Kültür-Sanat |
Ziya Nur Aksun vefat etti |
“HUKUK Fakültesinden Ziya Nur” imzasıyla yazdığı ve Risâle-i Nur’a dahil edilen bir yazısıyla tanıdığımız, dün sabah 8.00 civarında vefat etti. Aksun’un cenazesi, Karacaahmet’teki Şakirin Camii’nde ikindi namazından sonra kılınarak, Karacaahmet’teki aile mezarlığında defnedildi. Bilge tarihçi olarak bilinen Ziya Nur Aksun, evinde rahatsızlanması sonucu kaldırıldığı Çapa Hastanesi’nde bir haftadır yatıyordu. Özellikle doğru ve cesur tarih yorumlarıyla tanınan, meşhur Marmara Kıraathanesi’ne devam eden aydınlara öncülük ve ağabeylik eden Ziya Nur Aksun’un Aksun’un yayımlanmış kitapları arasında Osmanlı Tarihi, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekâtı, İslâm Tarihi 1-2-3, Darbe Kurbanı Abdülaziz Han, II. Abdülhamid Han, Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi de bulunuyor.
KİMDİR? ZİYA Nur, 29 Mayıs 1930 tarihinde Konya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde yaptı. Orta öğreniminden sonra kaydını yaptırdığı Ankara Hukuk Fakültesi’nden 1955 yılında mezun oldu. Hukuk fakültesi mezunu olmakla birlikte mesaisini daha çok Osmanlı ve İslâm tarihini öğrenmeye ayırdı. Bu alanda önemli bir birikime sahip oldu. Günlük siyasi olayları irdeler ve eleştirirken söz konusu birikimini kullandı. Yazılarını tarihi muhakeme içinde ortaya koydu. Ziya Nur’un hukuk fakültesindeki öğrenciliği sırasında Bediüzzaman ve eserleri hakkında bilgi sahibi olduğu ve yakından takip ettiği bilinmektedir. Hatta, Konya’da lise öğrenciliği sırasında Risâle-i Nur’u tanıdığı ve istifade ettiği nakledilmektedir. Eserlerin neşri konusunda da, öğrenciliği sırasında önemli bir gayretin içine girdiği ve çalıştığı görülmüştür. “Bediüzzaman Kimdir?” sorusunu cevaplayıp “Hukuk Fakültesinden Ziya Nur” imzasıyla yazdığı ve Risâle-i Nur’a dahil edilen bir yazısından bu neticeyi çıkarmak da mümkündür. Risâle-i Nur’da ismi, bu yazısı vesilesiyle zikredilmiştir. Bediüzzaman ve yaptığı iman hizmeti hakkında Ziya Nur şu ifadeleri kullanmıştır: “Bediüzzaman, mâhut ve mühlik uçurumlarla dolu olan içtimaî seyrimizi, mânevî değerler bakımından bir nûr-ı imânî ve ziyâ-yı irşâdî ile taht-ı emniyete almaya çabalayan ve bu hususta bilmenin, kendi kendini idare etmek; bilmemenin, körü körüne idare olunmak hakikatine vücut vereceğini halk kitleleri arasında temessül ettiren insandır. Bediüzzaman, ahlâkî kıymetler ve millî hasletlerin pozitif ilimlerle muvazi olarak kat-ı mesafe edemediğini, bu mânâ ve şekil muvacehesinde yetişen çöl kadar kuru ve boş ruhlarla bulanmış gençliğin, istikbalde milletimizin rüyet ufkunda bir kara belâ olacağı hakikat-i kat’iyesini gözlere sokan ve çare-i halâsı da gösteren kimsedir. Bediüzzaman, şark ve garp arasındaki azîm mufarakatın, şahsiyet mefhumunun daralma ve genişlemesinden neş’et ettiğini gören ve asrın maymun taklitçiliğine varan şahsiyetsizliği önünde şahsiyet mefhumunun ilâhî yüksekliğini gönüllerin mihrak noktasında sembolleştirmeye tevessül eden âlimdir. Bediüzzaman, hür adamların, hür memleketinin ilâhî kuruluş felsefesini, akıllara ve gönüllere nakşeden din adamıdır. Bu necip millet, Bediüzzaman gibi nefsindeki menfaat putunu deviren insanların hizmetine çok, ama çok muhtaçtır.” (Tarihçe-i Hayat, 1994, s. 552) |
07.09.2010 |