen sadece farz olduğu için, bazen manevî duyguları ve namazın gerçek anlamını hissedebilmek için kılıyoruz.

KUR’ÂN’I SADECE OKUMAK VE DİNLEMEK YETMEZ, ANLAMAK DA GEREKİYOR
Müslüman olduğum ilk zamanlarda Kur’ân-ı Kerim’i sadece Almanca mealinden okuyabiliyordum. Kur’ân-ı Kerim’i orijinalini okumak ise bambaşka bir şey. Orijinalini okurken başka duygular yaşıyorsunuz. Arap kardeşlerim bana Kur’ân kasetleri vermişlerdi. İlk başta fazla etkilenmemiştim; fakat zaman geçtikçe, her şeyi daha iyi anladıkça duygusal olarak etkilenmeye başladım. Bana göre bilginiz olmadan bu duyguları yaşayamazsınız. Kur’ân’ı sadece okumak ve dinlemek yetmez, onu anlamamız da gerekiyor.

HAC VE UMRE ÇOK ETKİLEYİCİ
Bana da farz olduğu için Hacca gittim ve bu ibadeti yerine getirmekle şereflendim Allah’a şükür. 1967’de Hacca gitmeden önce oraları tanımak ve deneyim kazanmak için umreye gitmiştim. Hac ve umre her Müslüman için çok etkileyici. Her Müslüman’ın Kutsal Topraklarla duygusal bir bağı var. Müslümanların çokluğu ve çeşitliliği, İslâm kardeşliği, Müslümanlar için unutulmayacak anlar… Ama önemli olan oraya giden bir Müslümanın ders alması, hayatının kalan kısmında Hacda kazandığı güzellikleri devam ettirebilmesidir.

ÇEVREMİN TEPKİSİ
İslâm’ı seçtiğiniz zaman nasıl bir yolda yürüyeceğinizi bilmeniz gerekir. Bu demek oluyor ki, sakin ve terbiyeli bir şekilde konuşmanız ve hareket etmeniz gerekiyor. Kendim için söyleyebilirim ki, negatif tepki çok az aldım. İnsanlara neden bu adımı attığımı, İslâm’ın ne demek olduğunu anlattım. Onlar bunun doğru olmadığını düşündüler, ama yine de beni anlayışla karşıladılar. İş yerinde, diğer topluluklardan veya kiliseyi temsil eden kişilerden hiç negatif tepki görmedim. Çünkü onlarla bu konular hakkında çok sakin ve terbiyeli konuştum. Negatif tepki almamamın en önemli sebebi, onlara merak ettikleri her şeyi anlatabilmem oldu. Müslüman kardeşlerimiz Almancayı iyi konuşamadığı için kendilerini iyi anlatamıyorlar, onun için de negatif tepki alıyorlar ve yanlış anlaşılıyorlar. Alman toplumunda bu konuda bir bölünme var. Bir kısmı hoşgörülü… Başkalarının dinini veya dünya görüşlerini kabul eden, İslâm’ı anlayışla karşılayan insanlar. Onlar Müslüman değiller, ama yine de bir şeyler anlattın mı dinliyorlar ve kitaplardan bilgi ediniyorlar. Bir de İslâmı hiç kabul etmeyen ve düşman olarak gören insanlar var. Bu tür insanların varlığını kabul etmeliyiz. Bunlara karşı, Müslümanların İslâm’ın güzelliklerini yaşayarak göstermeleri ve İslâm’ı en iyi şekilde anlatmaları gerekiyor. O zaman her iki taraf da birbirinin varlığını kabul edecek, birbirine anlayışla yaklaşacaktır.
Bir Alman İslâm dinini seçerse çevresinde etki bırakan büyük bir adım atıyor. Ben bunun farkına, sadece kendimde değil diğer Alman Müslümanlarda da vardım. Çevrenin tepkileri farklı oluyor. Bazıları “Bu senin kararın, ne yaptığını bilmen gerekir.” diyor. Bazıları da geri çekiliyor ve seninle görüşmüyor. Çünkü çoğu Alman bu tip konular üzerine konuşmak istemiyor. Üçüncü reaksiyon da “Bu adam deli mi?” diyenlerinkidir. İslâm’ı seçen bir insana şüpheyle bakıyorlar. Yaptığını doğru bulmuyorlar. Çünkü Müslüman olan bir Alman kültüründen vazgeçmiş oluyor. Başka bir din ve kültürü seçtiği için hain olarak görülüyor. Arkadaşlarım arasında attığım bu adımı anlamayan sadece bir kaç kişi vardı. Babam zaten yaşamıyordu. Annem dindar bir Hıristiyan idi. Bu kararımı kabul etmedi. O, kendi dininin doğru olduğunu söylüyordu. Kavga etmiyor sadece konuşuyorduk.

İSLÂMÎ HAYAT TARZI
Dediğim gibi İslâm bir hayat tarzı. Hayatın her alanını kapsıyor. İslâm’ı seçtiğiniz zaman hayatınızı da ona göre düzenlemeniz gerekiyor. Müslüman olduktan sonra farklı zorluklar. Herkesin kendi deneyimi, hayatı ve alışkanlıkları var. Ve hayatınıza radikal bir değişim yaptığınız için çok zorlanıyorsunuz. Çünkü bu bambaşka bir yol. İslâm’a geçtiğiniz zaman başta namaz kılmak, abdest almak, oruç tutmak gibi sosyal hayatı etkileyen, dikkat çeken ibadetleri yapmaya çalışıyorsunuz. Yeme içme konusunda da değişikler yapmanız gerekiyor. Ama dediğim gibi, İslâm’ın inceliklerini tam olarak öğrenmek için başta biraz zaman gerekiyor.
Ben Türk kardeşlerimizden çok şeyler öğrendim. İlk zamanlar bana çok yardımcı oldular, sorularımı cevapladılar, bana destek verdiler. Yeni Müslümanlar için böyle topluluklar çok önemli.

