"Gerçekten" haber verir 22 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

İyiliklerin en üstünü, kişinin beraber oturup kalktığı kimselere karşı kerim olmasıdır.

Câmiü's-Sağîr, No: 726

22.07.2008


Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz...

Câ-yı teessüf bir hâlet-i içtimaiye ve kalb-i İslâmı ağlatacak müthiş bir maraz-ı hayat-ı içtimaî: “Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dahilî adâvetleri unutmak ve bırakmak” olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi en bedevî kavimler dahi takdir edip yaptıkları hâlde, şu cemaat-i İslâmiyeye hizmet dâvâ edenlere ne olmuş ki, birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz’î adâvetleri unutmayıp düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar? Şu hâl bir sukuttur, bir vahşettir, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hıyanettir.

Medar-i ibret bir hikâye: Bedevî aşiretlerinden Hasenan aşiretinin birbirine düşman iki kabilesi varmış. Birbirinden, belki elli adamdan fazla öldürdükleri hâlde, Sipkan veya Hayderan aşireti gibi bir kabile karşılarına çıktığı vakit, o iki düşman taife, eski adâveti unutup, omuz omuza verip, o haricî aşireti def edinceye kadar dahilî adâveti hatırlarına getirmezlerdi.

İşte, ey mü’minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Herbirisine karşı tesanüd ederek, el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecburken, onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârâne tarafgirlik ve adâvetkârâne inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler, ehl-i dalâlet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehvâl ve mesâibine kadar, birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırsla bakan, belki yetmiş nev'î düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kalen, uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kale-i İslâmiyeyi küçük adâvetlerle ve bahanelerle sarsmak, ne kadar hilâf-ı vicdan ve ne kadar hilâf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl.

Ehâdis-i şerifede gelmiş ki: “Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhâs-ı müdhişe-i muzırraları, İslâmın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-îS beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.”

Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı “Mü’minler ancak kardeştirler” (Hucurat Sûresi, 49:10.) kale-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.

Mektubat, s. 261

22.07.2008


ŞİMDİ LÂHİKA ZAMANI

Bazen haberleşme imkânlarının olmadığı, insanların daha küçük merkezlerde kendi meseleleriyle meşgul oldukları zamanlarda yaşamayı arzuluyorum.

Zira o zamanlarda günümüzdeki kadar kuşatma altında değildi zihinler. Şimdiki gibi ekranlardan, reklâm tabelâlarından, cep telefonlarından, internetten yığınla gereksiz bilgi insanların kafasına doldurulmuyordu. Daha kendi halinde, daha içe dönük hayatlar yaşanıyordu o zamanlarda.

Oysa günümüzde insan kendisiyle başbaşa kalacak, başını dinleyecek bir ortam bulmakta bile zorlanıyor maalesef. Özellikle bugünlerde sıcak havalarla birlikte ısınan siyasî gelişmeler, ister istemez herkeste bir merak duygusu oluşturuyor ve de akılları geveze ederek, gündemi takip etme adına birçok insanı haber müptelâsı haline getiriyor. Her şeyden haberimiz olması zorunluluğunun (!) sonucu olarak, artık erkeklerin magazini haline gelmiş olan haberler, her ne kadar dizi, eğlence programları vs.den daha masum gözükse de akılları gereksiz şeylerle meşgul etmesi bakımından onlardan bir farkı yok aslında. Bence gündeme ve siyasete de gereğinden fazla önem verilmemeli. Zira insan, gündemi takip ettikçe müdahale imkânının olmadığı geniş dairedeki olaylar hakkında ümitsizliğe düşebiliyor. Hem insan ilgisini de israf etmemeli. Kâinatta hükmeden iktisad düsturu insanın ilgisi için de geçerli olsa gerek.

Üstelik geniş dairedeki hadiselerin bizim şahsî hayatımıza etkisi çok azdır. Meselâ gündemde olan ve geniş dairelerde çok önemli gözüken hadiseleri sürekli takip etmek bizim ebedî hayatımızı kazanmamıza ne gibi bir fayda sağlayabilir ki? Akşamları daha fazla Kur’ân ve Risâle okumamızı mı sağlar? Namazları vaktinde kılmamıza mı teşvik olur? Günahlardan kaçınmamız için bir sebep mi teşkil eder? Şahsî hayatımızdaki bahara engel olan nefsimizden başka bir şey var mı? Önemli olan, gündemimizi güne ait geçici meselelerle değil de, ebede dönük imanî meselelerle doldurmak değil midir? Unutmayalım ki en ufak imanî meseleler bile, en büyük dünyevî meselelerden daha önemlidir. Nitekim bir seferinde bir sahabe Peygamber Efendimiz’e (asm) başına gelen felâketi aktarmak istediğinde Peygamberimiz ona “Felâket dediğin bu mu? Ben de ‘ikindi namazını kaçırdım’ diyeceksin sandım” cevabını vermişti.

Bütün bunları, dünyadan tamamen kopalım, hiçbir şeyden haberdar olmayalım mânâsında söylemiyorum kesinlikle. Sadece olayların hayatımızdaki önem sırasını iyi belirlememiz gerektiğini düşünüyorum. Nitekim Bediüzzaman da Kastamonu Lâhikası’nda şöyle der:

“Evet, herbir adam vatanıyla, milletiyle, hükümetiyle alâkadardır. Fakat bu alâkadarlık, muvakkat cereyanlara kapılıp millet ve vatanı ve hükümetin menfaatini bazı şahısların muvakkat siyasetlerine tabi etmek, belki aynını telâkki etmek çok yanlış olmakla beraber; o vatanperverlik, milletperverlik hissinden ve vazifesinden herkese düşen vazife bir ise, kendi kalb ve ruhundan idare-i şahsiye ve beytiye ve diniye, ve hâkeza, çok dairelerde hakikî vazifedar olduğu hizmet ve alâka ve merak on, yirmi, belki yüzdür. Bu ciddî ve lüzumlu bu kadar alâkaların zararına olarak, o birtek lüzumsuz ve ona göre mâlâyâni olan siyaset cereyanlarına feda etmek dîvanelik değil de nedir?” (Kastamonu Lâhikası, s. 35)

Siyasî hareketliliğin yoğunlaştığı şu zamanlarda, gündeme takılmamak ve sosyal anlamda da yönümüzü şaşırmamak için, özellikle “lâhika” okumalarına ağırlık verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Zira lâhikalar imanî meselelerin hayata yansımalarıdır. Sahabe mesleğinin ahirzamandaki nakışlarıdır. Yanıbaşımızda, bize çok yakın bir zamanda yaşanmış, bizlere örnek teşkil edebilecek ihlâs kahramanlarının gündemlerinde ne olduğunun en açık göstergeleridir.

En iyisi bırakalım dizileri, haberleri, siyaset programlarını da, sıcaklar dolayısıyla zaten dışarıya çıkmanın tehlikeli olduğu şu günlerde, evlerimizde ‘lâhika’ların o ihlâslı, samimî, tertemiz dünyasına dalalım.

Evet, şimdi Lâhika zamanı.

Hasan YÜKSELTEN

22.07.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır