Çocuklar ilkokul öncesi sigaraya o kadar karşıyken, anne babalarına bıraktırmaya çalışıyorlarken, sonrasında bir bakıyorsunuz kendileri sigaraya başlıyorlar. Zaten en önemli değişim de o noktada oluyor. Devamında uyuşturucu maddeyi merak ediyor ve “Ben de bir deneyeyim” diyerek başlıyor.
- Dünden devam -
Akademik anlamda uzmanlığınızı “Madde Bağımlılığı” üzerine tamamladınız. Yetkin kişi olarak “Bağımlılık nedir?” diye sorsak size Hocam?
Bağımlılıkta kritik olan nokta, bir şeyin kişiye zarar vermesine rağmen, verdiği keyiften dolayı ona karşı büyük bir istek duyulması ve zararlarına rağmen bu isteğin etkisiyle o şeyin tekrar tekrar yapmasıdır. Basit bir örnek; her sigara içen onun kendine zarar verdiğini bilir, ama sigara içmeye karşı içinde büyük bir istek hisseder ve o isteğin etkisi ile de bunu yapmaya devam eder. İşte bağımlılık budur! Bilgisayar oyunları gibi davranışsal bağımlılıklar da olabiliyor. Okulları, sosyal ilişkileri aksatıyor, ama kişi; “Bu beni rahatlatıyor, hoşuma gidiyor” diyerek bunu yapmaya devam ediyor. Hepsinin ortak özelliği zarar vermesi ve zarar vereceğini de kişinin bilmesi. Fakat diğer taraftan da buna karşı içinde bir isteğin olması. Bahaneler tükenmez; “Stresliydim, sevinçliydim, çayın kahvenin yanında iyi gidiyordu...” Temel problem ona karşı duyulan istektir. Kişiler; “Ben bağımlı değilim, canım istiyor, onun için yapıyorum” gibi bir yanılgıya düşüyorlar maalesef ki. Bunu doğal bir istek ile karıştırıyorlar. İnsanın doğuştan gelen başta yeme, içme, cinsellik gibi dürtüleri, arzuları, istekleri vardır. Bunlar yaratılıştan hayatın ve neslin devamını sağlamak için insanın içine koyulmuş. Bağımlılık yapan şeyler bu mekanizmayı da kullanıyorlar. Uyuşturucu maddeler beyindeki bu mekanizmayı bozarak kendilerini oraya kodluyorlar. Beyin kimyası değiştikten sonra, kişinin de bu konudaki tercihleri ve kararları değişiyor. Yani, düşünce sistemini de etkiliyor... Bağımlılıkta yoksunluk şart değil. İnsanlar bunu da çok karıştırırlar; “İçmediğim zaman terlemiyorum, titremiyorum, krize girmiyorum. Ben bağımlı değilim!” gibi... Oysaki bunlar bağımlılıkta görülen belirtilerdir, ama şart değildir. Bir insanda yoksunluk belirtisi olmadan, fiziksel bağımlılık olmadan da bağımlılık olabilir. Bunu; “Filanca maddenin bağımlılığı yokmuş. O sadece psikolojik bağımlılık yapıyormuş” gibi hafife alıyorlar. Asıl başa dert olan ve yenilmesi zor olan bağımlılık ‘psikolojik bağımlılıktır!’...
İlk olarak nasıl başlıyorlar, onu nasıl keşfetmiş ve devam etmiş oluyorlar?
Kişinin çevresinde böyle şeylerin kullanılıyor olması risk faktörüdür. Küçük çocuklar ilkokul öncesi dönemlerinde, özellikle sigaraya çok karşıdırlar. Sigaradan örnek veriyorum, çünkü sigara daha yaygın ve herkesin bildiği bir bağımlılık. İlkokul öncesi sigaraya o kadar karşıyken, anne babalarına bıraktırmaya çalışıyorlarken, sonrasında bir bakıyorsunuz kendileri sigaraya başlıyorlar. Zaten en önemli değişim de o noktada oluyor. Devamında uyuşturucu maddeyi merak ediyor ve “Ben de bir deneyeyim” diyerek başlıyor. Hiperaktif, dürtüsel ve çok kolay risk alan çocuklar, bunu kullanmaya çok daha fazla meyilli oluyor.
Bir aile, anne-baba daha erken keşfedebilmek adına çocuğunda nelere dikkat etmeli? Bu tarz bağımlılıkların hemen keşfedilebilme imkânı var mı?
