Siyasi rakibine seviyesizce hakaretler etmek ve kahve ağzıyla konuşmak maalesef vaka-yı adiye kabul edilmeye başlandı, en çok da vaka-yı AK’iye haline geldi. Bakan ve milletvekileri dahil her seviyeden partili, üstlerinden örneklerini gördüğü bu tarzı benimsiyor.
AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, “2023 Çanakkale’ye dünyanın en büyük köprüsünü yapanlar ile köprüyü sadece polemik konusu yapıp oradan bizi denize dökeceğini düşünen dangalakların seçimi olacak” dedi.
“Denize dökmek” de dahil olmak üzere, geçmişte “haç ile hilalin mücadelesi”, “Esenyurt düşerse Kudüs düşer, Mekke düşer” gibi tabirler kullandıklarına bakılırsa bu AK zevat, seçime değil savaşa hazırlanıyor olmalı. Hatta, zannedersem şu anda bile savaş içerisindeler; yaptıkları yolları polemik konusu haline getirip öğüten “yol değirmenleri” ile her daim mücadele ediyorlar. Silahtarlıklarını da Sanço Bahça yapıyor.
Bir seçimin sonunda, kazanan taraf nasıl bir yetki elde ediyor ki, kaybedenler ya da kaybetmeye yakın görünenler, toptan denize dökülme veya kökünün kurutulması gibi bir katliam senaryosu çizebiliyorlar? Böyle bir yetki var mı? Varsa bunu kim, ne zaman verdi? Yoksa, milletin gözünün içine baka baka yalan mı söylüyorlar? Hukuk sistemini nasıl bozdular ki, haklı olan ve haklılığını yedi düvelin bildiği insanlar bile haklarının korunduğunun/korunacağının garantisini hissedemiyor?
Tabii, bu endişeyi, hakkı ve yetkisi yokken kendine muhalif olan herkesi toptan bir anlayışla terörist, hain ilan edip, suçlu suçsuz ayırımı yapmadan insanları hapislere tıkan, kanunsuz mahkemesiz işinden uzaklaştırdıkları kişilere “ağaç kökü yesinler” diyenler taşıyorsa, herkesi kendileri gibi bilmemeleri gerektiğini hatırlatmak lâzım. Meşhur bir fıkradır: Günün birinde iki kör, birlikte bir tepsi dolma yiyormuş. Körlerden biri diğerine “dolmaları çifter çifter yeme!” demiş. Şaşıran diğeri “sen de körsün, çifter çifter yediğimi nereden çıkardın?” diye sorunca, ilki “ben öyle yiyorum da ondan...” diye cevap vermiş.
Pekiyi, savaş-düzeltiyorum- seçim için 2023 acaba doğru bir tarih mi? Her gün her şeyin fiyatına zamlar gelirken, markete girip neredeyse hiçbir şey almadan çıkmanın maliyeti 250 lirayı bulmuşken, sabit gelirli insanların varlıkları enflasyon ve pahalılık karşısında dakika dakika erirken, ev ve kira fiyatları arşa ulaşmışken, araba almak ülkenin büyük çoğunluğu için artık ulaşılamayacak bir hayal olmuşken, arabası olanlar, benzin fiyatından mütevellit arabasını çıkarmaya korkar hale gelmişken seçim mi yapılır?
Doları tutmak için rezervleri boşaltmışlar, “eyt-uyt”larla yürüttükleri dış siyaset sonucu içinde hapsolduğumuz diplomatik yalnızlık, dışarıdan yatırım ve para gelişini engelliyor, gelenlerin maliyetlerini korkunç derecede arttırıyor. Bu şartlarda gidilecek seçimi iktidar kaybedebilir.
Seçimlerin 2040 yılına kadar ertelenmesine ne dersiniz? O zamana kadar, müteahhitlere garanti parası taahhüt edilen şehir hastanesi, köprü, otoyol, alt-üst geçitler, havalimanları ve bilumum YİD projesinin garanti süreleri dolmuş olur. Yandaşları üzmemiş oluruz. O güne kadar swap-mwap, bir şekilde idare ederiz.
2040’ın ilk yarısı 20’dir. Cumhur ittifakı, iki ana partiden oluştuğu için yirmiyi iki ile çarpıyoruz, kırk yapar! Aynı zamanda 1040 yılında yapılmış olan Dandanakan Savaşı’nın 1000. yıl dönümü! Bu vesileyle, 2040 seçimini Bülent Turan beyin ifadesinden yola çıkarak “Dangalakan Seçimi” ilan edebiliriz. Vatana, millete şimdiden hayırlı, uğurlu olsun...