Yurt Haber |
Bursa mezunları Uludağ’da buluştu |
BURSA mezunları bu yıl da Uludağ’da buluştu. Bursa çevresi ve Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden aileleriyle birlikte Uludağ’a gelen Bursa mezunları, buluşup hasret giderdi. 1976 yılından beri her yıl yapılan ve gelenekselleşen piknikte, uzun süredir görüşme imkânı bulamayan arkadaşlar, hatıralarını anlatarak geçmiş günlerini yad ettiler. Pikniğe iştirak eden mezunlar, böyle organizasyonların tesanüdü arttırdığını ve oldukça faydalı olduğunu ifade ettiler. Sabah saatlerinde belirlenen yerde toplanmaya başlayan mezunlar ilk önce ortak noktaları olan Risâle-i Nur okudular. Gazetemiz yazarlarından Sebahattin Yaşar ve Yasemin Yaşar’ın erkek ve hanımlara ayrı ayrı okuduğu bölümler pür dikkat dinlendi. Mezunlar pikniğine gelen mehter takımı da dinleyicilere mini bir konser verdi. Yenişehir Belediyesi mehter takımı, söylediği marşlarla katılımcılara güzel anlar yaşattı. Uludağ’a; Hollanda’dan, Kastamonu’dan, Ankara’dan, Urfa’dan gelen mezunlar, duygularını aktararak hatıralarını paylaştılar. Bediüzzaman’ın talebelerinden Ali Çakmak da pikniğe katılanlar arasındaydı. Çakmak, Son Şahitlerde de geçen, Risâle-i Nurla tanışmasının hikâyesini şöyle anlattı: 1947-48 seneleri… Askerden yeni gelmiştim. Tavşanlı’da kapımızın önünde, mahallemizin sakinlerinden Hacı Mustafa namıyla emekli bir öğretmen bana elindeki kitabı uzatarak ‘Hafızım, hafızım. Şu kitabı oku!’ dedi. Kitaba baktım, Osmanlıca ve matbu bir kitap… Fakat ne kapağı var, ne ismi var… Kimin, ne kitabı olduğu belli değil. Aldım… Ben de kitap hastasıyım… Şöyle ki: ‘Ben çok fakir bir aileden gelen bir babanın 1923 senesinde dünyaya gelen oğluyum. Babam, beni okula vermedi. Kendisi rahatsız, hasta ve benim yardımıma ihtiyacı olan bir baba… Beni küçük yaşımdan itibaren yanında çalıştırmakla beraber, yine o yaşlarda bana Kur’ân-ı Kerimi okuttu, öğretti ve camiye gitmeye alıştırdı. O zamanlarda camide 50 yaşın altında kimse görmek mümkün değildi. Sadece ihtiyarlar kalmıştı. Böyle olunca bütün Tavşanlı’nın ihtiyarları, her gördükleri yerde bana hürmet ederlerdi, namaz kılıyorum diye… 4-5 yaşlarındayken hatim indirdiğimi hayalen hatırlıyorum. Babam beni mektebe vermediği halde, ben kendi kendime okumayı öğrendim. Kitap okuyordum sürekli… Kitabın hastasıydım adeta. Çöp tenekelerinden toplayarak okuyordum.’ Ve ben emekli öğretmen olan Hacı Mustafa’nın verdiği kitabı aldım. Okumaya başladım. Fakat anlamıyorum bir türlü. Anlamamakla birlikte elimden de bırakamıyorum. Sonuna kadar bitirdim ve başka bir arkadaşımın yanına gittim. Terziydi. O çalışırken ona da okudum. Kitabı emanet olarak verdiği için, iade etmek üzere gittim. ‘Hacı Abi, kitabı okudum, teşekkür ederim’ dediğimde bana tebessüm ederek ‘Senin olsun’ dedi. O an bağrıma bastım kitabı… Sonra anladık ki o kitap “Âyetü’l Kübrâ” imiş. Bu şekilde biz onu bulmadan, o bizi buldu, Elhamdülillah… “ Katılımın yoğun olduğu aile pikniğinde, dağıtılan yemekler yendi, özlemle yudumlanan çayların ardından tekrar buluşmak üzere söz alarak Uludağ’dan ayrıldılar. |
ELİF NUR KURTOĞLU / BURSA 06.07.2010 |