Tarımın ve dolayısıyla uygarlığın Ortadoğu coğrafyasında başlamasına şaşırmamalı. Ne de olsa bereketli topraklar. Hatta öyle yerleri var ki, tohum atmak bile yetiyor ürün almak için. Fakat ne yazık ki, en fazla ekilen, ekilmekten vazgeçilse bile her taşın altından kendi kendine çıkan habis bir ur gibi yayılan bir tohum var ki, bütün coğrafyayı iyi, güzel ve insani olandan kopartıp, çoraklaştırıyor, çöle çeviriyor: Nefret tohumu.
Nefret tohumu ekimine bahane bulmak mümkün, tarihsel ya da dinsel nedenler, politikacıların oyunları, emperyalistlerin marifeti, bölgede gözü olanların kışkırtmaları falan filan. Ama benim aklım yine de, bir insanın tanımadığı başka bir insana bilerek isteyerek zarar vermesini, onu yerinden yurdundan etmek için olağanüstü çabaya girişmesini ve bunu da meşru görmesini bir türlü almıyor.
Geçenlerde, İsrail ordusundan üst düzey bir yetkili, Filistinlilere karşı kışkırtıcı eylemler yapan yerleşimcilerin hizaya sokulması gerektiğine dair bir şeyler söylemiş. Günaydın İsrail Ordusu!
İsrail, 1967’de Batı Şeria ve Gazze’yi işgal ettikten sonra, bir avuç dindar Yahudi, El Halil’e gidip yerleşti. Elbette, Yahudilerin de, kendileri için kutsal saydıkları yerleri ziyaret hakkı var. Ama başkasının toprağına el koymak, kendi evinde yaşamak için direnenleri yıldırmaya çalışmak başka bir şey. Başlangıçta yerleşimcilerle ne yapacağını bilemeyen İsrail hükümetleri, neredeyse her isteyene işgal ettiği topraklarda yaşama izni vermeye başladı. Burası su kaynaklarına yakın, yerleşim kurulsun; burası stratejik nokta, yerleşelim; burası dinimiz açısından kutsal, taşınıverelim. İzin vermek yetmedi, teşvik edildi yerleşimler, vergiler az, kiralar ucuz. İsrail’e yeni bir hayata başlamak için gelen Yahudiler -özellikle de eski Sovyetlerden- bu çalınmış topraklara evler yaptı. Tabii ki silah taşıma ve kullanma izinleri de vardı. Yerleşimciler, yalnızca topraklarını genişletmek isteyen İsrail’in uç beyliği olmaktan çıkıp, araba hırsızlığından uyuşturucuya kadar yasadışı işlere bulaşan ama nedense bir türlü cezalandırılmayan para-militer örgütler haline döndü. Filistinlilere yönelik katliamlar yapıyorlar, onlara ait tarlaları, zeytin ağaçlarını yakıyorlar.
Yerleşimciler çok çocuklu aileler. Başkasının malını çalıp da üstüne oturmaya çalıştığınızda, elbette dirençle karşılaşırsınız. Etrafı dikenli tellerle çevrilmiş, askerlerin koruduğu, herkesin silahlı gezdiği yerlerde doğan ve büyüyen, yapılan hırsızlığı meşrulaştırmak için sürekli Filistinlilerin insan bile olmadığı propagandası ile büyüyen bu çocuklar, kendilerine ‘bayır çocuğu’ adını takıp içlerine özenle ekilen nefret tohumunu yeşerttiler.
Ama artık öyle bir noktaya geldi ki iş, İsrail ordusu bile şikâyete başladı. ABD yönetiminin, ‘artık bu yerleşimcileriniz de fazla olmuyor mu’ tavrı da eklenince, şimdi göstermelik bir hımhımlama başladı İsrail yönetiminde.
Ancak yine de İsrail’in kendi siyasi partileri de olan, şiddetin tadına bir kez baktıkları için duramayan yerleşimcileri gerçekten de netlemek ya da işledikleri suçlara ceza vermek gibi bir arzusu olduğunu sanmıyorum. Yoksa sayıları neredeyse yarım milyona yaklaşan yerleşimcileri daha da arttırmak için planlar yapmazdı. Bütün dünya, barışın önündeki en büyük engellerden biri olarak gördüğü yerleşimlerin genişlemesinin durdurulması için çağrılar yaparken yeni yerleşim birimleri açmazdı. İsrail daha dün Ürdün vadisindeki bir yerleşim birimini genişleteceğini duyurdu dünyanın gözünün içine baka baka.
İsrail, Batı Şeria’yı kendi topraklarına katmanın yolu olarak yerleşimlerin sayısını artırabilir, bunun Filistinlileri kaçırtmak için iyi bir yöntem olduğunu düşünebilir ama işleri dönülmez bir noktaya götürdüğünün farkında mı? Filistinli topraklarına yerleşmiş İsrailli sayısı arttığında, Filistinlilerin nüfusu arttıkça, Filistinlilerin ve İsraillilerin coğrafi sınır ayrımları ortadan kalktıkça, İsrail bir gün kendisini iki milletli tek devletli bir yapıda bulabilir. Aslında barış için en iyi çözüm belki de bu ama bu da bir Yahudi Devleti olarak İsrail’in sonu demek. Çünkü nefret, eninde sonunda içine yerleştiği toprağı da kurutur, onu ekeni de bitirir.
Radikal, 26.7.2008
|