Pakistan’da her Ramazan yaklaşırken özlem, hüzün insanın içine doluyor. Ramazan’da insan arkadaşlarla olan toplu iftarları, Ramazan coşkusunu, mukabeleler, teravih namazlarını ve davul seslerini özlüyor. Ve Ramazanın bütün güzelliği ile yaşandığı o memleketi, Türkiye’yi...
Şükür ki Müslüman bir ülkedeyiz, ezan sesiyle iftarımızı açıyoruz.
İnsan Ramazan'da daha iyi anlıyor buradaki evi barkı olmayan, sokaklarda yatan, yiyecek ekmeğini çöplerden toplayan insanların halini.
Evet Rabbim bize Ramazan'ı hediye vermiş. Hem nefsimizi terbiye etmek, hem fukaranın hâlini anlamak, hem de ahiretimizi daha iyi kazanmak için... İşte fırsat!
Biz Müslümanlar olarak şahsî ibadetimizin yanında etrafımıza da göz atmalıyız. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisini biraz daha düşünmeliyiz. Pakistan’da Ramazan’ın gelişi sosyal hayatta hemen kendini belli ediyor. Ramazan ayı dışında geç açılan alış veriş merkezleri, iş yerleri, okullar daha erken başlıyor. Ve bu şenlik öğlene kadar devam ediyor.
Öğleden sonra hayat ruhânî bir sessizliğe bürünüyor. Ve herkes evine çekiliyor, Ramazan'ın mânevî güzelliğinden daha fazla istifade edebilmek için ailece Kur’ân okuyor, tesbih çekiyor, sohbet ediyor.
Ve adeta Ramazan’ın o güzel nurânî havasını bozmamak için insanlar seyre çekiliyor.
Her yerde olduğu gibi hanımlar daha fazla Rabbinin nimetini göstermek ve aileyi şükre dâvet etmek için sofraları güzelce süslüyor.
Pakistan'da iftar hurma, su, samusa ve hafif meyve salatasıyla açılıyor. İnsanlar atalete sürüklenmemek için hafif bir yemekle iftarı geçiriyor.
Akşam namazı eda edildikten sonra teravih namazı hazırlığı başlıyor. Hanımlar evlerinde, erkekler camilerde namazlarını eda ediyorlar.
Güzel olan şu ki, her camide teravih namazı hatimle kılınıyor. Pakistan’ın her köşesinde tıklım tıklım cemaatle ve hatimle kılınan teravih namazlarında, Peygamberimizin (asm) Hz. Cebrail ile yaptığı hatim merasimi adeta canlandırılıyor. Kur’ân okumada buradaki insanların acemiliği olmuyor ve daha hızlı Kur’ân okuyorlar. Çünkü Urduca dili Arap harflerine yakın olduğundan ve her çocuk daha 4 yaşındayken Kur’ân öğrenmeye başladığından, Kur’ân okuma düzeyi çok yüksek.
Evimizin yanındaki camide dünyanın en uzun ve tek sıra halinde elle yazılmış rulo halindeki Kur’ân-ı Kerim’ini görme şerefine de nail olduk.
Biz burada çok şeyin özlemini çekiyoruz, çünkü kültür ve alışkanlıklar farklı.
Türkiye’deki pide kuyrukları gibi burada da samusa (hamurun içerisine baharatlı, patatesli, yağda kızaran börek) kuyrukları oluyor.
Zaten sıcak ve samimî olan aile bağları, Ramazan’da iftarlarla biraz daha renkleniyor ve canlanıyor. Burada fukaraya yardımı da aşikâr görebiliyoruz.
Biz gurbetçiler de alışageldiğimiz alışkanlıklarımızı arıyor ve özlüyoruz. Arkadaşlarla yaptığımız tatlı sohbetleri, iftarları, hanımlar ve çocuklarla dolu camileri...
Ama şükrediyoruz ki, Müslüman bir ülkedeyiz. Ezan sesiyle iftarımızı açıyoruz ve teravihlerde ve sabah namazlarında evimizin içi Kur’ân sadasıyla çınlıyor. Gördüğümüz her insana ilk sözümüz Rabbimizin selâmıyla başlıyor.
İnsanların birbirine olan saygısına da şahit oluyoruz. Bir Hristiyanın çekinerek bir kapalı alanın arkasına saklanıp utana-sıkıla bir şeyler yediğine şahit oluyoruz. Ramazan'da bütün lokantalar kapalı, dışarıda yemek yiyen, sigara içeni görmek imkânsız gibi. Farklı dinden insanların yaşadığı bir memlekette, sömürge yaşamış bir milletin Kur’ân’a bağlılığının bu kadar yüksek olması bizleri mutlu ediyor.
Biz de annelerimizin mıhlamalarını, belişlerini, baklavalarını ve en önemlisi ekmeğini özlüyoruz. Artık iki yıldan sonra buranın ekmeğini ve yemeğini de öğrendik. Trabzon’u, Bursa’yı, İnegöl’ü ve candan insanlarımızı ve anne, babamızı ve kardeşten öte kardeşlerimizi de çok özledik.
Hepinizin Ramazan'ını tebrik ediyor ve duâlarınızda bizleri de hatırlamanızı istiyoruz.
Selâm ve duâyla....
|