BİR ÂYET, BİR YORUM |
Münafıklık ve alâmetleri - Yrd. Doç. Dr. Atİlla YARGICI “İnsanlardan bir kısmı, sadecece dilleriyle ‘Biz Allah’a ve ahiret gününe inandık’ derler. Halbuki onlar mü’min değillerdir.” (Bakara, 2/8.)
Bu âyet, nifaktan, münafıklıktan bahsediyor. Türkçemizde nifak, münafıklık ikiyüzlülük olarak biliniyor. Nifakın asıl anlamı, iyi yönünü göstermek, kötü yönünü gizlemektir. Nifak hem inançla hem de amelle, dinin pratiği ile ilgili konularda olabilir. İnançla ilgili nifak küfürdür, küfürden daha dehşetlidir. Dinin pratiği konusundaki nifak da en büyük günahlardandır. (İbn-i Kesir, Ebu’l-Feda İsmail, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim. Darü İbn-i Kesir, Dımaşk, 1994, I, 64) İnançla ilgili nifak şöyle ortaya çıkar: Gerçekten Allah’a inanmayan, Müslüman olmayan bir kimse, Müslüman olduğunu, peygambere, ahiret gününe inandığını söyleyerek maddi menfaat elde etmeye çalışır. Bu özellikle Müslümanların devlet idaresinde meydana gelir. İslamın Medine döneminde ganimet gibi Müslümanların elde ettikleri bazı menfaatlerden istifade etmek isteyen inançsız kimseler, kendilerini Müslüman gibi göstermeye çalışmışlardır. Peygamber Efendimiz (asm) münafıkların kimler olduğunu bildiği halde, onlara olumsuz bir davranışta bulunmamıştır. Çünkü dışarıdan bakanlar, işin iç yüzünü bilmediklerinden “Hz. Muhammed (asm) kendi arkadaşlarına kötü davranıyor” gibi olumsuz bir izlenim edinebilirlerdi. İnsanlar münafıklıkla itham edilemez. Çünkü insanların kalplerini açıp bakmak mümkün değildir. Kalplerde olanı da ancak Allah bilir. Dinî pratikleri yapmada nifak da en büyük günahlardandır. Böyle bir kişi bilhassa menfaat umduğu ve dindar olarak bildiği kişilerin yanında namaz kılar. Böylece kendisinin de ne kadar dindar ve güvenilir olduğunu göstermek ister. Yalnız başına kaldığında ise namazını kılmaz. Bakara Sûresi dokuzunca âyette, bu tip insanların Allah’ı kandırdığını zannettikleri, ama onların asla Allah’ı kandırmadıkları, sadece bu yaptıklarıyla kendilerini kandırdıkları ifade edilir. Evet, münafık insan, nifakıyla belki insanları kandırabilir, bundan bir menfaat de elde edebilir. Ama asla Allah’ı kandıramaz. Bunlar ancak kendilerini kandırmış olur. Çünkü Allah, bunların samimiyet derecelerini bildiği için onlara, niyetlerine göre muamele edecektir. Fakat biz, bir insanın münafık olup olmadığını belirleyemeyiz. Burada bizim toplumda inanç ve dinin pratikleri konusunda münafık aramak gibi bir yükümlülüğümüz yok. Aynayı kendimize tutmamız gerekir. “Acaba ben gerçekten Allah’a inanıyor muyum, yoksa öyle mi gözüküyorum? İbadetlerimi Allah rızası için mi yapıyorum, yoksa başka amaçlar da işin içine giriyor mu?” diye kendi niyetimizi sorgulamamız gerekir. Başkasının niyetini okumak bizim işimiz değil. Peygamber Efendimiz (asm), savaşta öldürüleceğini gören bir kimsenin şehadet kelimesi getirerek Müslüman olmasına rağmen öldürülmesini tasvip etmemiş ve onu öldüren kişinin kendisini savunmaya kalkışması üzerine, “Onun kalbini yarıp da baktın mı?” diye sormuştur. O halde bu âyetler, başkasını damgalamak için değil, kendimizi tahlil etmemiz ve içimizde Kur’ân’ın ifadesiyle böyle hastalıklıklar varsa bundan vazgeçmemiz içindir. Bir hadis-i şerifte bildirilen münafıklardaki şu üç özelliğin bizde bulunup bulunmadığına dikkat etmek gerekir: “İza haddese kezibe, iza va’ade halefe, ize’tümine hâne) Bu hadiste üç özellik sıralanıyor: Verdiği sözde durmamak, yalan söylemek ve emanete hıyanet etmek. Allah bizi hem inanç, hem de amel nifakından muhafaza etsin. |
08.09.2009 |