Ankara’nın Çubuk ilçesi Akkuzu Köyü’nde, katıldıkları şehit cenazesinde, ana muhalefet partisi yöneticileri saldırıya uğradı.
Saldıranları teskin etmek isteyen bakan Hulusi Akar megafonla seslenerek “Değerli arkadaşlar, mesajlarınızı verdiniz, tepkinizi gösterdiniz” dedi. Kamuoyunda tepki çeken bu konuşması hakkındaki tepkilere cevaben, linç girişiminde bulunan kişilerin o anda oradan uzaklaştırılmış olduklarını ve saldırganlara değil köylülere seslendiğini söyledi. Bizim kafalar daha da karıştı!
Muhatap linç tayfasıysa neden “değerli arkadaşlar” ve bi’ linç altında hangi mesajlar olabilir? Yok, köylülerse, saldırmayan insanlar nasıl bir tepki göstermiş ve ne türde bir mesaj vermiş olabilirler?
Kılıçdaroğlu’na yumruk-pardon mesaj atan, Osman Sarıgün, ilk anda kınandı ve mensubu olduğu partinin bazı mensuplarınca ihraç istemiyle disipline sevk edildiği söylendi. Gözaltına alınınca yalnız olmadığını bildiren destek mesajları sosyal medyada arz-ı endam etti.
Nasıl bir şey olduysa, partiden ihracını isteyenlerin bazıları aniden fikir değiştirdi. Serbest de bırakılınca kahraman ilân edilip eli öpülmeye başlandı.
Muarıza Komplo, Yandaşına Kompliman!
Havuz medyasında bu olayda asıl hedefin Erdoğan olduğunu söyleyenler bile çıktı. Kompliman ve komplo teorisyenliği konusunda rakipsiz olan o medyaya yetişmek mümkün değil, ama bi’ linç altı mesajı bulmaya çalışalım. Acaba Osman Amca/Dayı dedikleri adam, ekonomi bakanımızın dolara attığımızı söylediği demir yumruğu hatırlayıp kendini demir yumruk, Kılıçdaroğlu’nu da “Kılıçdolaroğlu” sanmış olamaz mı? Sonra, “evi yakın” diye bağıran kadın var. Allah bilir, yakmak fiilinden emir kipinde söylediğini düşündünüz değil mi? Ne malûm, “uzak değil, yakın evi!” manasında, uzaklık anlatan bir ifade olarak kullanmadığı?
Bir de, her olayda hükümeti suçlayanlar var. Evet, “oslo goroşmoyoz” dedikleri terör örgütüyle çoktandır pazarlıklara başladıkları ortaya çıkmış olabilir, oylarının düşme meyelanı gösterdiği zamanlarda patlayan bomba sayısında patlamalar görülmüş olabilir, patlama sonrası anketlerde oyları yükselmiş olabilir. Asla kötü niyet aramayalım. Dönemin başbakanı terörist başına “sayın” demiş. Terör belâsı sebebiyle kaybettiğimiz insanların sayısı hakkında ihtilâf olunca “yeniden sayın” manasında sayın demiş olamaz mı?
Ziyaret Yeterlilik Hesapları
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “O adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kemal Kılıçdaroğlu?” dedi ve düşük oy aldığı yere niye gittiğini sordu. Bence mantıklı. Yüksek oy aldığın yere gitmene gerek yok, zaten senindir. E, düşük oy aldığın yer de işte böyle riskli... Geri kalan her yere (ne kaldı acaba) rahatlıkla gidilebilir. Aslında, Bahçeli’nin reddedemeyeceği bir teklifim var! Bir mahallin ziyaret edilebilirliğini orada alınan oylar belirlesin. “Oy meselesi tamam, bir çeşit ölçü olur, ama hangi seçimdeki oylara bakacağız?” diye sorduğunuzu duyar gibi oldum. Üniversitelerdeki vize-final ağırlık hesaplamaları gibi. Yani milletvekili seçimlerinde aldığı oyun % 40‘ı ile belediye seçimlerinde aldığı oyun % 60’ının toplamı % 10’u geçerse (malûm baraj puanı) orası ziyaret edilebilir diye işaretlensin (ağırlıklar % 30-% 70 şeklinde de olabilirdi, sayın Behçeli’ye jest olsun diye % 40-% 60 demeyi tercih ettim). Siyasîlere, ziyaret edemeyeceği bölgelere gitme yasağı getirilsin.
Sosyal Linç
23 Nisan günü bir televizyon programında, gelecek hayalleri sorulan çocuklardan biri, Köln Üniversitesi’nde tıp eğitimi almak istediğini ve sonrasında belki Alman vatandaşı olabileceğini söyleyince sosyal medyada bu çocuğa linç hareketi başlatanlar oldu. Hemen “bi’ linç altı mesajı” başlığımızı takıp bakıyoruz: Tıp okumak istiyor. Tıp nedir? Sessizlik, konuşmama oyunu. Okunmak istenen üniversite: Köln. Yani, Alman’a “kulun kölen olurum, beni al, gıkım çıkmaz, ağzımı bıçak açmaz...” demek istiyor.
Kısaca; taraftarı olduğu düşünce veya kişilerin hiçbir kusurunu görmek istemeyen, onların her hareketini her türlü tevil edebilir, linç etmeyi kafasına koyana da her olayda bi’ linç altı mesajı var...