BEHLÜL DÂNÂ VE HARUN REŞİD |
Taht ve hesap - HAYREDDİN EKMEN Behlül Dânâ Hazretleri, halîfe Hârûn Reşîd’in yanına zaman zaman gelip gittiği için saray muhâfızları kendisini tanıyorlardı. Bunun için her zaman rahatça saraya girebiliyordu. Yine bir gün saraya, halîfeyi ziyarete gitti. Halife makamında yoktu. Hârûn Reşîd’in taht odası boştu. Behlül, beklerken biraz istirahat etmek için çıkıp tahta oturuverdi. Biraz sonra onu tahta yayılmış vaziyette gören yeni bir muhâfız, hiddetle Behlül’ün üzerine yürüdü: “Seni edepsiz, haddini bilmez seni! Halîfenin tahtına nasıl oturursun?” diyerek onu kamçılamaya başladı. Asker vazifeye yeni başladığı için Behlül’ü tanımıyordu. Ancak, her kırbaç vuruşunda Behlül: “Vah Hârûn Reşîd! Vah Hârûn Reşîd!” diyordu. O esnâda halîfe geldi ve manzara karşısında donup kaldı. Hemen muhâfızı durdurdu: “Bırak onu! Ne istiyorsun bu garipten? Onu tanımadın mı? O Behlül’dür!” Muhâfız, bilmeyerek Behlül’e vurduğu için özürler dileyerek uzaklaştı. Başbaşa kalınca Hârûn Reşîd, Behlül’ün gönlünü almaya çalıştı: “Ey Behlül! Senden özür diliyorum. Muhâfız yeni başladığı için seni tanıyamadı.” Sonra merak ettiği bir şeyi sordu: “Yalnız içeri girdiğimde muhâfız seni kırbaçlarken, sen her kıbaçta ‘Vah Hârûn Reşîd! Vah Hârûn Reşîd!’ diyordun. Bu sözlerle neyi kastediyordun?” “Ben yediğim kırbaçlar için değil, sana acıdığım için ağlıyordum!” “Tamam da dayağı yiyen sendin. Niye kendine acımıyorsun da bana acıyorsun?” “Ey Hârûn! Ben burada tahtını boş bulup bir an oturdum. Bu kadar kırbaç yedim. Sen ise senelerdir bu tahtın üzerinde oturuyorsun. Senin hâlin ne olur diye düşündüm. Bunun hesâbını nasıl vereceksin? Bunun için ‘Vah Hârûn Reşîd!’ dedim.” Hârûn Reşîd, oturduğu tahtın mesuliyetini bütün ağırlığıyla hissetti. Behlül’den nasihat istedi: “Azîz kardeşim! Peki ne yapmam lâzım? Beni bu azaptan kurtaracak bir nasihatin yok mu?” Behlül şu nasihatte bulundu: “Mâdem ki bu yükün altına girdin. Zulme meyletme! Zâlime yardım etme! Haddini aşma! Adâlet üzere ol. Böylece tahtında otur.” |
15.09.2009 |