Sinirlerimiz ne söylüyor? |
SİNİRLERİMİZ vücudumuzun telefon ve elektrik kabloları gibidir. Bütün azalarımıza yerleştirilen sinirler; dokunma, hissetme, işitme, görme, koklama, lezzet alma gibi daha birçok isteğimizin yerine getirilmesine sebep olmaktadır. Düşünün sinirlerimiz olmasaydı acı ve tatlıyı hissedemezdik. Parmaklarımızla dokunduğumuz şeyleri anlayamazdık. Kulaklarımız işitmez ve gözlerimiz görmezdi. Kaslarımız çalışmazdı. Vücudumuz bir robottan farksız olurdu. Sinirlerimiz olmasa kızamazdık, gülemezdik, ağlayamazdık, yürüyemezdik ve koşamazdık. Vücudumuzun bütün sinirleri beynimizin altındaki omurilik soğanı dediğimiz merkeze bağlıdır. Bütün hareketler bu merkezden idare edilmektedir. Sinirlerin yorulması, zedelenmesi veya yaşlılık sebebiyle etkisiz kalması halinde daha önce rahatlıkla ve kolaylıkla yapabildiğimiz hareketleri yapmakta aciz kalabiliriz. Sinirlerimiz bizim istek ve irademizin dışında hareket etmektedir. Bir ömür boyu rahat ve kolaylıkla elimizi hareket ettirebiliyorsak, ayaklarımızla yürüyebiliyorsak, başımızı sağa sola çevirebiliyorsak, dilimizi, çenemizi, gözlerimizi hareket ettirebiliyorsak bunlar hep Allah’ın sinirlerimizi sağlam olarak yaratmasındandır. Saydığımız ve sayamadığımız daha nice hareketlerimizi yapmamıza sebep olan bu sistemi vücudumuza yerleştiren Cenâb-ı Allah’ı hatırlayıp onun huzurunda muhabbetle şükrümüzü eda edebiliyor muyuz? Yoksa bu kadar azalarımızın hareket etmesini sağlayan ve bizleri nimetleriyle kuşatan Rabbimizin varlığından habersiz mi yaşıyoruz? Bu en kıymetli ve birçok işleri yapmamıza sebep olan sinir sistemimizi korumak için şunlara dikkat etmeliyiz: Sigara, alkol ve uyuşturuculardan uzak durmalıyız. Aşırı zorlanmalardan korunmalıyız. Strese sebep olan çeşitli üzüntü ve sıkıntılardan kaçınmalıyız. İnsanların en ufak bir iyiliğine karşı teşekkür ediyoruz. Bu gibi kimseleri methediyoruz. Peki, bizleri rahmet ve merhametiyle kuşatan Yüce Rabbimize daha çok teşekkür edip onu hatırlayıp onu övmemiz gerekmez mi? Ne mutlu Rabbine gereği gibi şükredip onu övenlere…
MEHMET ERBAŞ |
16.08.2010 |