Siz ki meşveretin ve şûranın kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde Bolu halkını temsil vazifesi üstlenmiş ve ardından bu şehrin emini olmuş bir yed-i eminsiniz. Sadece bu iki sıfatınız bile size bu şekilde hitap etmemizi ama mutlaka hitap etmemizi gerektiriyor.
“Atatürk ve silah arkadaşlarına biz hatim okuyoruz. … Seçme-seçilme yaşı 40’a çıksın. Çünkü Allah bile peygamberlere 40 yaşında peygamberliği vermiş. Demek ki aklın bir tekamülü var. Biz bu demokrasiyle bu vatanın bütünlüğünü sürdüremeyiz.” diyen Cübbeli Ahmet Hoca ile girdiğiniz -üslubu oldukça düşük- tartışmaya biz girmeyeceğiz. O mesele ikinizin arasında.
Biz, o vesileyle yazdığınız şu cümleleriniz üzerinden sizinle sohbet edeceğiz:
“Allah’a inanıyorum. İnanmasam da söyleyecek yürek var bende. Benim derdim Allah ile kul arasına girmeye çalışan tüccarlar. Bolu’da söz sahibi olup sığınmacıları sindirip gönderdiysem bir gün Türkiye’de söz sahibi olursam bir tek cemaat, tarikat bırakmayacağım. Sana söz Türkiye.”
Sığınmacılarla ilgili bazı politikalarınızı biz de şahsen doğru bulduk ve çevremizdeki dostlarımıza rağmen destekledik. Ama bu yazıda konumuz bu da değil.
Dini, siyasete ve ticarete ve dünyaya ait herhangi bir hedefe alet eden herkesin, topluma da siyasete de dine de hatta kendi ahiretine de dünyasına da zarar verdiğini biz de kabul eder ve söyleriz. Ama galiba sizin meseleniz bu da değil. Öyle olsaydı o son cümleleri böyle söylemezdiniz, söyleyemezdiniz.
Cübbeli Hoca “şeriat demokrasiyi reddeder” demekle kendisi hakkında olumlu düşünen çok kişiyi hayal kırıklığına uğrattı. Yıllardır dindarları demokratlaştırmaya çalışan ve bu işin zorluğunu bilen bizim gibiler için bu bir sürpriz sayılmaz. Ama bu da başka mesele.
Asıl mesele ise şu: “Şeriat isteyenlere dava açacak bir cesur savcı yok mu” diyerek siz de “kanunsuz suç olmaz” kuralını da “fikir hürriyetini” de hiçe saydınız.
Anlaşılıyor ki Cübbeli ne kadar “güya şeriat namına” antidemokrat ise siz de en az onun kadar ama “inkılap namına” antidemokratsınız. Kemal Kılıçdaroğlu ile bu noktalarda ayrıştığınız açık. Keşke bu tesbitimize hayır diyebilseniz.
Yok eğer siz de o cümlelerinizle, bazı mağrur dindar siyasetçiler ve Erdoğangiller gibi “bir gün Türkiye’de söz sahibi olursam bana bağlı olmayan bir tek cemaat ve tarikat bırakmayacağım” demek istiyorsanız o da boş hayaldir. Siyaset çöplüklerine ve hurdalıklarına bakıp uyanmanızı tavsiye ederiz.
Bir de şunu hatırlatalım:
Yirmi beş senelik tek parti iktidarı tarikatları yer altına indirmeye, cemaatleri sindirmeye çalıştı, ama başaramadı. Zira hiçbir millet dinsiz yaşayamaz ve fakat din de devletin inhisarı altına alınamaz.
Özetle; donkişotvari bir şekilde tarikat ve cemaat düşmanı olmanız size kaybettirir. Türkiye’ye değil.
Bu toptancılığınızla dindarları kırıp dökmeye devam ederseniz kırılırsınız. Bu millet dindardır.
Son olarak:
“Her gördüğün sakallıyı deden mi sandın” yerine “her gördüğün cübbeliyi antidemokrat mı sandın” demeyeceğiz. Zira siz hukukçusunuz, yılların siyasetçisisiniz, bu konuyu ve demokrasiye bakış konusunda dindarlar arasındaki esaslı farkları zaten bilirsiniz. Bilmemeniz bir hata olur ama bilmiyor görünmeniz kabul edilemez bir hatadır.
Köşemiz size açıktır. Tavzih beklemek isteriz ama ümitli de değiliz.