Zalimlerden değil, Allah’tan korkmalı |
BİR ÂYET, BİR YORUM “Sakın zalimlerden korkmayın, Benden korkun ki size olan nimetimi tamamlayayım. Umulur ki doğru yolu bulursunuz.” (Bakara: 2/150)
MÜ’MİNLERİN zalimlerin zulümlerine maruz kalma ihtimâlleri vardır. Öyle zalimler vardır ki, sizin Allah’tan, Hz. Muhammed’den uzaklaşmanızı isterler. Dini bırakmanızı, ehl-i dünya olmanızı arzu ederler. Ve sizi tehdit de ederler. “Eğer bizim çizgimize gelmezsen, seni işten atarız, seni sileriz, seni aramızdan uzaklaştırırız, seni yalnızlığa mahkûm ederiz, seni batırırız, seni iflas ettiririz vs...” derler. Korkutmaya çalışırlar. Allah’ın azabından çekinmeyen bir kimse, bu tür zalimlerin tehditlerinden korkar ve kendisinden istenilen dinî rüşvetleri verir. Namazı bırakır, içki içmeye başlar. Bunları yapmaya başladıkça da zalim güruh onun dünyevî olarak makamını yükseltmeye başlar. Sonra eşine baskı yapar, onu tesettürden uzaklaştırır. Eğlencelere, eşiyle birlikte gitmeye başlar. Yavaş yavaş haya perdesi yırtılır. Günümüzde özellikle ülkemizde bu tür baskılar yaşanmaktadır. Allah Kur’ân’da bu tür zalimlerinin tuzaklarına düşmememizi, onlardan korkmamamızı istiyor. İnsan Allah’ın emirlerini, dinini, Kur’ân’ını tercih ettiği takdirde geçici olarak dünyevî bir sıkıntı çekmiş olsa bile, ebedî mutluluk onu bekliyor. Diğer taraftan, rızkı kendisine bir patronun, bir kurumun değil Allah’ın gönderdiğinin, O’nun Rezzak olduğunun şuuruna varan bir insan zalimlerin tehditlerine hiç önem vermez. Allah’ın bir kapıyı kapatıp yüzlerce kapıyı açacağını düşünür. Rızkını başka bir yerde arar. Bu duruş dik bir duruştur. Kimseye kötülük yapmadan, şahsımıza yapılan haksızlıkları meşrû çerçeve içinde düzeltemediğimiz takdirde Allah’a havale etmemiz gerekir. İşte Müslüman inançları, dâvâsı, idealleri konusunda değişken olmayan bir insandır. Mü’min bir kimse tehditlere aldırmadan istikametli yoluna devam ettiği takdirde, Allah nimetini o kişi üzerinde tamamlayacağını vaad ediyor. Allah bu tür insanların dünyevi olarak da önlerini açtığı gibi, ebedî hayatta da ebedî saadetlere nâil ederek nimetin en mükemmellerine kavuşturacaktır. Çünkü en büyük nimet, cennete ve Cemalullah’a kavuşmaktır. Hz. Muhammed (asm) “Temamünni’meh, duhulülcenneh” buyurmaktadır. Yani, “Nimetin tamam olması cennete girmektir.” O halde Allah rızasını esas maksat yapan insana Cenâb-ı Hak bu nimetleri lutfedeceğini vadediyor. Hz. Ali (ra) Efendimiz, “temamün ni’me, el mevtü alelislâm.” Yani “Nimetin tamamlanması İslâm üzere ölmektir” buyurmuştur.. Zaten İslâm üzere ölmek de ebedî nimetlere kavuşmanın başlangıcıdır. Nimetin tamamlanması ifadesi, bu dünyadaki sağlık, sıhhat gibi Allah tarafından hibe edilen, salih amel, güzel ahlâk gibi insanın iradesiyle çalışarak elde ettiği nimetlerin eksik olduğunu gösteriyor. Bu nimetlerin tamamlanması iman üzere ölüp Cennette Allah’ın lütuflarına mazhar olmakla olacaktır. Allah’ım, Sen bizleri zalimlerden değil, Senin azabından korkan ve Senin rahmetine koşan insanlardan eyle. Sen bizlere iman üzere ölmeyi nasip ederek ve ebedî cenneti vererek nimetini tamamladığın insanlardan eyle. Âmin.
BİR HADİS, BİR YORUM “Allah katında amellerin en sevimlisi dili muhafaza etmektir.” (Camiüssağir, I, s. 82)
Eline, diline ve beline sahip olmak PEYGAMBERİMİZ (asm) bu hadis-i şeriflerinde dilimize sahip olmayı tavsiye ediyor. Bizim atalarımızın da, bu ve benzeri hadis-i şeriflerden beslenen, “Eline, diline, beline sahip ol” gibi anlamlı sözleri vardır. Bu hadis-i şerifin elbette bir çok hikmeti vardır. Bunlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Dilini korumak isteyen bir insan, o et parçasıyla asla yalan söyleyemez. Hazret-i Peygamberimizin (asm) bir başka hadislerinde beyan buyurdukları gibi ya hayır söyler, ya da susar. Yalana tenezzül etmez. Yalana dilini alıştırmaz. Hepimizin buna dikkat etmesi gerekir. Özellikle bazı esnaflarımızda yalan söylemek bir alışkanlık haline gelmiş. Hatta yalanlarını yeminle pekiştirip günahlarını ikiye, üçe katlayanlar da bulunuyor. Bu Allah tarafından sevilen bir davranış değil, buğzedilen bir davranıştır, nefret edilen bir ameldir. Zaten Allah’ın nefret ettiği kişilerden insanlar da nefret eder. Er geç söylenen yalanlar ortaya çıkar. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Dili muhafaza etmenin ikinci yolu da gıybet etmemektir. Gıybet Kur’ân-ı Kerim’de ölü kardeşin etini yemek olarak nitelendiriliyor. Dili muhafaza etmenin bir başka yolu da fitne ve fesada sebep olucu sözler söylememektir. Söz taşımamaktır. İnsanların arasını bozmamaktır. İnsan diliyle kötülüğü de yayabilir, iyiliği de yayabilir. Müslümana yakışan iyiliği yaymaktır. Hakkı söylemektir. O halde ağzımızdan çıkanı kulağımızın duyması lâzım. Söz söylemeden evvel bizimdir, ama söyledikten sonra bize ait değildir. Atalarımız “Dilim dilim etti beni dilim” demişlerdir. Yani dilini tutamayan kimse her zaman büyük sıkıntılarla karşı karşıya gelir. Son olarak Peygamberimizin (asm) şu hadis-i şeriflerini sizlerle paylaşmak istiyorum: “İki dudağı ile tenasül uzvuna sahip olanın cennete gireceğine ben kefil olurum.” Allah bize her iki uzvumuzu da muhafaza etmekte yardımcı olsun. Âmin.
YRD. DOÇ. DR. ATİLLA YARGICI |
16.08.2010 |