Röportaj |
|
‘Bediüzzaman’ın İslâm’a hizmeti örnek alınmalıdır’ |
İstanbul Büyük Çekmece müftüsü Mehmet Narin, 2010 Kur’ân yılını değerlendirdi. Çağımız çocuklarına Kur’ân’ı Kerim öğretirken, görsel metodlar kullanılması gerektiğini söyleyen Narin, Kur’ân’ın mesajını anlamak için de görsel san'atlara başvurulması gerektiği görüşünde…“Risâle-i Nur Külliyatı, her kitaplıkta bulunması lâzım” diyen Büyük Çekmece Müftüsü, Risâle-i Nurların rasgele mesajlar olmadığını ifade ederek, “Külliyattaki bilgiler okundukça anlaşılır ki; bir yerden gelmiştir, orada dillenmiştir ve satırlara dökülmüştür…” dedi.
Bu yıl Kur'ân yılı olarak seçildi. Burada amaçlanan nedir? Kur'ân yılı ile amaçlanan Kur’ân'ı ön plana çıkartarak toplumun dikkatini Kur’ân-ı Kerim’e çekmektir. Bizim dinimiz Kur’ân merkezli bir dindir. Onu getiren de Peygamber Efendimizdir (asm). Bu yıl münasebetiyle toplumumuza Kur’ân’ı korkulan bir kitap değil de anlaşılabilir bir kaynak olarak sunabilirsek ve Peygamber’imizi daha iyi tanıtabilirsek belki amacına ulaşabiliriz.
Peki, bu yıl nasıl değerlendirilmeli? Neler yapılmalı? Kur’ân bilgi demektir. Bugün yeryüzünde ön plana çıkan da bilgidir. Fabrika alım satımının ötesinde bilgi alınıp satılıyor. Bilgi büyük bir güçtür. Kur'ân-ı Kerim o bilgi gücüyle cehalet ve karanlığı yırttı. Kur’ân yılı münasebetiyle camilerde Kur’ân kurslarında farklı etkinlikler oluyor. Bunlar tabiî ki yeterli değil. Daha da yaygınlaştırmak gerekir.
Kur’ân yılında ne gibi faaliyetler oluyor? Türkiye’nin çeşitli yerlerinde konferanslar oluyor. Büyük Çekmece’ye Marmara İlahiyat’tan akademisyenler getirdik, insanları bilgilendirdik. Fakat yeterli değil. Kur’ân için hiç birşey yeterli değildir. Daha çok olması lâzım. Kafa kafaya verip yeni şeyler projeler üretmemiz lâzım. Çocuklara, gençlere, yaşlılara, kadınlara nasıl ulaşabiliriz, televizyonu nasıl kullanabiliriz bu yolda yeni materyallerle nasıl alâkayı bu yöne çekebiliriz oturup düşünmemiz lâzım. Bu mânâda Kur’ân’daki kıssalardan da hareketle farklı şeyler yapmak gerekiyor.
Gençler için ne gibi metotlar kullanarak Kur’ân sevdirilir? Bu asır insanı seyreden insandır, görmek isteyen insandır. Görmek isteyene Kur’ân’ın o cephesini göstermemiz gerekir. Örneğin Hz. Yusuf kıssası görsel bir kıssadır. Ashab-ı Kehf aynı şekildedir. Çocuklarımıza anlatımla değil de görsel ögelerle ulaşabiliriz. Kur’ân-ı Kerim’de bu mânâda çok malzeme var, hadis-i şeriflerde birçok kesit var. Bu yılda bunu ön plana çıkartmak gerekir. Mağaradaki üç arkadaş gibi Hadis-i Şeriflerde, Kur’ân-ı Kerimde geçmiş ümmetlerle ilgili kısa film olabilecek bir sürü malzeme var. Medya aracılığıyla, CD’lerle, yeni kitle iletişim araçlarıyla gençlere bunları aktarmak gerek. Konsepti değiştirmek lâzım. Eskiden konferansta konuşanı herkes dinliyordu; ama artık böyle yürümüyor. Onun yerine daha farklı yaklaşımlar bulmalıyız. Artık her şey değişti, hiçbir şey eskisi gibi değil. Farklı bir formatta vermediğiniz zaman, kendi çocuğunuz bile interneti bırakıp sizi dinlemez.
Çocuklarımız daha ziyade seyrederek bir şey öğrenmek istiyorlar. Peygamber Efendimizde abdest almayı, namaz kılmayı Hz. Cebrail’den görerek öğrenmiş. Bizde çocuklarımıza ancak bu şekilde öğretebiliriz. Büyük zatların yanında durarak, onların yaşantılarını izleyerek, küçük büyükten nasıl etkilenir? Onu okuyarak değil görerek öğrenmek lâzım. Bu tarafa daha ağırlık vermek gerekir. Kur’ân yılı bu yöndeki gelişmelere bir adım olacaktır, tahmin ediyorum. Bunu yakalamamız gerekir; çünkü bu yönde çok boşluk vardır. Medyaya da bu noktada önemli vazifeler düşüyor. Cami cemaatine, imamına, müftüsüne her sorumlu insana büyük görevler düşüyor. Kur’ân’a hizmette kim gayret gösterirse Kur’ân da ona karşılığını verir. Kur'ân'ın karşılığı hem dünya, hem ahirettir.
