26 Eylül 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

Hastalığı, içindeki putları yıktı

16 yaşlarında inançsız biriyken Şişli'deki La Paix Hastanesi’nin önünden geçerken “Hakikate vasıl olmama vesile olacaksa yolumun bu hastaneden geçmesine razıyım” cümleleri çiziyor hayatının bütün rotalarını… “Çevreme aidiyet bilincim zayıf olduğu için her şeye dışardan bakıyordum, dünyaya dışardan bakmak zorunda kalıyordum.

Aileme dışarıdan bakıyordum; ailem bir konuda haklı mı haksız mı, iyi mi kötü mü? Hep başkalarının gözüyle bakıyordum. Bu bir çocuk için çok yorucu bir şey. Bu aidiyet belirsizliği çocuk yaşta eğri ile doğru hakkında yapayalnız karar verme mecburiyetini getiriyor. Eğriyi doğruyu ayırt edebilecek dayanağınız yok; ruhî dengenizi sağlayacak bir kültür ortamından mahrumsunuz” diyor Ayşe Şasa…

1941 yılında Amerikan Hastanesi’nde doğduğunda annesi pederşahi etkiler nedeniyle kendisini bir müddet emzirmiyor. Kendi ifadesiyle ilk yalnızlığını “Başka bebekler annelerine süt emzirmeye götürülürken, ben yatağımda yalnız bırakılmışım” terkipleriyle anlatıyor Şasa.

Henüz anne kucağının ne olduğunu bilmeden Avrupa’da önemli bir çocuk bakımı okulundan diplomalı, Frau Katie adından Macar Yahudisi bir bakıcının kucağına teslim ediliyor. Tabiî ki burada bir insanın dinî seçimini kötülemek gibi niyetimiz yok, ama Müslüman bir ailenin yanlış tercihinin nelere yol açacağının, bir insanın hayatını nasıl zehir edeceğinin ilk adımları bu. Ailesi tarafından çok sert bir eğitime tabi tutulan Ayşe Şasa’nın annesi kızının yetiştirilmesinde de aynı tavrı gösteriyor. Aynı zamanda Batılılaşma modasına uygun olarak da çocuğunu ecnebi bakıcılara teslim ediyor. Acaba kaç çocuk vardı o dönem ecnebilere teslim edilen?

Çocukluk döneminin cumhuriyetçi ailelerini değerlendiren Şasa “Köylü denilen zümre ne olursa olsun çocuğuna Kur’ân-ı Kerim öğretiyor. İyi-kötü geleneği naklediyor. İyi de şehirli denilen zümre neydi? Bu zümre geleneği kökten reddeden, yeni denilen her şeye kucak açan ve dolayısıyla geleceğe nakledecek hiçbir şeyi olmayan insanlardan oluşuyordu. Görgü nedir? Bir nakil işidir. Böyle bir devir yok. Hiçbir manevî, hiçbir dinî telkin yok. Ben buna görgü, bu insanlara görgülü demekte zorlanıyorum. İşte bu Batılılaşma modasının trajik bir araz olarak ortalığı kemirdiği bir döneme denk düşüyor benim çocukluğum” eleştirisinde bulunuyor.

MÜREBBİYELERLE CEHENNEM HAYATI

Ayşe Şasa’nın ailesi de o dönem Batılılaşma’nın icabını yerine getirmek üzere dünyaya getirdikleri çocuklarını Batılı gibi yetiştirmek istiyorlar. Bunun en doğru adresi ise diplomalı yabancı dadılar. İşte tam bu noktada Şasa’nın hayatına Kaita giriyor. Tam bir disiplin âşığı ve Şasa’yla Almanca konuşuyor. Şasa “anadilden önce dadı dili öğrendim” diyor. Bir gece ateşlenip hasta oluyor Şasa, ancak dadının talimatıyla kimse Şasa’nın odasına giremiyor. Hasta halinde yalnız ve hıçkırıklarla başbaşa bırakılıyor. Batı âşığı ailelerde ise dadıya tam bir itimat ve itaat…

Anne-baba sürekli gezmelerde ve dâvetlerde çocuklar ise dadı ile başbaşa. Büyük bir anne baba özlemi duyuyor Şasa. Onlarla gezmek eğlenmek istiyor. Tam tersine dadıyla geçiriyor bütün vaktini. Dadılar ise baktıkları zengin çocuklarını yanlarına alıp Taksim’deki Gezi Parkı’nda buluşup dünya savaşının dehşet verici yanlarını anlatıyorlar. Eve döndüklerinde radyodan savaşa ilişkin korkunç haberleri dinliyorlar. Terapiye ihtiyacı olan dadıların ellerinde iyi yetiştirilmek üzere teslim edilen Türk evlâdları! Çocukların ruhunda kurulmaya başlayan korku imparatorluğu…

ALLAH YERİNE GOTT

Büyük bir zenginlik içinde kaderine, belki de kedere terk edilmiş annesi babası olan yetimler! İnanç dünyalarının ne ile şekillendiğiyle ilgilenmeyen geleneksel inançları aşağılayan aileler.

Katie, Şasa’ya Almanca Tanrı kavramını aşılıyor. Yani Gott… “Bu tam bir yabancılaşma” diyor Şasa. İnançla ilgili yaşadıklarını “Katie de diğerleri gibi beni bir takım ayinlere götürüyor. Alman Hastanesi’ndeki paskalya şenliklerine gidiyoruz. Zihnim Hıristiyan ayinlerine ait imajlarla doludur. Katie Hıristiyan kültürüne prim veriyor” sözleriyle izah ediyor. Katie hayatından çıkıyor Şasa’nın, ama bu sefer yerine kriminal denilebilecek, dayak atan Alman asıllı başka bir dadı geliyor Barbara…

Ayşe Şasa’yı ailesi ilkokula iddialı bir şekilde bir yaş erken gönderiyor. Ancak Şasa çocukluğunda yaşadığı psikolojik ve somut şiddet karşısında nevrotik arazlara maruz kalıyor. Okulda geri zekâlı muamelesi görüyor. Hiç arkadaş edinemiyor. Bazı geceler nöbetler geçiriyor. Annesi Şasa’yı “Sakat bir çocuğum var” diyerek pataklıyor. Şasa’yı doktora götürüyorlar bu sefer de doktor “Nöbet geldiğinde kimse ilgilenmesin” diyor. Bu sefer de acılara teslim ediliyor Şasa.

Katei’nin bıraktığı yerden Barbara, Şasa’yı Hıristiyan geleneğine alıştırmaya devam ediyor. Taksim’deki kiliseye götürüyor. Çarmıha gerilmiş Hz. İsa ikonunun önünde mum dikiyorlar. Ve Şasa sapsarı, üzeri kan pıhtılarıyla dolu bedenle özdeşlik kurmaya başlıyor. Şasa “İsa’nın acısıyla özdeşlik kuruyorsun. Bir suçluluk hali ve eziklik hali; süfli bir ruh hali…” diyor.

İKİ REKÂT NAMAZ VE DERİN İZ

Geleneğinden bihaber, dininden bir haber gayrimüslim dadılar elinde büyüyen bir çocuk. Anne-baba “eti senin kemiği benim” diye diplomalı yetiştiricilere teslim ediyor Şasa’yı. Ancak bir gün anneannesi Şasa’ya “sana bir şey öğreteceğim” diyerek 7 yaşında namaz kılmayı öğretiyor. “Aynısını sen de yap” diyor anneanne ve abdest alıyorlar. Sonra Sahra-i Cedit Camii’ne gidiyorlar, onca Hıristiyan pratikten sonra. “İki rekât namaz derin bir iz bırakıyor bende” diyor Şasa.

ARNAVUTKÖY AMERİKAN KIZ KOLEJİ

İlkokul bittikten sonra Şasa’nın annesi “Seni yatılı okulda okutacağım” diyor. Ancak Şasa nevrotik hallerini düşünerek “Ben yalnız kalamam” diyor. Ne kadar sıkıntı çekse bile kendi yuvasını istiyor. Bütün ısrarlara rağmen annesi kızını Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ne yazdırıyor. Şasa girdiği sınavı başarıyla geçiyor. Okulun gözdesi oluyor. Sanki yıllarca içinde biriktirdiği enerjiyi etrafa saçıyor. Dadıların acımasız bir disiplinle yetiştirdiği Şasa, bazı sporlarda erkek öğrencileri bile geçiyor. Artık karşımıza zeki, çevik ve herkese lâf atan bir Şasa çıkıyor. Bu sefer annesi “Ayşe koleje gittikten sonra başımıza belâ kesildi” diyor. Halbuki ilkokulda yaşadığı travmalardan bihaber ya da farkında değil..

