"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’a göre Kur’ânî edebiyatın özü

Ali FERŞADOĞLU
04 Temmuz 2016, Pazartesi
Batı edebiyatını, ruh, duygu, ve psiko-biyo-fizyo-sosyal yönünü tahlil ettikten sonra Kur’ân’ın aşıladığı edebî ve verdiği bediî zevki ortaya koyar.

Kur’ân edebinin; hevâyı/arzuları, nefsi bediî zevklere karıştırmadığını; insana; hakperestlik duygusu, soyut güzellik aşkı, huy güzelliği zevki, hakikatperestlik şevki verdiğini; aldatmadığını tesbit eder. Çünkü, kâinata tabiat cihetinde bakmayıp İlâhî bir san’at, Rahmânî bir boya noktasında bahşettiğinden akılları şaşırtmıyor.

Kur’ân edebiyatı; herşeyi san’atkârâne yapan Yaratıcıyı bilmeyi, öğrenmeyi, anlamayı telkin eder ve herşeyde âyetini/belgesini gösterir. Aslında, gerek Batı edebiyati, gerekse Kur’ân edebinin her ikisi ince birer hüzün veriyor. Fakat birbirine benzemediklerine de şöyle temas eder:

Avrupa doğumlu edeb, ahbabın/sevgilinin yok olmasından; sahipsizlikten doğan gamlı bir hüznü veriyor. Yoksa, ulvî hüznü veremez. Zîrâ bu, sağır tabiat, hem de bir kör kuvvetten ilhamen aldığı bir hüzünlü, gamlı bir histir. Âlemi vahşetzâr/yabânî, ıssız gösterir. Zaten başka çeşit göstermez. Üstelik, hüzünlüyü, dertliyi tutar, alır; hiçbir ümit ışığı bırakmadan sahipsiz olarak yabânîler içine koyar.

Kur’ân’ın edebi ise, öyle bir hüznü verir ki, âşıkàne hüzündür, yetimâne değildir. Bu hüzün; sevgililerin ayrılığından gelir; yokluğundan gelmez. Kâinata bakışı; kör tabiat yerine; şuûrlu, hem rahmetli (sevgi, yardım, şefkat) yüklü İlâhî san’at sebebi şeklendedir ve öyle bahseder. Tabiatın bizzat kendisinden bahsetmez.

Kör kuvvetin yerine, inâyetli/yardım ve korumalı, hikmetli/her şeyin en güzel, en mükemmel, en rantabl İlâhî bir kudret sebebi diye beyan eder. Onun için, mü’minin nazarında kâinat vahşetzâr/ıssız yer sûreti giymez.

Demek Kur’ânî veya şevki indiren âlet, ne olursa olsun zarar vermez. Eğer yetimî hüzünler veya nefsânî şevkler verse, o oyun, eğlence, müzik âlet, her ne ise; haramdır. Bir kısmı da şahısların bünyelerine göre değişir: Kimisine yasak, kimisine serbest olur. Çünkü, her bünye birbirine benzemez. 1

Bediüzzaman; Kur’ân hakikatlerine dayanarak yalnızca inkişaf eden edebiyat fikrinin; özellikle şâirâne, aşırıya gidercesine, edepsizce, mağrurca olan hiciv/yerme fikri ve tahkir arzusundan kaynaklandığını söyler. Bu durum, “Birbirinizi gıybet etmeyin” 2 hakikî edebe karşı edepsizliktir ki, birbirine saldırıyor. Aslında bununla millete ve İslâmiyete karşı olan gizli düşmanlıklarını sergiliyorlar. 3

Dipnotlar:

1- Sözler, s. 677-678.
2- Kur’ân, Hucurât, 12.  
3- Sünûhât, s. 81.

 

Okunma Sayısı: 2614
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı