Görüş |
Dün Bediüzzaman Ankara’da, TBMM’de idi
1978 yılında ortaokulu bitirdiğimde ilk kez eski Meclise gittim. Yanımda hiçbir büyüğüm olmadığı için çok heyecanlanmıştım. Duvarlardaki birinci meclis üyelerinin resim ve isimlerini görünce hiç yabancılık çekmemiştim. Sanki Mardin’de, Hakkâri’de, Kars’ta, Edirne’de, İstanbul’da, Saruhan’da, Karaköse’de, Dersim’de, Yozgat’ta, Diyarıbekir’de gördüğüm insanlara çok benziyorlardı. Hem isimleri, unvanları, hem de giysileri ile… Dün, benzer bir heyecanı gene hissettim. “Zamanın garibi” o farklı kıyafeti ile Ankara’da idi. Hem de “Bu sarık bu başla çıkar” dediği kıyafetle. Meclise de uğradı, 88 yıl önce neşredip milletvekillerine dağıttığı ve Kâzım Karabekir’in M. Kemal’e okuduğu “on maddelik beyannâme”yi bugün söylemiş gibi hayal meyal gördüm. Her bir maddesi çok önemli mânâları ihtivâ eden beyannâmenin bir bölümünde şöyle diyordu meselâ: “Râbian: Bu millet-i İslâmın cemaatleri, çendan bir cemaat namazsız kalsa, fâsık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ, umum şarkta, umum memurlara dair en evvel sordukları suâl bu imiş: ‘Acaba namaz kılıyor mu?’ derler. Namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir. Bir zaman, Beytüşşebab aşâirinde isyan vardı. Ben gittim, sordum: ‘Sebep nedir?’ Dediler ki: ‘Kaymakamımız namaz kılmıyordu, rakı içiyordu. Öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?’ Bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkıya idiler. “Hâmisen: Enbiyanın ekseri Şarkta ve hükemanın ağlebi Garpta gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki, Şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir, akıl ve felsefe değil. Şarkı intibaha getirdiniz; fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa, sa’yiniz ya hebâen gider, veya muvakkat, sathî kalır...” (Devamı için bakınız: Mesnevî-i Nûriye, s. 85, Y.A.N.) Bu beyannâmeden sonra namaz kılmayan bazı mebuslar bile namaza başladı. Evet, 1922 yılında bunları söyledi. Dün de aynısı oldu. Ankara’ya “Bediüzzaman Tırı” geldi. Seksen sekiz yıl önceki nutkunu hiç değişiklik yapmadan söyledi. O zaman Ankara’dan Van’a gitmişti. Bu sefer, Çorum, Sungurlu, Samsun, Trabzon, Erzurum, Kağızman, Iğdır, Ağrı Dağı, Doğubeyazıt ve Ağrı’ya uğrayarak Van’a gidecek. Vanlılardan alacağı selâmı Tatvan’a, Bitlis’e, Batman’a, Bismil’e, Diyarıbekir’e, Çınar’a, Mardin’e, Kızıltepe’ye, Viranşehir’e, Şanlıurfa’ya, Birecik’e, Gaziantep’e, Kahramanmaraş’a, Adana’ya ve Kayseri’ye getirecek. Oradan da Nevşehir üzeri İç Anadolu’yu dolaştıktan sonra Konya’da Mevlânâ’yı ziyaret edecek ve Burdur üzeri Risâle-i Nur’un ilk yazılmaya başladığı Barla’ya uğrayıp, Ege’yi dolaşarak İstanbul’da turunu noktalayacak. Seksen sekiz yıl önce görmeye yaşımızın yetmediği Bediüzzaman’ı; 2010 yılında Ankara’da görmek, hem mânâlı, hem de çok güzeldi. “Bediüzzaman Tırı”nın Ankara’ya gelişinde emeği geçen herkes, mükemmel bir teşekkürü hak etti… Başarı ve sağlık dileklerimle...
ŞERİF GÜNDÜZ |
26.09.2010 |