Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
Herkes, hayır olarak ne işlemiş, kötülük olarak ne işlemişse, kıyamet gününde hepsini önünde hazır bulur.
Âl-i İmran: 30 |
06.07.2010 |
Açık saçıklık, neslin zaafiyetine sebeptir Malûmdur ki, kesret-i nesil, herkesçe matluptur. Hiçbir millet ve hükümet yoktur ki, kesret-i tenâsüle taraftar olmasın. Hattâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: “İzdivaç ediniz, çoğalınız. Ben kıyamette sizin kesretinizle iftihar edeceğim.” Malûmdur ki, kesret-i nesil, herkesçe matluptur. Hiçbir millet ve hükümet yoktur ki, kesret-i tenâsüle taraftar olmasın. Hattâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: “İzdivaç ediniz, çoğalınız. Ben kıyamette sizin kesretinizle iftihar edeceğim.” Halbuki tesettürün ref’i, izdivacı teksir etmeyip çok azaltıyor. Çünkü, en serseri ve asrî bir genç dahi refika-i hayatını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır, belki de fuhşa sülûk eder. Kadın öyle değil; o derece kocasını inhisar altına alamaz. Çünkü kadının-aile hayatında müdir-i dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan-en esaslı hasleti sadakattir, emniyettir. Açık saçıklık ise, bu sadakati kırar, kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azâbı çektirir. Hattâ erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehâvet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakate zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir, kötü haslet sayılırlar. Fakat kocasının vazifesi, ona hazinedarlık ve sadakat değil, belki himâyet ve merhamet ve hürmettir. Onun için, o erkek inhisar altına alınmaz, başka kadınları da nikâh edebilir. Memleketimiz Avrupa’ya kıyas edilmez. Çünkü orada, düello gibi çok şiddetli vasıtalarla, açık saçıklık içinde namus bir derece muhafaza edilir. İzzet-i nefis sahibi birisinin karısına pis nazarla bakan, boynuna kefenini takar, sonra bakar. Hem memâlik-i bâride olan Avrupa’daki tabiatlar, o memleket gibi bârid ve câmiddirler. Bu Asya, yani âlem-i İslâm kıtası, ona nispeten memâlik-i harredir. Malûmdur ki, muhitin, insanın ahlâkı üzerinde tesiri vardır. O bârid memlekette, soğuk insanlarda hevesât-ı hayvâniyeyi tahrik etmek ve iştahı açmak için açık saçıklık belki çok sû-i istimâlâta ve isrâfâta medar olmaz. Fakat seriütteessür ve hassas olan memâlik-i harredeki insanların hevesât-ı nefsâniyesini mütemadiyen tehyiç edecek açık saçıklık, elbette çok sû-i istimâlâta ve isrâfâta ve neslin zaafiyetine ve sukut-u kuvvete sebeptir. Bir ayda veya yirmi günde ihtiyac-ı fıtrîye mukabil, her birkaç günde kendini bir israfa mecbur zanneder. O vakit, her ayda on beş gün kadar hayız gibi arızalar münasebetiyle kadından tecennüb etmeye mecbur olduğundan, nefsine mağlûp ise fuhşiyata da meyleder. Şehirliler, köylülere, bedevîlere bakıp tesettürü kaldıramaz. Çünkü köylerde, bedevîlerde, derd-i maişet meşgalesiyle ve bedenen çalışmak ve yorulmak münasebetiyle, hem şehirlilere nispeten nazar-ı dikkati az celb eden, mâsûme işçi ve bir derece kaba kadınların kısmen açık olmaları, hevesât-ı nefsâniyeyi tehyice medar olmadığı gibi, serseri ve işsiz adamlar az bulunduğundan, şehirdeki mefâsidin onda biri onlarda bulunmaz. Öyle ise onlara kıyas edilmez.
(Lem’alar, s. 200, 24. Lem’a, Y.A.N.)
