İştirâk-ı a’mâl-i uhrevîye sırrı |
ÜSTADIN RAMAZANLARI
KUDSî nur hizmetinin meslek ve meşrebi içinde ‘iştirak-i amâl-i uhreviye’ düsturu oldukça ehemmiyetli bir yer tutar. Kur’ân hizmetine dair bu zamanda önemli bir istinad noktası da teşkil eden bu sırlı hususiyetin, ihlâs ve sadakat şartıyla, Nur Talebelerine ne derece yüksek manevî kazanımlar kazandırdığını Ramazan-ı Şerif bağlamında aziz Üstad’ın yazdığı şu manidar mektuptan anlamaktayız: “Ramazan-ı Şerif hem âlem-i İslâm için, hem Risâle-i Nur şakirtleri için gayet ehemmiyetli, pek çok kıymetlidir. Risâle-i Nur şakirtlerinin iştirâk-i âmâl-i uhrevîye düstur-u esasiyeleri sırrınca, herbirisinin kazandığı miktar, herbir kardeşlerine aynı miktar defter-i âmâline geçmesi, o düsturun ve rahmet-i İlâhiyenin muktezası olmak haysiyetiyle, Risâle-i Nur dairesine sıdk ve ihlâsla girenlerin kazançları pek azim ve küllîdir. Herbiri, binler hisse alır. İnşaallah, emval-i dünyevîyenin iştirâki gibi inkısam ve tecezzî etmeden, herbirisine, aynı amel defterine geçmesi, bir adamın getirdiği bir lâmba, binler aynaların herbirisine aynı lâmba inkısam etmeden girmesi gibidir. Demek, Risâle-i Nur’un sadık şakirtlerinden birisi leyle-i Kadr’in hakikatini ve Ramazan’ın yüksek mertebesini kazansa, umum hakikî sadık şakirtler sahip ve hissedar olmak, vüs’at-i rahmet-i İlâhiyeden çok kuvvetli ümitvârız.” (Kastamonu Lâhikası, s. 65)
MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ |
30.08.2010 |