Özürlü bir demokrasi bizimki.
Ayıplı bir demokrasi.
Bazı açılardan da gülünç!
Rejimin taşlarını yerli yerine oturtmak istiyorsak, sivil-asker ilişkileri demokrasilerde neyse, bizde de öyle olmak zorunda.
Bu böyle gitmez çünkü.
Bunun değişmesi için sivilin kararlı olması, askerin de siville işbirliği içinde gereğini yapması lazım.
Komutanların konuşmalarını dinlerken kısa notlar alıyorum. Geçen yıllara göre belki biraz daha dengeli, daha yumuşak, dozu düşük, Orgeneral Başbuğ’un konuşmasındaki bazı doğrular dikkat çekici ama... İçerik olarak fazla bir değişiklik yok.
Malum kırmızı çizgiler yine...
Bir kere komutanlar her şeyden önce ‘siyasetin daniskası‘nı yapıyorlar. Bu konuda hiçbir şey umurlarında değil.
Komutanlar sanki devlet içinde devlet gibi, belki daha doğrusu bir siyasal parti gibi hareket eden bir kurumun liderleriymiş gibi kürsüye çıkmışlar, yakın gelecek vizyonunu özetliyorlar.
Bizim askerde bu var.
Ama demokrasilerde bu yok!
Komutanların konuşmalarında olan, ancak demokrasilerde olmayan başka şeyler de dikkatimi çekiyor.
Üniter devlet üzerinde konuşuyorlar. Onların gözünde tabu olan bir konu bu.
Oysa böyle bir tabu olamaz.
İsteyen üniter devleti de tartışır demokrasilerde, örneğin federasyon fikrini de savunabilir. Bu yüzden kimse de onu vatan haini veya iç düşman ilan edemez.
Bunun gibi Fransa da üniter devlet. Fakat, bu ‘üniter devlet’in okullarında Fransızca’nın dışındaki bazı diller de seçimlik ders olarak okutulur; bazı azınlık dillerinde eğitim de mümkündür.
Türkiye’de de olabilir bunlar.
İsteyen de savunabilir.
Geçelim bir başka konuya.
Laiklik anlayışı örneğin.
Üniversitelerde türban yasağının kaldırılması, öyle anlaşılıyor ki, komutanların demokrasi lügatında yazmıyor.
Oysa laiklik anlayışı tek değil. Kiminin anlayışı otoriter, kimininki liberal... Bunların hepsine de demokrasi çerçevesinde yer var.
Komutanlar eğer gerçekten demokrasi diyorlarsa, bazı başka alanlarda da ‘kırmızı çizgileri’ni gözden geçirmeleri gerekir.
‘Ulusal birlik’, ‘ulusal değerler’ demokrasilerde ne demektir? ‘Farklılık’ların ulus-devlet içindeki, AB’nin ulus-üstü yapılarındaki yerleri nelerdir?
Komutanlar eğer içtenlikle demokrasi diyorlarsa, bütün bu açılardan kendi kafalarında mevcut bazı ‘ezberleri’ de mutlaka değiştirmeleri gerekiyor.
Kıbrıs sorunuydu, AB yasaları ve terördü, bu alanlarda da eleştirilecek çok şey dikkatimi çekiyor konuşmalarda.
Demokrasi diyor komutanlar da...
AB yolu diyor komutanlar da...
Ama öyle diyorlar ki, derken öylesine ‘kırmızı çizgiler’ çekiyor, öylesine önkoşullar öne sürüyorlar ki, ortada ne demokrasi kalıyor, ne de AB yolu...
Komutanları dinlerken, tatilde okuduğum düşündürücü bir kitaptan bir cümle aklıma takılıyor:
“Atatürk zamanında tek bir çatlak ses yoktu; herkes onun izindeydi.”(*)
* Esra Özyürek, Modernlik Nostaljisi, Kemalizm, Laiklik ve Gündelik Hayatta Siyaset, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2008, s.72.
Milliyet, 2.9.2008
|