LÜGATÇE:
Kesret-i nesil: Neslin çoğalması. Asrî: Zamâne. İzdivaç: Evlilik. Sülûk: Bir yolu takip etme. İnhisar: Yalnız bir şeye ait kılma; tekelleşme. Müdir-i dahilî: İç işlerini idare eden. Sehâvet: El açıklığı, cömertlik. Ahlâk-ı seyyie: Kötü ahlâk. Memâlik-i bâride: Soğuk memleketler. Memâlik-i harre: Sıcak memleketler. Mütemadiyen: Sürekli, devamlı. Tehyiç: Heyecanlandırma. Sukut-u kuvvet: Kuvvetden düşme. Tecennüb: Uzaklaşmak, uzak dürmek. Mefâsid: Bozgunculuklar. |
06.07.2010 |
Van Mevlidi’nden hatırda kalanlar
Uzun zamandır umumî mevlitlere katılmayı ihmal etmiştim. Van Mevlidi ilânını görünce, nice zamandır ruh âlemimde bu ihmalden oluşan boşluğu giderme ihtiyacını benliğimde hissediyordum. Hayat arkadaşımın özellikle “Horhor Medresesi” merakı eklenince, Van Mevlidine iştirak etme konusu evde gündemimize oturmuştu. Batman’dan beraber gelmeyi düşündüğümüz nur dostlarının günü birlik seyahat kararları planımızı değiştirmeyi gerektiriyordu. “Acaba ailece gitmek isteyen vasıta sahibi olabilir mi?” arayışımız da neticesiz kalmıştı. Bir kardeşimizin birkaç gün önceden gitme planı, bizim de böyle gidebileceğimizi tavsiye etmesi, ailece otobüsle gidebileceğimizi hatıra getirdi. Biletimizi almış hareket saatini beklerken, hayat arkadaşım kızı Van’da evli olan bayan komşumuzu mevlide gitme planımızdan haberdar etmişti. Haberdar olduğu her dinî programa katılan bu gayretli komşumuzun yüreği, Bediüzzaman’ın mevlidine katılma arzusu ile çırpınmaya başlamıştı. Bu arzusunu evdekilerle paylaşınca umudu, aldığı “red” cevabıyla kısa süreli hayal kırıklığına dönüşüyor. Ardından kimi çocuklarının yardımıyla mevlide katılma iznine kavuşuyor. Hareket saatinden bir-iki saat önce durumdan haberdar oluyoruz. Bilet aldığımız firmaya ulaşıyor, ama bilet bulamıyoruz. İnayet-i İlâhiye bu mübarek mevlide birlikte gitme arzusu içinde olan bizlerin imdadına koşuyor. Yarım saat geçmeden ilgili firma bizleri arayarak istediğimiz üçüncü biletin hazır olduğu müjdesini veriyor. Bu müjdeyi, samimî, ihlâslı, gayretli komşumuzun kerametine yorumlayarak tebessümle, sürurla seyahatimize başlıyoruz. Üstad Bediüzzaman’ın kaldığı şehirler içinde en çok yaşadığı Van’a, sabahın erken saatlerinde ulaşıyoruz. Van’ı tanıyıp meşhur kahvaltı salonlarını duymayan yoktur her halde. Terminalden çarşıya intikal edince Van’ın bu güzel, bir o kadar da kaliteli geleneğini görmek niyetiyle bir kahvaltı salonuna yöneliyoruz. Gerçekten de anlatıldığı kadar varmış. Gelmeden önce irtibat kurduğum Van’ın fedakâr, vefakâr nur hadimi Şehabettin Bey’i sabahın erken vaktinde rahatsız ediyoruz. Tatlı uykusundan uyanan ağabeyimiz, Bediüzzaman Mevlidi için seferber olan nurun fedakâr gençlerini bize yönlendiriyor. Bu gençler içinde birkaç yıldan beri Batman’da görev yapan genç bir muallimi görünce kısa bir şaşkınlık yaşıyorum. Van mezunu olduğunu, her yıl mevlitten