GENELKURMAY, cuma akşamı yayımladığı 6 maddelik bir bildiriyle bazı tepki ve beklentilerini dile getirdi.
Bildiride, Ergenekon soruşturması vesilesiyle “her fırsatta TSK’yı ve mensuplarını olayların içine çekme gayretleri”ni şiddetle eleştiriyor, ordunun sistemli olarak yıpratılmak istendiğini belirtiyordu.
Bu yıpratma gayretlerine karşı, ordu “muhtıra” vermiyor, sadece “gerçek sahibi olan Türk milletinden yasal ve demokratik tepki” göstermesini beklediğini ifade ediyordu.
Bu bildiri, içinden geçmekte olduğumuz çok kritik değişim sürecinin bir yansımasıdır! Sürecin ne kadar kritik olduğunu görmek için, anlık ve olay merkezli değil, “büyük resim” dikkate alınarak değerlendirme yapılmalıdır.
‘BÜYÜK RESİM’
Batı dışı bütün toplumlarda modernleşme hareketleri “yukarıdan aşağı”ya gelişmiş ve buna bilhassa asker ve sivil bürokrasi öncülük etmiştir: Bizde Osmanlı reformları ve Kemalizm, Japonya’da Meiji, Rusya’da Petro ve Lenin hareketi... Hatta Çin’de Sun Yat Sen, Mao ve Deng hareketlerini, Arap dünyasında Baasçılık ve ‘Genç Subaylar’ akımını saymak da mümkün.
Modernleşme buna göre tanımlanmış, buna göre emredici ‘resmi ideoloji’ler oluşturulmuş, bütün yetkiler “yukarı”da toplanmıştır.
Fakat... Huntington’ın daha 1968’de Political Order in Changing Societies adlı tezinde gösterdiği gibi, toplum köylülükten çıkarak, eğitim, piyasa ekonomisi, kentleşme gibi dinamiklerle belli bir gelişme düzeyine ulaştığında artık “aşağıdan yukarı”ya modernleşme dalgaları gelişiyor!
Artık “aşağıdakiler” de yetki ve statü istemeye başlıyor, demokratik talepler artıyor...
Bu çatışkan süreci “merkez-kenar” teorisiyle izah etmek de mümkündür.
Çok ‘kritik’ bir süreçtir! “Yukarıdakiler” ile “aşağıdakiler”in bu yaygın ve derin çatışmalarını kontrol altına almak çok zordur. Bu süreçte iç harp felaketi yaşamış toplumlar az değildir!
Tek çare sağduyu ve itidaldir!
Artık ne ordu “yukarıdan” darbe yapmayı başarabilir ne de çok çeşitli renklerden oluşan “aşağıdakiler”den bir renk topluma ve devlete ‘egemen’ olabilir! İrtica korkusu da bu sebeple boş bir paranoyadır.
ERGENEKON SORUŞTURMASI
Demokrasi artık bir “tercih”ten öteye “olmazsa olmaz” bir zorunluluktur.
Bu kritik dönemde ordunun gerçek bir “milli” kurum olarak Türkiye’nin güvenlik istikrarında yapıcı rolünü yerine getirmesi ancak siyasetten uzak durmakla mümkündür ve ordumuzun eskisine göre siyasetten daha uzak durduğu, modernleşmenin bu yeni aşamasına uyumda Org. Hilmi Özkök döneminin bir dönüm noktası olduğu kesindir.
Bu sürece herkes dikkat etmelidir. Bu kritik geçitte ordu muhatabı belirsiz “tepki” çağrısı yapmamalı, siviller de orduyu tepki göstermeye zorlayacak ölçüsüz ve hasmane tavırlardan mutlaka sakınmalıdır.
Türkiye’nin jeopolitiği, siyasetle yıpranmamış ve siyasi amaçla yıpratılmamış, caydırıcı bir ordu gücünü gerektirmektedir. Ergenekon mu diyorsunuz? Yirmi gün önce şunları yazmıştım: “TSK’yı tümüyle darbeciymiş gibi görmek, göstermek çok yanlıştır. Zaten darbeyi başarısızlığa uğratanlar da komutanlardır! Soruşturmada ismi geçen askeri personeli tasfiye eden de Genelkurmay’dır! Soruşturma için askeri lojmandaki aramayı da görevli askeri personel yapmış, ordu adli soruşturmaya yardımcı olmuştur!”
Milliyet, 21.7.2008
|