Zayıf istibdat ve hafiyelik sistemi
1908 yılında II. Abdülhamid’in şahsî idâresi 30. yılını bulmuştu. Bu idarenin devlet ve millet açısından müsbet sonuçları olmasına rağmen, özellikle son zamanlara doğru zayıf istibdad bir yapıya dönüştüğü de bir vakıaydı. Hafiye Teşkilâtı’nın olur olmaz jurnallerle bazı zulümlere girişmesi Bediüzzaman’ın Divan-ı Harp Mahkemesi’nde “Şimdiki hafiyeler, eskisinden beterdirler.”1 diyerek Abdülhamid idaresindeki hafiyecilere de temas etmesi yapılan hatalara bir yenisini daha eklemişti. Halbuki “Hafiye havfıyla kimse hakkıyla iktidarını sarf edemezdi.” 2 Eski hafiyeler gibi, herkesin fikrine bir ıztırap ve tereddüt ilka etmiştir. Amma vâesefâ, ifrata müstait olanlar tefrite de kabil oluyor. 3 Elhâsıl: Şedit bir istibdat ve tahakküm, cehalet cihetiyle şimdi hükümfermadır. Güya istibdat ve hafiyelik tenasüh etmiş. (Abdülhamid’in zayıf istibdadı, İttihad ve Terakki’nin şiddetli istibdadına geçmiş) Ve maksat da Sultan Abdülhamid’den istirdad-ı hürriyet (hürriyeti geri istemek) değilmiş. Belki, hafif ve az istibdadı (Abdülhamid dönemi istibdadı), şiddetli ve kesretli (İttihad ve Terakkî dönemi istibdadı) yapmakmış!” 4
Bediüzzaman Abdülhamid döneminde uygulanan hafif ve zayıf istibdadı nazara sunarken, sonrasında tatbik edilen şiddetli istibdada da muhalefet ediyor. Sultan Abdülhamid Han’ın 30 yıldır devam eden şahsî idâre devrinin ister istemez bir istibdâda dönüşmeye başlaması, Mehmet Âkif ve Bediüzzaman gibi İslâm âlimlerinin de, İttihad ve Terakkî Cemiyeti’ni tasvip etmemelerine rağmen, Abdülhamid’e bazı ikazlarda bulunduklarını ve hatta hürriyet-i şer’iyyenin ilânı için bazı yazılar kaleme aldıklarını görüyoruz.
ZAYIF İSTİBDATTAN SONRA GELEN ŞİDDETLİ İSTİBDAT
Bediüzzaman ikazlarını hürriyet-i şer’iyye noktasından olduğunu ifade ederken, bazı edip, İslâm ve Türk hürriyetperverleri ise yanlış bir hedefe hücum ettiklerini ifade eder:
“Zannederim, asr-ı ahirde İslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kablelvuku ile bu dehşetli istibdadı hissederek oklar atıp hücum etmişler. Fakat, çok aldanıp, yanlış bir hedef ve hata bir cephede hücum göstermişler.” 5 Yani Sultan Abdülhamid’in zayıf istibdadını daha sonra gelecek olan şiddetli ve mutlak istibdad zannederek Abdülhamid Han’a öyle hücum etmişler.
Bu meselenin detayını Kastamonu Lâhikası’nda şöyle ifade eder: “Eski Said, bazı dâhî siyasî insanlar ve harika ediblerin hissettikleri gibi, çok dehşetli bir istibdadı hissedip, ona karşı cephe almışlardı. O hiss-i kablelvuku tabir ve tevile muhtaç iken, bilmeyerek resmî, zayıf ve ismî bir istibdat görüp, ona karşı hücûm gösteriyorlardı. Hâlbuki, onlara dehşet veren, çok zaman sonra gelecek olan istibdatların zayıf bir gölgesini asıl zannederek öyle davranmışlar, öyle beyan etmişler. İşte Eski Said de, eski zamanda böyle acip bir istibdadı 6 hissetmiş, bazı âsârında7 ona hücum ile beyanatı var. O müthiş istibdadat-ı acibeye karşı meşrûta-i meşrûayı bir vasıta-i necat görüyordu. Ve hürriyet-i şer’iye, Kur’ân’ın ahkâmı dairesindeki meşveretle o müthiş musibeti def eder diye düşünüp, öylece çalışmış.” 8
İttihad ve Terakkî’nin muhalefeti
Sultan Abdülhamin’in iktidarının uzaması ve gayr-ı memnunların çoğalması muhaliflerin şiddetli muhalefetine sebep olmuştu. 1876’da I. Meşrûtiyetin (Kânun-u Esâsi’nin) ilân edilmesi ve kısa sürede bundan vazgeçilmesi dış ve iç baskıları da artırmıştı. Sultan Abdülhamid bu idareyi devam ettirmek için bazı zecrî tedbirlere başvurmak mecburiyetinde kalmışsa da, muhaliflerin muhalefeti durmamıştı. 1890 yılında bir kısım Harbiye ve Askerî Tıbbiye talebelerinin teşebbüsüyle gizlice kurulan İttihâd ve Terakkî Cem’iyyeti de muhalefet baskılarını arttırarak devam ettiriyordu.
