BİR ÂYET, BİR YORUM |
Fasıkların nitelikleri - Yrd. Doç. Dr. Atİlla YARGICI “Onlar öyle fasıklardır ki, Allah’a verdikleri sözden dönerler, Allah’ın, ziyaret edilip hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten hüsrana uğrayanlardır.” (Bakara:2/27)
Bu âyet, fasıkların, yani Allah’a itaat çizgisinden çıkanların niteliklerini bizlere bildiriyor. Bunlardan birisi, Allah’la yaptıkları misakı bozmalarıdır. Her insan, Hazret-i Âdem'in sülbünde iken, ya da ruhlar âleminde iken Allah’ın, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna karşılık, “Belâ” yani, “Evet” diye cevap vermiştir. Hepimiz bu sözü Allah’a verdik. Yani Allah’ı tanıyacak bir fıtratta yaratıldık. Ama insan, Allah’ın verdiği aklı, kalbi fıtratına uygun bir şekilde kullanmadığı için bu sözün, bu ahdin gereğini yerine getirmiyor ve fasık oluyor. Her insanın İslâm fıtratı üzerine yaratıldığını ifade eden hadisler de buna işaret ediyor. İnsan fıtraten temizdir ve Allah’ı tanıyacak, ona ibadet edecek bir yetenektedir. Fakat ailenin, çevrenin etkisiyle insanın bu fıtratı değişikliğe uğruyor. İnsan kendi fıtratını zamanla bozabiliyor. Âyetin bu kısmı, insanın Allah’la olan münasebetlerinde bir kopmanın yaşandığını gösteriyor. Ve bu insanın hüsrana uğramasının sebeplerinden birisidir. Ki hüsran da insanın Allah’ın rahmetine nail olamaması demektir. İnançsız bir insan Allah’ın rahmetine nail olamaz. İkinci olarak fasıklar, sılay-ı rahmi kesen kimselerdir. Aileleriyle, yakınlarıyla alâkayı kesmek fasıklık alâmeti olarak bildiriliyor. Burada da insanın sılay-ı rahmi kesmekle, aileye ait görevlerini ihmal ettiği anlatılıyor. Böyle bir kişi sadece kendi keyfini, lezzetini, eğlencesini düşünen bir insandır. Başta anne-babası olmak üzere yakınlarının durumlarıyla hiç ilgilenmeyen bir kimsedir. Toplumun çekirdeğini aile oluşturuyor. Bu çekirdek çürütülürse, toplum da çürür. Bu yüzden mü'min insan, sılay-ı rahmi kesmemelidir. Diğer taraftan bu fasıkların üçüncü bir özelliği, yeryüzünde bozgunculuk yapmalarıdır. Bunlar kendileri zehirlenen ve başkalarını da bu zehirle zehirlemek isteyen kimseler gibidir. Fesat çıkarmaktan, fitne çıkarmaktan zevk alan, bunu kendilerine bir meslek edinen kimselerdir. Bunlar insanlara haksızlık ve zulüm yaparak, ahlâksızlığı yayarak, sadece kendi şahsî menfaatlerini düşünüp toplumun menfaatlerini hiçe sayan, toplumda huzursuzluk, anarşi, kargaşa, terör çıkaran kimselerdir. Bu özellikler, kâfirlerde ve münafıklarda bulunur. Ama Allah’a inandığı halde imanı yüzeysel olan, yani taklit seviyesinde olan, imanı ameline, davranışına tesir etmeyen mü’minler de bulunabilir. Herkes kendisini Kur’ân’ın bu ölçüsüne vurmalıdır. İmansızsa imana gelmek için çaba göstermelidir. Mü'min olduğu halde Allah’la, akrabalarıyla bağını koparmış ve toplumda bozgunculuk yapıyorsa, yine hüsrana uğrayan insanlardan olur. Bu yüzden her zaman insan "Benim Allah’la, akrabalarımla ve toplumla alâkam, münasebetim ne seviyede?" diye kendisini sorguya çekmeli, murakabe etmelidir. Kâmil insan olmak ancak böyle bir davranışla mümkündür. Allah’ın rahmetine erişmek ancak böyle mümkündür. |
16.09.2009 |