Genelde her yaşta görülebilen sedef hastalığı yaşam boyunca özellikle 20’li ve 30’lu yaşlar ile 50-60'lı yaşlarda pik yapıyor.
Sebebi tam olarak açıklanamayan bu hastalıkta çeşitli enfeksiyonlar, ilaçlar, stres, travma tetikleyici faktörler arasında yer alıyor. Yine hastaların yüzde 35-80’inde aile öyküsü mevcut. Son yıllarda yapılan çalışmalar, genetik faktörlerin de hastalığın ortaya çıkışında önemli olduğunu ortaya koydu.
İzmir Şifa Üniversitesi Gaziemir Hastanesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Aslı Hapa, sedefin eski yıllarda sadece deriyi tutan bir hastalık olarak kabul edildiğini ancak son zamanlarda yapılan çalışmalarda, eşlik eden başka hastalıklar da olduğunun ortaya çıktığını ifade ediyor. Nüfusun yüzde 2 ile 4’ünde görülen sedef şeker ve kalp hastalıkları, kanda yağların yüksek olması, depresyon ve bazı kanserler, normal bireylere göre daha fazla görülüyor. Sedef olan hastalarda eklem tutulumu yüzde 30 oranında görülebiliyor. Bu hastalarda sedef lezyonlarının yanısıra eklemlerde şişlik, kızarıklık, ısı artışı, topuklarda ağrı, sabah tutukluğu, bel ve kalça ağrıları gibi şikayetler olabiliyor. Bazı hastalarda ise eklem tutulumu, sedef lezyonlarından önce ortaya çıkabiliyor. Eklem tutulumu, şiddetli hastalıkta daha sık görülüyor. Tedavide hafif ve orta düzeyde hastalığı olanlarda kremler, pomadlar ve fototerapi uygulanabilirken yaygın hastalığı olan, eklem tutulumu olan, yaşam kalitesi çok etkilenmiş hastalarda ağızdan tedaviler ya da iğne tedavileri veriliyor. Doç. Dr. Hapa, tedavi seçeneklerinin sadece hastalığın yaygınlığına göre belirlenmediğini belirterek şunları söylüyor: "Hastanın diyelim ki sadece elinde, ayağında lezyonları var, tutulum alanı az ancak yaşam kalitesini çok etkiliyor. Örneğin el sıkışamıyor, ayaklarını yere basamıyor. Bu durumdaki hastalarda, hastalık şiddetinden bağımsız olarak sistemik tedavi başlamak gerekli. Yine hastanın eşlik eden eklem tutulumunun olması da sistemik tedaviyi gerektiriyor. Bu aşamada dermatologlar ile romatologlar birlikte çalışıyor."