Abdülhamid aleyhinde hal’ kararı
24 Temmuz 1908’de II. Meşrûtiyet ilân edildi. Bu iç kargaşadan istifade eden Bulgaristan ve Bosna-Hersek Osmanlı Devleti’nden ayrıldı ve İttihâtçılar’ın ittihad-ı anâsır fikri ilk ayrılığı netice vermişti. İttihâtçılar’ın basiretsizlikleri yüzünden, 240 üyeli meclisin sadece 140’ı Türk olmak üzere Meclis-i Meb’ûsân 17 Aralık 1908’de açıldı. Bu tarihten sonra azınlıklar verilen haklardan yararlanarak devlete bağlanmak değil, ayrılık yönünde isyan hareketleri başlattılar. Bu arada Müslüman kanı dökmüş olan Sırplar, Bulgarlar, Ermeniler ve benzeri azınlıklar için af ilân edildi. İstanbul’da Ermeni ihtilâli yapıldı; ancak suçlu Müslümanlar oldu.
Bunu fırsat bilen İngilizler ve diğer Osmanlı düşmanları, Üçüncü Ordu’dan İstanbul’a sevk edilen Avcı Taburları tarafından 31 Mart Vak’ası denilen ihtilâli çıkardırlar. Bu ihtilâl için Bediüzzaman “Zaten plânlar serilmişti.” 9 “Fakat, zemin bataklık ve dam ve plân serilmişti. Mukaddes olan itaat-i askeriye feda edildi. Üssülesas esbap, fırkaların taraftarâne ve garazkârâne münakaşatı ve gazetelerin belâgat yerine mübalâğat ve yalan ve ifratperverâne keşmekeşleri idi.” 10 şeklinde asıl failleri nazara sunuyordu. Böylece asker ve bunlara katılan hamallar gibi sıradan insanlar, şerîat elden gidiyor diye devlete karşı ayaklandılar. “Perde arkasında planları serenler” II. Abdülhamid’den kurtulmak ve muhalifleri ezmek için tertip ettikleri bu olay, İstanbul’a gelen Hareket Ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Neticede Meclis’i toplayan İttihatçı Talat Bey, 27 Nisan 1909 tarihinde, silâh tehdidi altında Meclis’ten II. Abdülhamid aleyhinde hal’ kararını çıkardı ve içinde hiç Müslüman Türk bulunmayan dört kişilik heyetle (Yahudi Emanuel Karaso, Ermeni Komitecisi Aram Efendi, Arnavut Es’at Toptani ve Gürci Ârif Hikmet Paşa) hal’ kararını II. Abdülhamid’e tebliğ ettirdi. Böylece Osmanlı Devleti’nin yıkılış süreci, maalesef hız kazanmıştı. 11
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, 2013, s. 120.
2- Eski Said Dönemi Eserleri (Makalat), 2013, s. 45.
3- Eski Said Dönemi Eserleri (Makalat), 2013, s. 45.
4- Eski Said Dönemi Eserleri, 2013, s. 144.
5- Şuâlar, Beşinci Şuâ, 2013, s. 938.
6- Abdülhamid’in hafif ve zayıf istibdadını değil, daha sonra gelecek olan şiddetli ve mutlak istibdadı hissetmiş.
7- Beşinci Şuâ vb eserlerinde sonra gelecek olan o istibdad-ı mutlaka karşı hücum ile beyanatı var.
8- Kastamonu Lâhikası, 2013, s. 94.
9- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 257.
10- Eski Said Dönemi Eserleri, 2013, s. 140.
11- Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, c. II, s. 550-630; ABIBSNİŞ, Cilt-I, s. 379, 380.