Kur’ân’ı anlamak için sadece meal okumak yeterli midir? Anlamaya mealle başlanılır zaten. Ama meali okudukça yalnızca bunun bize kâfi gelmediğini anlarız. Kur’ân'ın meali Kur’ân’a hizmet eder, bütün dillere çevrilmesi lâzımdır, ama sadece meal olmaz. Arkasından tefsirlerle, dini terminolojiyle desteklenmesi gerekir. İslâm tarihini bilmeden, Asr-ı Saadet dönemini, Mekke Medine kültürünü iyi kavramadan da Kur’ân'ı anlamak mümkün değildir. Bunlar hep birbirini destekler. Sıradan bir insan Kur’ân-ı Kerim’i merak ettiği zaman her halde Kadir Beyzavi’yi açmaz, anlamaz zaten. İlk eline aldığı meal olur. Zamanla meal yetmeyecektir, ama kelimelerin mânâlarını öğrenecektir, bir üstadın yanında diz çökecektir, yavaş yavaş talebe olmak isteyecektir. Bütün bilgiler çırak ve usta ilişkisiyle olur. İyi bir usta bulduğu zaman onun rahlesinde olgunlaşılır. Futbol iyi bir antrenörle, beraber iyi bir ustayla gelişir. Tüm bunlarla emek sarf ederek Kur’ân’a eğilirse güzel sonuçlar olur. Başka bir kitap bir eğilime bir karşılık verirken Kur’ân feyiz ve bereketiyle bire bin karşılık verir. İnsanın yüzünde, hayatında her tarafında bir canlılık ve güzellik oluşur. Her okuyuşta ilk okuyuştaki diriliği tazeliği devam eder. Zaman eskir, dünya yaşlanır, fakat Kur’ân hep gençleşir.
Kur’ân’ı anlama konusunda tavsiye edebileceğiniz kaynaklar hangileridir?
Cumhuriyet dönemindeki Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsiri fevkalâde güzeldir. Kur’ân tefsirleri tercüme edilmiştir. Muhammed Sabuni’nin Safvetü’t-Tefasir gibi. Diyanet İşleri Başkalığı’nın hazırlamış olduğu tefsir çalışmaları vardır. Daha da ileride çalışmalar olacaktır. Nasıl ki matematiği anlayabilmek için matematiğin terminolojisini iyi bilmemiz gerekir, onun gibi Kur’ân'ın da bir dili vardır. Kur’ân'ı anlayabilmek için Kur’ân kavramlarını Kur’ân dilini bilmemiz lâzım.
Çağımızın tefsiri Risâle-i Nur size ne ifade ediyor? Bediüzzaman Said Nursî son dönem ilim adamlarımızdandır. Kur’ân tefsiri olan Risâle-i Nur, geçmişte de, bugün de yarın da hararetle okunan ve okunacak olan kitaplardandır. Risâle-i Nurlar her kütüphanede olması gereken eserlerdir. Onun da bir dili vardır. Açıp baktığınızda hemen okuyup anlayayım diyemezsiniz. Emek isteyen, okudukça açılan, gün geçtikçe anlaşılır hale gelen bir eserdir. İyice okuduğumuz zaman anlarız ki; gönüle akmış bilgiler rasgele bilgiler değildir. Bir yerden gelmiştir, orada dillenmiştir, satırlara dökülmüştür… Bugüne kadar da gelmiştir. Çeşitli dünya dillerine tercüme edilen Risâleleri her gün insanlar evlerinde, meclislerde okumaktadır. Üstadın İslâma hizmet konusundaki gayreti örnek alınmalıdır. İslâm dünyasında son devir dinî hareketler zikredildiği zaman akla ilk gelen isim; Bediüzzaman’dır. Kimsenin kusur bulamadığı, eleştiremediği bir zattır. Zaten ne diyebilirler ki ne yapmıştır? Çok mal toplamıştır deseler, dünyalık hiçbir şey toplamamıştır. Zevk-ü sefası yoktur. İslâm dünyası için faydadan başka bir şey yapmamıştır.
Ama ilim adamları her daim sıkıntı çekmiştir. Yani bu yol böyle bir yoldur. O geleneği devam ettirenler, baştan rahata değil zora talip olmuşlardır. Yazlığım olsun, kışlığım olsun, pantolonum ütülü olsun, karnım tok olsun düşünceleri bizim dünyevî meşgalelerimizdir. Onlar farklı insanlardır. “Ümmetimin âlimleri Beni İsrail’in peygamberleri gibidir” hadisinde Peygamberimizin dediği gibi, her asır diliminde Cenâb-ı Allah bir kişiyle bir bölgede veya birkaç kişiyle birkaç bölgede İslâmiyeti hurafelerden, bidatlardan silkeler. Eski tazeliğine âlimlerin eliyle ulaştırır.
ELİF NUR KURTOĞLU |
24.08.2010 |