Protestan okulu olan Amerikan Kız Koleji’nde okurken vahyi inkâr eden bir sistemde eğitim gören Şasa, Amerikan Modern edebiyatını okurken ‘Tanrı’nın yok oluşu fikriyle karşı karşıya geliyor. Ancak peşini nevrotik durumlar bırakmıyor. Gittiği doktorun tesiriyle sosyalizme ilgi duyuyor. Bu sefer de sosyalist arkadaşları onun zenginliğiyle dalga geçerken ailesi de Şasa’yı tutumlu yetiştirmek için kendine yetmeyen harçlıklar veriyor.

Kolejli yıllardan sonra Şasa, sinema alanına atılıyor. Birçok iniş ve çıkış yaşıyor. En sonunda Şasa ciddî bir rahatsızlıkla Şişli’deki La Paix Hastanesi’ne kaldırılıyor. Hastane de annesinin ilk kez Allah’a duâ ettiğine şahit oluyor. Ve Marksist, ateist olan Şasa da duâ etmeye başlıyor. “Kendisi hakkında bir şey bilmediğim halde Hz. Muhammed’i (asm) düşünüyorum” diyor. 16 yaşında yaptığı duânın karşılığı sanki kendini göstermeye başlıyor. Tam değil, ama hakikate aralanan bir kapı…

Hastane’den çıktıktan sonra “Yahu çocuklar öldükten sonra bütün bu birikim kaybolacak; kültürümüz düşüncemiz, her şey kaybolacak, yok olacağız. Bu dehşet verici bir şey” diyen babası gibi hissettiği Kemal Tahir’e gidiyor. Balkonda oturup konuşurken Tahir, “Dünya çilesinden kaçamazsın, hayatın meşakkatinden kurtulamazsın. Bu dünyaya çile çekmeye pişmeye geldik” diyor. Şaşa bu durum için “İyice anlıyorum ki materyalist, pozitivist, derminist çizgiden oldukça uzaklaşmış” diyor. Daha sonra Kemal Tahir vefat ediyor. Semiha Hanımefendi’yi ziyaretinde rafların üzerindeki Kur’ân meallerini görüyor ve “Okuyabilir miyim?” diye soruyor. Semiha Hanım “Ne okursan oku, Kemal okumayı severdi!” diyor. Ayşe Şasa Kur’ân mealiyle ilk tanışmasının bu vesileyle olması bir işaret olarak yorumluyor.

Daha sonraki ziyaretlerinde Kemal Tahir’in Şerif Mardin’in kitabının kenarına notlar aldığını görüyor ve Mardin’den ders almaya karar veriyor Şasa. Bir derste Thomas Kuhn’un “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” diye bir kitap okutuyor. Bu kitap sayesinde Şasa’nın materyalist düşüncenin etkisiyle oluşan Bilim Putu yıkılıyor. Şasa’nın içindeki manevî boşluk daha da genişliyor.

Şasa iyice kötüleşiyor. Annesi kendisini İngiltere’deki psikoloji kiliniklerine götürüyor. Şasa’nın çocukluğunda gösteremediği sevgi açığını kapartırcasına çaba sarf ediyor.

KAHIRDAKİ LÜTUF

Şasa, kitap kataloğuna bakarken İbn Arabi’nin Füsusu’l Hikem kitabını görüyor ve bu kitabın isminden etkilenerek İngiltere’den sipariş ediyor, çünkü Türkiye’de bu tür eserlerin varlığından haberi yok. Sonra araya yine hastalıklar giriyor. Bir gün Füsus’u raftan indiriyor ve okumaya başlıyor. İşte ondan sonrasını Şasa “O bitkin, perişan halimle parça parça Füsus’u okumaya devam ediyorum. Füsus’ta okuduğum şeyler iç dünyamda huzur, sükûn ve o güne kadar hiç bilmediğim bir ümit kapısı açıyor. Hz. Arabi hep Rahman sıfatıyla kâinatı, âlemi, melekleri tasvir ediyor; müşfik bir dünya, muhabbet dolu, aşk dolu, doğrudan doğruya kalbime hitap ediyor. Bize İslâmı çok kötü gösterdiler, Kur’ân’dan kopardılar, oysa âlemde aradığım ne varsa hepsi burada diye düşünmeye başladım. Geçirdiğim hastalığın tam anlamıyla kahırdaki lütuf olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Bu hastalığın çöküntüsü ve acıları içimdeki batıla dair her şeyi yıkmasaydı ben hâlâ gençliğimdeki o yanlış ve zelil noktada olacaktım. Evet işte kahırdaki lütuf…” mu'cize sözleriyle anlatıyor.