İSLÂM’IN BİR  TEHLİKE OLMADIĞINI ANLATMALI VE GÖSTERMELİYİZ
Alman toplumunda İslâm’a karşı olanlar da var, bunu biliyoruz. Bunun tarihsel, kişisel, toplumsal ve soysal sebepleri var. Ben ne aile ne de toplumsal çevremde negatif bir olay yaşadım. Bazen kabul edilebilir tartışmalar oluyor, ama yeter ki düşmanlık, nefret olmasın. Her toplumda değişik düşünceler, değişik gruplar vardır. Müslümanlar bu toplumda şu anda bir azınlık. Tabi ki Müslümanlara kötü gözle bakıyorlar. Ama ne yapalım, bu toplum böyle işte… İnsanlarla açık bir şekilde konuşup, tartıştığımız zaman birçok problem ve yanlış anlama ortadan kalkıyor. Eğer biz onlara cevap vermez, nefretle bakarsak onlar da aynısını yapacaklardır. Kendi felsefemizi ve hayat tarzımızı en iyi biçimde temsil etmemiz gerekiyor. İslâm’ın onlar için bir tehlike değil de, farklı bir zenginlik olduğunu anlatmamız lâzım.

KOMÜNİZM VE KAPİTALİZM
Şu an Batı dünyası sadece ekonomik değil siyasî, maddî ve ruhî bir çöküntü içinde. Ben hem Kominizm’i hem de Kapitalizm’i yakından tanımış birisi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu iki sistem birbirlerine çok benziyor. Yani komünizm de kapitalizm de aslında aynı şeyler.

İSLÂM BATI’NIN DERTLERİNE ÇARE OLABİLİR
Batı eski değerlerini gittikçe kaybediyor. İnsanî değerler yok oluyor, egoizm ve para gibi şeyler değer kazanıyor ve etkili oluyor. İslâm burada bir alternatif olabilirdi, ama şu sıralar değil. Çünkü Müslümanların kendisi İslâm’ın ne demek olduğunu doğru bir şekilde anlayamadı. İslâm ülkelerine baktığımız zaman yöneticiler diktatörlük yapıyorlar, mevkilerini kaybetmemek için her türlü şeyi yapıyorlar. Sadece kendi menfaatlerini düşünüyorlar. İslâm’ı doğru ve iyi bir şekilde temsil edemiyorlar.
Batı’yı nasıl bir gelecek beklediğini sorarsanız, bunun Batı’daki, yani Amerika veya Avrupa’daki Müslümanların gayretine bağlı olduğunu söylerim. Bana göre Batı şu hâliyle kendi problemlerini çözemez. Başka kültürlerden örnek almaları gerekiyor ki, çöküşten korunabilsinler. Buradaki Müslümanlar İslâmiyet’i iyi bir şekilde anlatabilirlerse, Batı dünyasının ihtiyacı olan hayat tarzını onlara ulaştırabiliriz. İslâm ile Batı arasında bir kültür savaşı olmaması lâzım. Çözümlerin İslâm’da olduğunu görmeleri gerekiyor. İslâm, ferdî ve içtimaî problemleri çözebilir. Bunu biz Müslümanlar biliyoruz, fakat bunu en uygun yolla anlatmamız gerekiyor.
Müslümanlara ne yapmaları gerektiğini söyle- mek haddim değil, fakat bizler İslâm’ın açık ve net mesajını öğrenirsek, her türlü çözümün İslâmiyet’in içerisinde bulunduğunu fark edeceğiz. Müslümanlar İslâm’ı yaşamalı, şahsî ve toplumsal sorunların çözümü için İslâmî bilgileri iyi kullanmalıdırlar.
Batı’da muvaffak olmaları ve kabul edilmeleri için İslâm hakkında konuşmaları ve yazmaları tek başına yeterli değildir. Herşeyden önce İslâm’ı yaşamaları, hâl ve hareketleri ile onun güzelliklerini göstermeleri gerekiyor.

MÜSLÜMANLAR BİRLİK OLMALI
Unutulmaması gereken ikinci nokta ise, Müslümanların birlik oluşturması zorunluluğudur. Farklı ülkelerden ve farklı mezheplerden olan Müslümanların bu toplumda söz sahibi olmaları için birlik olmaları gerekiyor.
Müslümanlar ırk, dil, mezhep farklılıklarını bir kenara bırakarak İslâm’ı ve Müslümanları ilgilendiren konularda birlik olmalı, uyum içinde hareket etmeli. Bu, “ümmet” olmanın bir gereğidir aslında. Bunu başarabilirsek İslâm’ın evrensel bir din olduğunu göstermiş oluruz. Böylece İslâm ve Müslümanlar Batı toplumunda daha kolay kabul edilir.

MUSTAFA ABLAK
Senarist - Yönetmen
Okunma Sayısı: 9955
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı