Batı edebiyatını, ruh, duygu, ve psiko-biyo-fizyo-sosyal yönünü tahlil ettikten sonra Kur’ân’ın aşıladığı edebî ve verdiği bediî zevki ortaya koyar.
Kur’ân edebinin; hevâyı/arzuları, nefsi bediî zevklere karıştırmadığını; insana; hakperestlik duygusu, soyut güzellik aşkı, huy güzelliği zevki, hakikatperestlik şevki verdiğini; aldatmadığını tesbit eder. Çünkü, kâinata tabiat cihetinde bakmayıp İlâhî bir san’at, Rahmânî bir boya noktasında bahşettiğinden akılları şaşırtmıyor.
Kur’ân edebiyatı; herşeyi san’atkârâne yapan Yaratıcıyı bilmeyi, öğrenmeyi, anlamayı telkin eder ve herşeyde âyetini/belgesini gösterir. Aslında, gerek Batı edebiyati, gerekse Kur’ân edebinin her ikisi ince birer hüzün veriyor. Fakat birbirine benzemediklerine de şöyle temas eder:
Avrupa doğumlu edeb, ahbabın/sevgilinin yok olmasından; sahipsizlikten doğan gamlı bir hüznü veriyor. Yoksa, ulvî hüznü veremez. Zîrâ bu, sağır tabiat, hem de bir kör kuvvetten ilhamen aldığı bir hüzünlü, gamlı bir histir. Âlemi vahşetzâr/yabânî, ıssız gösterir. Zaten başka çeşit göstermez. Üstelik, hüzünlüyü, dertliyi tutar, alır; hiçbir ümit ışığı bırakmadan sahipsiz olarak yabânîler içine koyar.
Kur’ân’ın edebi ise, öyle bir hüznü verir ki, âşıkàne hüzündür, yetimâne değildir. Bu hüzün; sevgililerin ayrılığından gelir; yokluğundan gelmez. Kâinata bakışı; kör tabiat yerine; şuûrlu, hem rahmetli (sevgi, yardım, şefkat) yüklü İlâhî san’at sebebi şeklendedir ve öyle bahseder. Tabiatın bizzat kendisinden bahsetmez.
Kör kuvvetin yerine, inâyetli/yardım ve korumalı, hikmetli/her şeyin en güzel, en mükemmel, en rantabl İlâhî bir kudret sebebi diye beyan eder. Onun için, mü’minin nazarında kâinat vahşetzâr/ıssız yer sûreti giymez.
Demek Kur’ânî veya şevki indiren âlet, ne olursa olsun zarar vermez. Eğer yetimî hüzünler veya nefsânî şevkler verse, o oyun, eğlence, müzik âlet, her ne ise; haramdır. Bir kısmı da şahısların bünyelerine göre değişir: Kimisine yasak, kimisine serbest olur. Çünkü, her bünye birbirine benzemez. 1
Bediüzzaman; Kur’ân hakikatlerine dayanarak yalnızca inkişaf eden edebiyat fikrinin; özellikle şâirâne, aşırıya gidercesine, edepsizce, mağrurca olan hiciv/yerme fikri ve tahkir arzusundan kaynaklandığını söyler. Bu durum, “Birbirinizi gıybet etmeyin” 2 hakikî edebe karşı edepsizliktir ki, birbirine saldırıyor. Aslında bununla millete ve İslâmiyete karşı olan gizli düşmanlıklarını sergiliyorlar. 3
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 677-678.
2- Kur’ân, Hucurât, 12.
3- Sünûhât, s. 81.