İslâmı öğrendikçe bize öğretildiği gibi olmadığını müşahade ettiğini söyleyen Şasa, Türkiye’deki ehli dünyanın Müslüman kardeşlerine karşı pranoid şeyler geliştirdiğini vurguluyor. Daha sonra İsmet Özel’le tanışıyor ve kendisine İslâmla ilgili sorular yöneltiyor. Asıl devrimi ise namaz kılmakla yaşıyor. Mazhar Osman’da bazı hastaların namazla tedavi edildiğini öğrenen Şasa, “Ben niye kılmıyorum?” diyerek namaza başlıyor. Anneannesi’nin çocukken kendine öğrettiği namaz imdadına yetişiyor. “Ben nereye aidim?” sorusunun kaosunda kendisini yıllar önce kıldığı namaz tutup çıkarıyor o karanlıktan. Daha sonra ise başını örtmeye karar veriyor, ancak “Başımı örtsem etrafımdaki insanlar ne düşünür?” diyerek tedirgin oluyor. Bir gün telefonda yaşlı bir hanım olan eski dostuyla konuşur Şasa. Hanım, “Çok güzel pastalar yaptım, oturdum televizyonun başına bombardıman çok başarılı oldu.” der Amerika’nın Irak’a yaptığı hava operasyonunu kast ederek. İçine doğduğu çevrenin bu halde olduğunu gören Şasa’nın şaşkınlıktan adeta kanı donar. Ve bunu düşüne düşüne alt üst olmuş vaziyette başına bir örtü takar ve aynada kendine bakmaya başlar “Ben… kafasına bu bombayı yiyenlerle aynı saftayım. Ben sizden değilim” cümleleri ağzından dökülür.

Başı örtülülerden haz etmeyen annesinin yanına başörtülü gider. Annesi önce hiçbir şey demiyor Şasa’ya, ancak “Çıkar başındakini, çıkar” diye hiddetleniyor. Ancak Şasa aldırmadan annesinin evinden çıkıyor. Büyük bir değişim gerçekleşiyor ve Şasa’nın annesi üç ay sonra kendisine geliyor ve “Bana şu namaz meselesini bir öğret. Küçükken öğretmişlerdi, ama unutmuşum” diyor ve namaza başlıyor.

Şasa yaşadıklarını “Hayatın kendisi aslında bir mu'cize, ama bunu algılarımız, duyuşumuz açıldığı zaman, duyarlılıklarımız açıldığı zaman, kalp gözüyle bakmayı öğrendiğimiz zaman fark ediyoruz. Hakikatle bağ kurmaya koyulduğumuzda başka bir akım başlıyor, başka bir boyut açılıyor önümüze… iç yaşantı itibariyle bir cennet sefası başlıyor….” lâtif cümleleriyle aktarıyor.

H. HÜSEYİN KEMAL

[email protected]

26.09.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Başlıklar

  YÖK, kurumların sınav yapmasına soğuk

  Hastalığı, içindeki putları yıktı

  Kastamonu, Üstad’ın hatıraları ile dolu

  Ankara’da coşkulu karşılama

  Bediüzzaman 64 yıl sonra Kastamonu’da

  Kastamonu’daki metafizik sır

  Risâle-i Nur insanı ikna ediyor

  Bediüzzaman beni çok etkiledi

  Cevdet Yaylacıoğlu: Bediüzzaman bana “Helâl et” dedi

  Hizmet Tırı Üstad’ımızın da tasvip edeceği bir hizmet

  Kastamonulular Bediüzzaman’a sahip çıkmalıdır

  Risâle-i Nur bir hayat biçimi

  BEDİÜZZAMAN TIR'I NE GÜN, NEREDE?

  ‘Yurt çocuğu’ kavramı tarih oluyor

  Diyarbakır Cezaevi Türkiye’nin utancı

  Yüksekovalılar, görüşmeden memnun

  Erdoğan: Medya acı gerçekleri gösteren bir ayna olmalı

  Başörtüsü hâlâ yasak

  TÜSİAD: Huzurlu ortamda ekonomi de yeşeriyor

  ‘’Mavi Marmara’’, baskını film oluyor

  Yıldırım:İsrail’in gerçek yüzü ortaya çıktı

  Gazze Filistin toprağıdır

  12 İlâç toplatılacak

  Pakistan için 186 milyon 240 bin TL toplandı

  Kurtulmuş, Fatih Erbakan’a cevap verdi

  Türkiye, helâl ürünler sektöründe lider olsun

  ‘’Devrimci Karargâh"ta 13 tutuklama

  Havai fişek dükkânında patlama korkuttu

  Yıldırımlar, 5 ayrı noktada orman yangını çıkardı

  TİM, ihracat rakamlarını Muş'ta açıklayacak

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.