Enstitü |
MÜKÜSLÜ HAMZA (1892-1958) |
Müküslü Hamza, 1892 yılında Osmanlı Devletinin sınırları içerisinde kalan Van vilayetinin Gevaş kazasının Müküs 1 nahiyesinde doğmuştur. Kürtçe adı Hemzeyê Muksî olup, bu adın dışında Seyda Hamza, Hemze, Müküslü Hamza, Molla Hamza, Hamza Efendi, Mela Hemzeyê Miksê adlarıyla da tanınır. Hasip Koylan, babasının adının “Hacı Bekir” olduğunu söyler. Fransızların hazırladıkları bir istihbarat raporunda ise bu isim “Bakır” olarak geçmektedir. Mezar taşında ise babasının adı “Hemze Beg kurê Hac Bakîrê.” olarak geçer. 1919’da Diyarbakır’da yargılandığı iddianamede ise, babasının adı konusunda “Bekir oğlu Hamza Efendi” ibaresi vardır. Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi Müküslü Hamza’nın babasını adı “Bekir”dir. Müküslü Hamza’nın ailesi Müküs Beylerindendir. Bu aile bugün de Müküs’te yaşamakta olup, kasabanın politik hayatında etkili olan bir ailedir. Müküslü Hamza, İstanbul’da, önce, şimdiki adı İstanbul Üniversitesi olan o zamanki Darü’l-Fünun’da Fars Dili bölümünde; burayı bitirdikten sonra da Medresetü’l-Vaizîn’de (Vaiz yetiştirmek üzere 6 Şubat 1329/1914’te açılan medrese) eğitimini tamamlar. Bir süre Üsküdar’ın Ömerli kazasında ilkokul öğretmenliği yapar.2 Müküslü Hamza’nın eğitimi ve hayatı Müküs, Van ve İstanbul’da sürmüştür. Müküs’te Mîr Hasan Veli Medresesi’ni, Van’da Horhor Medresesi’ni, İstanbul’da İstanbul Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı ile Medresetü’l-Vaizîn’i bitirmiştir. Müküslü Hamza, bütün hayatı boyunca eğitim ve öğretim faaliyeti içinde olmuş; öğrenci ve öğretmen olarak hayatını sürdürmüştür. Bu da onun eğitime bakış açısını yansıtmaktadır. Müküslü Hamza üniversiteden arkadaşı olan Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan’ın ablası Adalet Hanım’la evlenir ve Menije adında bir kızları olur. Menije ismindeki bu kızcağız menenjit hastalığına tutularak yirmi yaşlarında vefat etmiştir. Kaderin acı bir tecellisi, ismine benzeyen hastalığın kurbanı olmuştur.3 Adalet Hanım, Dağıstanlı (Lezgi) bir ailenin kızıdır. Müküslü Hamza 1919 yılında Mardin’de tutuklanıp Diyarbakır’da yargılandığı zaman Adalet Hanım’la nişanlı bulunmaktaydı. Adalet Hanım’la bu dönemde mektuplaşan Müküslü Hamza daha sonra İstanbul’da kendisiyle evlenir.
Müküslü Hamza ve Said Nursî Müküslü Hamza’nın gençliğinde eğitim ve öğreniminde en fazla katkısı olan, kendisini yetiştiren, yönlendiren kişi Said Nursî’dir. Van’da başlayan tanışıklık uzun yıllar sürmüş olup, Müküslü Hamza’nın dini açıdan şekillenmesini de sağlamıştır. Müküslü Hamza ile Said Nursî’nin tanışıklıkları Van’da Horhor Medresesi’nde olmuştur. Müküslü Hamza, Said Nursî’den bu medresede ders almış, kendisinin öğrencisi olmuştur. Buradaki tanışıklıkları İstanbul’da da devam etmiştir. Hamza’nın Suriye’ye gidişine kadar bu ilişki sürmüştür. Said Nursî 1897-1907 ve 1912-1914 yılları arasında Horhor Medresesi’nde ders vermiştir. Horhor Medresesi Urartulardan kalma tarihi Van Kalesi’nde bulunmaktadır. Horhor Medresesi Van’ın Ermenilerce işgalinin ardından yakılarak tahrip edilir. Said Nursî bu medresede yaklaşık 200 öğrenciye ders vermiştir. Müküslü Hamza, İstanbul’a eğitim için gittiğinde oradaki eğitimin aksi tesiriyle ırkçılığa kaymış, fakat daha sonra Said Nursî’nin ikazıyla bu düşüncesinden vazgeçmiştir. Bediüzzaman bu hadiseyi şu şekilde anlatmaktadır: “Eskiden, Türk olmayan bir talebem vardı. Eski medresemde, hamiyetli ve gayet zekî o talebem, ulûm-u dîniyeden aldığı hamiyet dersi ile her vakit derdi: ‘Salih bir Türk, elbette fasık kardeşimden ve babamdan, bana daha ziyade kardeştir ve akrabadır.’ Sonra aynı talebe, talihsizliğinden, sırf maddî fünûn-u cedîde okumuş. Sonra, ben, dört sene sonra esaretten gelince onunla konuştum. Hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi ki: ’Ben şimdi, rafizî bir Kürdü, salih bir Türk hocasına tercih ederim.’ Ben de, ’Eyvah!’ dedim. ‘Ne kadar bozulmuşsun?’ Bir hafta çalıştım, onu kurtardım, eski hakîkatli hamiyete çevirdim.”4 Müküslü Hamza, İstanbul’da da Said Nursî’nin eserlerinin basılmasına yardımcı olmuştur. Bu dönemde Bediüzzaman’a ilişkin olarak Müküslü Hamza şunları söyler: “Hazret-i Üstad, bu tefsirini (İşârâtü’l-İ’câz) yazmadan önce halka-i tedrisinde bulunuyordum. Kelâm-ı Kadim’i eline alıp Kürdçe takrir ederdi. Hiçbir kitaba ve tefsirine bakmazdı. Arkadaşlarımızdan Molla Habib namında bir Efendi, Kürdçe not alırdı. Çok devam etmeden Harb-i Umumî başladı. Bediüzzaman Said Efendi muharebe esnasında yalnız o notlara mâlik olduğu halde elyevm (bugün) Evkaf Matbaası’nda tabıyla iştigal etiğimiz o kitabı telif etmiştir.”5 Müküslü Hamza, Said Nursî’nin “İşârâtü’l-İ’câz” adlı eserinin kâtipliğini yapmış, Arapça ilk baskılarında kitabın sonuna Said Nursî’nin hayatını da eklemiştir. Aynı zamanda bir yayıncı da olan Hamza, Said Nursî’nin ‘’İşârâtü’l-İ’câz’’ ile “Onuncu Söz’’ adlı eserlerini yayınlayan kişidir.6 Müküslü Hamza 1918 yazında “İşârâtü’l-İ’câz”ı yayına hazırlamıştır. Kitabın basımı için gerekli olan kâğıt, dönemin Osmanlı Harbiye Nazırı olan Enver Paşa tarafından karşılanmıştır. Said Nursî’nin kendisi, bu yardımı bizzat istememiş, Enver Paşa’nın ısrarı sonucu kabul etmiştir. Jîn dergisinin 8. sayısında Müküslü Hamza’nın yayıma hazırladığı Said Nursî’nin “İşârâtü’l-İ’câz” adlı eserinin ilânı vardır. İlan daha sonraki Jîn’in çeşitli sayılarında da yayınlanmıştır; adı geçen ilân şöyledir: “Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye aza-i kirâmından ve Kürdistan ulema-i meşhuresinden Bediüzzaman Said Kürdî Hazretlerinin telifatından ‘İşârâtü’l-İ’câz fî Mezanni’l-İ’câz’ nâmındaki tefsir-i şerifi mevki-i intişâre vaz’edilerek Şark Kütüphanesinde satılmaktadır. Müntesibîn-i ilmin birer dane edinmesi tavsiyesini vazife addederiz.” 7 Müküslü Hamza, Mayıs 1925 yılında öğretmenlik yaptığı Mardin’in Ömerli ilçesinde tutuklanarak, 1925 Ayaklanmasına katılanların yargılamalarının yapıldığı Diyarbakır’a gönderilir. Diyarbakır İstiklâl Mahkemesinde 1919’da İstanbul’da yayınladığı Mem û Zîn yüzünden yaklaşık on yıl ceza alarak Kastamonu hapishanesine gönderilir. Üç yıl sonra çıkan genel afla hapishaneden çıkan Müküslü Hamza, İstanbul’dan sonra bir süre Mısır ve Lübnan’da kalır, ardından da Suriye’ye gider. Vefat edinceye kadar orada kalır ve 5 Nisan 1958 (15 Ramazan 1377) tarihinde Hesîcê şehrinde, kendi evinde hayata gözlerini yumar.
Dipnotlar: 1- 1989’da Müküs adı “Bahçesaray” olarak değiştirilmiş ve Van’a ilçe yapılmıştır. 2- Bayrak, Mehmet, Kürtler ve Ulusal Demokratik Mücadeleleri, Özge Yay., s. 105. Osmanlı döneminde küçük bir köy olan Ömerli şimdi İstanbul Üsküdar’da belde statüsünde küçük bir yerleşim birimidir. 3- Şahiner, Necmeddin, Son Şahitler, Nesil Yay., Cilt: 1, s. 106. 4- Nursî, Bediüzzaman Said, Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İst. 2001, s. 128-129. 5- Bediüzzaman Said Kürdî’nin Tercüme-i Halinden Bir Hülâsadır. Buradan İşaratü’l-İ’caz’ın medresedeki ilk taliminin Kürtçe yapıldığı anlaşılıyor. Fakat eser Arapça olarak telif ediliyor.
6- Nursî, Bediüzzaman Said, İşaratü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat, İst. 2007, s. 469. 7- Jîn (din, edebiyat ve iktisattan bahseder Türkçe-Kürtçe mecmua, no: 8) |
15.10.2010 |