Çok zor! Edilemez... Çünkü çocukların maddeyi ilk kullanımından ailelerin bunu anlamasına kadar geçen sürenin ortalama süresi bir yıl. Bazen iki-üç yılı da buluyor. Daha kısa sürelerde anlaşıldığı zamanlarda olabiliyor, ama söylediğim ortalama süre değişmiyor. Aile bunu fark ettiğinde ve “Evlâdım bu nedir, sen bunu niye kullanıyorsun?” diye sorduğunda çocuk; “Ben bunu bir-iki kez kullandım, bir geçen gün, bir de ondan önceki hafta kullandım!” dediğinde aslında neredeyse bir yıl kullanmış oluyorlar genelde. “Gözlerinin altı çukur, uykuları bozuk olur, okul başarısı düşer, arkadaş çevresi değişir, dikkati bozulur, sinirli olur, aileden uzaklaşır...” gibi herkesin sıkça duyduğu durumlar madde kullanımında ağır derecelerin belirtisidir. Fakat bu belirtilerin bir kısmı da ergenlerde doğal olan şeylerdir aslında. Aileden biraz uzaklaşması, arkadaş çevresinde değişiklikler, odaya kapanmalar, daha geç saatlerde yatmalar, sinirlilik, asilik ergen davranışlarıdır aslında. Uyuşturucudan mı, yoksa sıradan bir ergenlikten mi bunu ayırt etmek de çoğu zaman mümkün değil maalesef ki! Bazen de aileler gereksiz yere böyle ergenlik tutumlarının üzerine gidiyor ve “Sen uyuşturucu mu kullanıyorsun?” diye çocuğun üzerine gidip iletişimlerini daha da bozuyor. Meseleyi bu noktada “Çocuğum uyuşturucu mu kullanıyor”a kilitlemek yanlış olur. İletişim çok önemli. Ama biz ne yazık ki toplum olarak iletişim kurmayı da bilmiyoruz. İletişimi nasihat etmek veya herhangi bir konuşmayla eşanlamı zannediyoruz. Kaliteli dinlemek, ona ve onun fikirlerine değer verdiğini hissettirerek iletişim kurmaksa bambaşka bir şeydir...
Bağımlı olan insanlar hayat kalitesi anlamında neler kaybediyorlar? Bırakmaya karar verdiklerinde ya da bıraktıklarında geriye dönük olarak hem sağlık, hem de hayat kalitesi anlamında tekrar bir tazelenmeyi yakalayabiliyorlar mı?
Çoğunlukla erken yaşlarda başlıyorlar madde kullanımına. Ortalama başlangıç yaşı on-onbeş yaş civarı. Bu yaşlar kişilik gelişiminin en kritik safhaları. Aynı zamanda nörolojik anlamda sinir sisteminin biyolojik gelişimi için de kritik dönemler. Uyuşturucu beyin kimyasını etkileyerek nörolojik gelişimi de ciddî derecede bozuyor. Kişi, benlik fonksiyonlarının yerine o maddeyi kullanmaya başlıyor; üzüldüğü zaman onunla teselli oluyor, sevindiği zaman onu kullanıyor, öfkesini onunla yatıştırıyor! Bu durum, toplumumuzdaki söylev, dizi ve filmlerle de sürekli işlenerek destekleniyor. Meselâ; “Efkârlandım, kız arkadaşımdan ayrıldım gel kafaları çekelim. Takımım şampiyon oldu, içilmez mi?” gibi şeyler sürekli söyleniyor ve işleniyor. Bu, norm gibi oldu neredeyse. Yani duygu kontrolü maddeyle yapılır hale getiriliyor ve kültürle de destekleniyor. İçkiyle olduğu gibi maddelerle de yapılması otomatik olarak o kişiler için normal oluyor. Üzüntüleriyle, stresleriyle, öfkeleriyle baş etmeyi öğrenemiyorlar. Eğer kişi öfkesiyle, üzüntüsüyle, stresiyle baş etmek için kendi benliğini devre dışı bırakıyorsa ve onun yerine bir takım maddeler ile bunu yapıyorsa, tabiî ki benlik gücü zayıflıyor veya hiçbir zaman gelişmiyor. Düşünün, ondört-onbeş yaşında maddeye başlamış bir insan, yirmi beş yaşında “Artık yeter, böyle olmuyor, hayatım elimden kaydı gitti, ne okulumu bitirebildim, ne de bir meslek sahibi olabildim!” dediğinde, aslında kayıpları fark ettiğinin çok daha ötesinde oluyor. Ona dışarıdan bakanlar yirmibeş yaşında bir insan gibi beklenti içine giriyorlar. Oysa ki onun gelişimi ondört-onbeş yaşında donakaldı. Tabiî ki bunları telâfi etmek hiç kolay değil. Kaybedilen yıllarda kazanacağı şeyler, temel fonksiyonların sağlayacağı akademik başarı, iş becerisi, insanlarla iletişim kurmanın getirdiği sosyal çevre v.s. Yani kayıplar inanılmaz boyutlarda! Bu yüzden maddeyi bırakmak, bıraktıktan sonra tabiî ki bununla yüzleşmek, bunun yasını yaşamak çok korkunç bir şey. Bu yüzden birçok insan dehşet içinde madde kullanmaya geri dönüyor bazen...