birkaç gün önce yardım niyetiyle geldiğini söyleyince şaşkınlığım takdire dönüşüyor. Genç muallim kardeşimizin refakatiyle Yeni Asya Temsilciliği için kullanılan daireye geçiyoruz. Biraz dinlendikten sonra Van’da nur dostlarımızın yardımıyla başta “Horhor Medresesi” olmak üzere nurun iz bıraktığı mekânları dolaşma düşüncesi hayallerimizi süsledi. Kahvaltı salonunda Üstadın hayatı, Van’daki safahatı konusundaki sohbetimiz, hafızamdaki zaaflarımı açığa çıkarmıştı. Hanımlarımızın saatleri bulan çalışmaları devam ederken, birazdan gezmeyi arzuladığımız mekânlarla ilgili bölümleri gözden geçirme, ardından da yaşadıklarımı ve duygularımı yazarak fiiliyata dökmeye başladım. Öğlen namazını eda ettikten sonra gelen bir başka kardeşimizin refakatinde, bayanlar kalacakları yere, biz de yerimize intikal ediyoruz. Mevlitten hedeflenen Üstadı anma, anlama ile birlikte müfritane irtibatın sağlanması, Türkiye’nin farklı yerlerinden gelenlerin samimiyetle kucaklaşmasının ardından ihtiyaçların karşılanması için Van ekibi büyük bir titizlikle görevini yerine getiriyordu. Nur medresesinin bahçesinde kurulan çadırda hasretli kucaklaşmaları, istifadeli sohbetler takip ediyordu. Uzun zaman sonra böyle bir mevlide katılmanın yabaniliği ile biraz da hayıflanarak bu nuranî, candan tabloları takip ediyorum. Bu arada Yeni Asya Yönetim Kurulu üyeleri Ali Vapurlu, Hamza Kara ve Nejat Eren gelerek sevinçlerimize ve sohbetlerimize katkıda bulunuyorlar. Vanlıların gündeminde vaizin, mevlit ilânını duyururken Bediüzzaman’ın adını anmadan kürsüden yarım yamalak vermesi vardı. Haklı olarak bir hayli kızgındılar. Bunun yanı sıra Van’daki mahalli ve ulusal basında birinci sayfada mevlit ilânlarının verildiğini söylemeleri, yüreğimize su serpiyordu. İlerlemiş yaşına rağmen aramıza katılarak birkaç hatırasını bizimle paylaşan M. Ali Aydoğdu’nun canlı anlatımları dinleyenlere ayrı bir feyiz veriyordu. Özellikle Üstadın, Şeyh Said’in yardım talebine verdiği cevabı heyecanla anlatması sohbet ortamında ayrı bir şevk ve heyecana medar olmuştu. Van, bir başka dikkat ve heyecan ile bu mevlide hazırlandıkları her hallerinden belliydi. Mevlide biraz erken gelenlerin, Van’ın muhtelif nuranî mekânları gezme düşüncelerini titizlikle takip ediyor, araç ve rehber temin ederek yardımcı oluyorlardı. Onların gelenlere yardım etme azmi ta Nurs’a kadar uzanmıştı. Doğrusu Van nur dostlarıyla, uzun yıllar aradan sonra benim bu ilk yakın temasım olmuştu. Hakikaten beklenenin çok üstünde bir performanstı bu. Bu gayretler, Van Mevlidini eski haşmetine kısa zamanda kavuşturacağını ümit ediyoruz. Üç kişilik biz Batman ekibine, aracıyla birlikte bir kardeşimiz vazifelendirilmişti. Önce Van Kalesine yöneliyoruz. Kalenin etrafını dolaşırken rehberimizin anlattıklarına dikkat kesiliyoruz. Bu arada neden buraya “Horhor” dendiğini, kale duvarının dibinden çıkan suyun çıkış sesine