AKP, krizlerle geçen 2007–2008 döneminde, herhalde en çok AB projesini ikinci plana atmış olmaktan pişmanlık duymuştur.
Hatırlayacaksınız, 2007 Temmuz seçimleri öncesinde, AB’ye uyum yasaları, özellikle 301’inci madde rafa kaldırılmış ve adeta “AB” lafı yasaklanmıştı. AKP’nin korkusu, özellikle MHP ve CHP’nin milliyetçilik bayrağı açarak seçimlerde oy çalmalarıydı. Bundan dolayı AB’yi unutturma yolunu seçti.
En büyük hatası da bu oldu.
(...)
Neresinden bakılırsa bakılsın, AKP iktidarının, gerilim yaşamadan bu ülkeyi yönetebilmesi ve Anayasa değişikliği yapıp, normal sürecinde genel seçimlere gidebilmesinin en önemli teminatı, AB projesidir.
(...)
AB kriterleri, bundan böyle AKP’nin niyetlerini göstermesi açısından da çok önem kazanıyor. AKP, Avrupa projesine öncelik verdiği oranda, hem içeride, hem de dışarıda oluşan kuşku ve kaygılar azalacak. Türkiye’nin Laik-Demokratik rejimi daha sağlam temeller üzerinde yükselecek ve bu parti, liberal çevrelerde kaybettiği prestijine yeniden kavuşabilecektir.
Bütün bunların gerçekleşebilmesi için, AKP iktidarının 2003-2004 döneminde olduğu gibi AB projesini canlandırması gerekiyor. Ancak, “canlandırmak” Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın sık sık tekrarladığı “herşey yolunda, görüşmeler devam ediyor” şeklindeki demeçleriyle sınırlı kalmamalı.
Babacan ve Başbakan aynı görüşteler. Onlara sorarsanız, çalışmalar büyük bir hızla sürüyor. Her şey beklendiği gibi gelişiyor. Ortada hiçbir sorun yok.
Oysa gerçekler hiç de öyle değil.
AB Komisyonu, bir çok müzakere başlığında görüşmelerin başlatılabilmesi için açılış kriterleri saptadı. Bu kriterleri yerine getirebilmek için çok sayıda yasa ve yönetmelik değişikliği gerekiyor.
Oysa Ankara oralı değil. Somut adım atılmıyor. Bürokrasi, yukarıdan gelecek sinyalleri bekliyor. Ulusal Program taslağının hazır olduğu açıklanıyor. Ancak Hükümet’in taslaktaki birçok maddeyi benimsemediği ve sulandıracağı şimdiden biliniyor.
İşte, değişmesi gereken de bu yaklaşımdır.
Demeç vermek yerine, harekete geçmek gerekmektedir.
Türkiye, AB konusunda artık laf değil, adım atılmasını beklemektedir.
Posta, 2.9.2008
|