Güncel |
Barla'dan doğan güneş dünya'yı sardı |
Bedİüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ı Konya’da yapılan programın ardından Isparta’ya doğru yola çıktı. Önceki günlerde Adana’da yakıcı güneşin altında program yapan TIR'ımız Konya’da yağmurla tanışırken, Beyşehir civarında ise mevsimin ilk karına şahit oldu. Böylece Bediüzzaman Hizmet TIR'ı dört mevsime de şahitlik etmiş oldu. Urfa’dan bu yanadır Bediüzzaman Said Nursî’nin Isparta’da başlayıp Urfa’da sona eren veda yolculuğunun tam tersi istikamette hareket ediyorduk. Bediüzzaman Urfa’ya doğru vefatına doğru gidiyordu. Şimdi ise bu tersine gidiş bir nev'î diriliş yolculuğu olmaktaydı. Bediüzzaman’ın hayatını vakfettiği hakikatleri anlatma ve tanıtma görevini üzerine alan "Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ı" bir nev'î diriliş hareketi başlatarak, gittiği yerlerde uyanışlara ve şevke sebep oluyordu.
ÇAM DAĞI YÜZÜNÜ GÖSTERDİ
TIRIMIZ ilk olarak Bediüzzaman’ın Barla Denizi diye isimlendirdiği Eğirdir Gölü ile Gelincik Dağı ve Çam Dağı’yla kucaklaştı. Bu buluşma TIR'ımız ile göl ve dağların aynı karede buluşmasıyla anlam kazandı. Çam Dağı ilk etapta yüzünü gizliyordu. Zira başı dumanlıydı. Ancak aradan geçen dakikalar neticesinde dumanlar dağılıyor ve Çam Dağı bize gülümsüyordu. Bu hal bizleri oldukça şaşırttı. Adeta biz gelene kadar yüzünü örten Çam Dağı, Üstad’ın şahsı manevisinin bu ziyaretiyle hicabını kaldırmış ve yüzünü göstermekteydi. Biz de bu şahane manzarayı seyre daldık. Beyşehir’de serpiştiren karla karışık yağmur yerini berrak, güneşli ama serin bir havaya bırakmıştı. Her taraf cıvıl cıvıldı, adeta bir bayram havası taşıyordu.
BARLA DENİZİNE AKSİMİZ DÜŞTÜ Barla Denizi’ni dolaşarak, Barla’ya giden yola saptık. Barla’ya yaklaştıkça etraf bir başka renkleniyor, kâinat bambaşka hallere bürünüyordu. Ve nihayet nurların tohumunun atıldığı, bir güneşin ilk olarak tulu ettiği Barla’ya varıyorduk. Barla bizi öğle ezanıyla karşıladı. Bu güzel beldeye girerken Allahu Ekber sesleri yükselmeye başladı. Hemen durarak belde girişindeki camide namaz kılmaya karar verildi. Böylece Barla’ya namazlarımızı kılarak giriş yapmış olduk. Bediüzzaman’ın sürekli yaptığı tesbihatların hâlâ yapılmaya devam edildiği bu camilerde, neredeyse herkes Bediüzzaman ismini biliyordu. Zira Barla, Bediüzzaman demekti.. Bediüzzaman da Barla demekti... Camiden çıkan iki küçük çocuğa “Bediüzzaman kimdir?” diye sorduk... Aldığımız cevap bizi tebessüm ettirdi: “O bizim Üstadımızdır”... Meğer Salih ve Ömer Kavalcı adlı bu kardeşler TIR'ımızı Merzifon’da da görmüşler... Babalarıyla bir akraba ziyareti için geldikleri Barla’da yine TIR'ımızla karşılaşmışlar... Kader Merzifon’da ve Barla’da bizi iki defa karşılaştırmıştı bu çocuklarla... Öte yandan Isparta yolunda yakıt almak için durduğumuz bir tesiste de Van-Isparta arasında otobüs şoförlüğü yapan bir adam da otobüsünden inip koşa koşa yanımıza gelmiş, “Ben size Van’da yetişmek istedim, ama o gün seferdeydim. Programınıza yetişemedim. Şimdi yolda görünce çok sevindim, hemen durdum. Lütfen bana da şu dağıttığınız broşür ve kitaplardan verin” dedi. Bu zat da Van’da kavuşamadığı TIR'ımıza Isparta yolunda tevafuken kavuşmuştu...
Umut Yavuz BARLA/ISPARTA
Barla’dan yükselen ses
"KUŞ uçmaz, kervan geçmez Barla"dan yükselen Bediüzzaman’ın sesi, bütün dünyadan yankılanıp 80 küsür yıl sonra tekrar Barla’ya dönüyordu. Hem de bu ses oldukça gürdü... Tırımız gibi dev cüsseliydi... Tıpkı Bediüzzaman’ın dediği “En yüksek gür sada İslamın sadası olacak” hakikatinin bir nüvesiydi belki...
Nihayet Barla’dayız
NİHAYET Barla’ya giriş yapıyorduk... Bediüzzaman’ı Barla’ya sürerken dönemin müstebid hükümeti onu yokluğa mahkûm etmek istiyordu. Zira Barla’ya o zaman şimdi TIR'ımızla rahatlıkla geçtiğimiz bu asfalt yollarla gidilmiyordu. Hatta 1926 Barla’sına kara yolu bile yoktu. Eğirdir’den bizim de ziyaret ettiğimiz noktadan sandalla geçmişti Bediüzzaman bu küçük köye... Tek parti iktidarı kara yolu bağlantısı bile olmayan bu yerlere Bediüzzaman’ı sürerek onun orada yalnız başına ölüp unutulacağını hesap etmişti.. Ancak hiç de hesap ettikleri gibi olmadı. Zira Risâle-i Nur’un ilk filizlendiği yer Barla olmuştu ve buradan büyük fedakârlıklar ve gayretlerle bugün bütün dünyaya, milyonlarca insana ulaşmıştı. Öte yandan Barla o kadar harika bir tabiata sahip ki, kader Risâle-i Nur müellifini buraya sanki özellikle göndermişti. Zira Bediüzzaman fıtrat itibariyle tefekkürü, uzleti, inzivayı ve tabiatı seven bir zattı. Dağlar, göller, ağaçlar, çiçekler onun için bir nev'î cennetti. Zira kendi tabiriyle Barla ve civarını kastederek, “Ben bu menzilleri Yıldız Sarayı’na değişmem” diyordu... İşte şimdi TIR'ımız Bediüzzaman’ın sürgün olarak geldiği Barla’da kaldığı o mütevazi ve münzevî eviyle selâmlaşıyordu. Önce cennet Bahçesi kucakladı TIR'ımızı sonra da Üstad’ın eviyle karşılaştık. Sokakların darlığından dolayı evin tam altına girilemediyse de, ikisini aynı karede buluşturmayı başardık. Bu arada TIR'ımızı Barla Belediye Başkanı Mehmet Sert de “hoşgeldin” nidalarıyla karşıladı... |
11.10.2010 |