kulağımızı verince anlıyoruz. Üstadın, üst mağaradan alt mağaraya düşünce “dâvâm” dediği mekânı bir başka hayretle izliyoruz. Böylece, Bediüzzaman’ın bu ve benzeri hayat safhaları zihnimizde resm-i geçit yapıyor. Bu arada Üstadın buradaki asıl medresesinin kalenin güneyinde eski Van gibi yerle bir olan alanda yer aldığını öğreniyoruz. Medrese alanını ziyaret ederek Üstadın talebelerine verdiği dersleri ve silâhlı eğitimi zihnimizde canlandırmaya çalışıyoruz. Zaman zaman hayat arkadaşımın dikkatli soruları, yeni şeyler öğrenmemizi, ya da bilgilerimizin netleşmesini sağlıyordu. Erek Dağına çıkma arzumuz, kalenin başına çıkmamıza zaman bırakmamıştı. Kalenin etrafından dolaşarak kalenin güneyindeki eski şehri harabeleri içindeki yarı yıkılmış minareleri görmek ve Üstadın bu manzarayı kaleden seyrederken ağlamasını hatırlamak bizleri hüzünlendirmişti. Bu arada Van’da ilk mevlidin, Hz. Üstad’la beş kere görüşme bahtiyarlığına mazhar olan Selahattin Akyıl Ağabeyin gayretiyle 1968 yılında okunduğunu ve biraz kesintili de olsa günümüze kadar devam ettiğini öğreniyoruz. İlerlemiş yaşına rağmen aramıza katılan Akyıl Ağabeyin, Risâle-i Nur hizmetlerindeki fedakârlıklarını, birçok hizmet merkezine katkılarını duymak, bizlerdeki takdir hislerini daha da arttırıyordu. Akyıl Ağabeye sıhhatli bir hayat vermesi ve nice hizmetler nasip etmesi duası gönüllerimizden arş-ı âlâya yükseliyordu. Nur müellifinin yıllarca kaldığı Tahir Paşa konağının harabelerinin önünden geçerek Erek Dağına doğru yol alıyoruz. Rehberimize, neden Nur Talebelerinin Üstadla ilgili mekânlara sahip çıkmadıklarını, restore etmediklerini soruyoruz. Hem Horhor Medresesini de içine alan kale ve civarının hem de Tahir Paşa Konağının sit alanı ilân edildiklerinden bir şey yapılamadığını öğreniyoruz. Ehl-i himmet kardeşlerimizin defalarca yaptıkları başvurular ve bu konudaki çabalar sonuçsuz kalmış. Ancak Van’daki nur kahramanları konuyu ısrarla takip etmeye devam ettiklerini, kanunî engellerin aşılabilmesi halinde adı geçen mekânları restore edeceklerini rehberimizden duymak bizleri sevindiriyordu. Van’a geldiğimizden beri birkaç defa mevlidin okunacağı Yukarı Norşin Camii önünden tekrar geçiyoruz. “Neden Van’da daha büyük camiler varken bu küçücük camide mevlit okunuyor?” sorusu zihnimi kurcalıyordu. Üstadın, iki yıl boyunca buradaki medresede talebelerine ders verdiğini ve burada kaldığını öğrenince zihnimdeki soru işaretleri kaybolmuştu. Gerçekten Bediüzzaman’ın hatıralarını yaşatma azmindeki Vanlılar gibi nur mirasçıları, yakın zamanda bu caminin yıkımıyla bir hicranı daha yaşayacaklar. Yukarı Norşin Camii yanında yapılmakta olan yeni camiin bitmesi halinde eski cami yıkılacak, alanı yeni camiye terk edilecek. Van’ın nur kahramanları, bunu önleme çalışmalarına devam ediyor. Devamlı müftülüğü ziyaret ediyor, buranın yaşatılması gerektiğini hatırlatıyorlar. Umarız yakın zamanda bu çabalar dikkate alınır. Erek Dağındayız. Orada Üstadın ikamet ettiği eski kilise kalıntılarını, Barla’daki Çam ağacı gibi yüksek dallarında yerini yaparak kaldığı ağaçları görüyoruz. Ancak uzaktan seyretmekle iktifa ediyoruz. Buralarda rahatlıkla gezebileceğimiz ayakkabılarımızı giymediğimize hayıflanıyoruz. Zernebad Suyundan içiyor ve teberrüken abdest alıyorum. Bu arada Üstadın yıllar boyunca Erek Dağı’ndan Norşin Camii’ne yürüyerek gelip Cuma namazlarını eda ettiği rehberimiz tarafından vurgulanıyor. Şehre dönerken Çavuş Ali kabrini ziyaret ediyoruz. Çavuş Ali, Ruslarla yapılan savaşta Üstadla birlikte esir düşüyor, esir kampında beraber kalıyorlar. Esaretten kurtulduktan sonra Üstada talebeliği devam ediyor. Vefat edince Çoravanis Köyüne defnediliyor. Bunları dinlerken, Bediüzzaman’ın gönüllü alay komutanı olarak talebeleriyle Ruslarla kahramanca savaşması, İşarat’ü-l İ’caz’ı telif etmesi, esir düşmesi, esarette Rus komutana karşı idamı pahasına izzet-i imaniyeyi muhafaza etmesi ve harika bir surette esaretten kurtulması gibi safhalar zihnimizde tekrar tekrar canlanıyor. Şehirdeki nur mekânlarımıza dönüyoruz. Sürekli gelenlerle içinde bulunduğumuz misafir gurubu artıyor. Vanlılar buna çoktan hazır. Her gelen kafile mevcutlara ayrı bir şevk ve heyecan veriyor. Akşam yemeği ve namazından sonra nur mekânı avlusunda kurulan çadıra sığmıyoruz. Getirilen sandalyelere oturarak Ali Vapurlu Ağabeyin “küçücük” dersini dinlemeye başlıyoruz. Dersin ilerleyen bölümlerde Vapurlu Ağabey, “Her tarikatın bir virdi var, acaba Nur Talebelerinin virdi nedir?” sorusunu sormuştu. Bu soru, gözü uykulu benim gibi birçok insanın dikkatini toplamasına sebep oldu. Soruya dinleyenlerden birkaç cümle alan Vapurlu, ilgili bahsi okuyarak cevap vermesi hepimiz için istifadeye medar oldu. Evet, nur sevdalıları olarak virdimiz, sünnet-i seniyyeye ittiba, namazı tadil-i erkân ile kılma, namaz sonundaki tesbihatı yapma, içtinab-ı kebair olmalıydı. Bunlara, evlerimizi çoluk çocuğumuzla okuyacağımız derslerle küçücük dershane-i nuriyeye dönüştürmemizi ilâve etmeliydik. Bunları duymak, kendi âlemimde nefis muhasebesi yapmama sebep oluyordu. Bu manadaki vazifemi lâyıkıyla yapmamanın mahcubiyeti benliğimi sarmıştı. Artık mevlit bir yandan okunurken bir yandan da Türkiye’nin her tarafından gelen nurani dostların muhabbetle kucaklaşmalarının gönüllerimizde meydana getirdiği tarifi imkânsız hazzı ve süruru yaşıyoruz. Rabbimizden, bu manzaraları yaşamamıza vesile olan başta Üstadımız ve talebelerine rahmetler diliyoruz. Hususan büyük bir fedakârlıkla bu mevlidin icrasında vazife alan Van’ın gönüllü nur kahramanlarına tebrikimizi, istikamet üzere nuranî hizmetlerine devam duâlarımızı iletiyoruz. Mevlide katılan herkesin, kazasız belâsız hizmet mahalline dönmesi duâsı ile…
BURHAN ZENGİN [email protected] |
06.07.2010 |