"Gerçekten" haber verir 22 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

TSK’nın kafa karıştıran çağrısı

HAVA Kuvvetleri’nde uzun süredir devam eden bir soruşturma, yeni bir olay olmayabilir.

Yapılması gereken bu haberi yalanlamak, tekzip etmek, yasal işlem yapılacağını söyleyip tekzip hakkının kullanılmasıdır.

Ama Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı metin bu çerçevenin dışına çıkıyor.

Açıklamanın beşinci maddesinde tamamen siyasi bir yorum ve savunma pozisyonu dikkat çekiyor.

“Her fırsatta Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve onun mensuplarını olayların içine çekme gayretinde bulunan ve görünüşte özgürlük ve demokrasi savunucusu olduklarını vurgulayan çevreler, Türkiye’nin istikrarını bozan odaklar haline gelmiş bulunmaktadırlar.”

“Odak” suçlamasının yanı sıra, demokrasi ve özgürlükler adına hareket etmenin istikrarı bozabileceği anlayışı yansıyor açıklamadan.

Bu çevrelerin kimler olduğu net değil. Demokrat olduğunu söyleyen herkese uzanabilir.

Gel de kolay kolay demokrasi ve özgürlüklerden söz et. Asker konusunda bir eleştiri dile getir. “Odak” olmak istersen yap.

* * *

YOLUNUZ Türkiye’ye tesadüfen düşen biri değilseniz eğer, TSK’nın siyasetin tamamen dışında olduğu, bazılarının da her fırsatta onu olayların içine çektiği yorumunu ciddiye almanız mümkün değildir pek.

Kurum olarak bile siyasete müdahale etme geleneğine sahip bir kuruluşun üyesi olan bazı kişilerin “olaylar”a karışmış, karışıyor, ya da karışmak istiyor olmaları da yeni bir şey değil.

Maalesef, Türkiye’de ordu siyasetin içindedir, bu da başta kurumun kendisinin ve hepimizin “istikrarını” bozmaktadır.

Bazı kişilerin, demokratik süreçleri hiçe sayarak, kendilerine “kurtarıcılık” atfetme hakkı da bu gelenekten kaynaklanmaktadır zaten.

Muhalefet kültürünü budayan da bu gelenektir Türkiye’de.

* * *

AÇIKLAMANIN tartışmalara yol açan altıncı maddesi gerçekten kafa karıştırıcı.

“Kaynağı neresi olursa olsun bu tür haberlerle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yöneltilen hukuk dışı saldırılara karşı yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri’nin değil, onun gerçek sahibi yüce Türk milletinin de yasal ve demokratik tepki göstermesi doğal bir beklentidir” deniyor.

Burada Türk milletine çağrı var ama maksadı tam anlaşılmıyor. Yasal tepki derken, herkesin TSK ile ilgili haber yapan medya kuruluşları aleyhine dava açması mı kastediliyor?

Yoksa “Yüce Türk milleti” olarak bizlerden yasaların içinde kalarak demokratik tepki göstermemiz, yasal gösteri ve mitingler mi düzenlememiz bekleniyor?

Eğer öyleyse, ne cesaret!

Ya halk sokağa inerse, olaylar-provokasyonlar yaşanırsa sorumlusu kim olacak? Böyle bir sorumluluk silahlı kuvvetlere, “yalan haberler”den daha fazla zarar vermez mi?

İkinci olasılık da var.

Ya kimse sokağa inmezse?

O zaman hiçbir odağın yapamadığını yapmış olmaz mı TSK kendi kendine?

* * *

ERGENEKON davasının, bütün kötülükleri aynı sepete koyma yaklaşımı ve sızdırma haber furyası içinde kafaları iyice karıştırdığı bu günlerde, bu sürecin Türkiye’nin demokratikleşmesinin tek anahtarı olarak sunulması, inandırıcı değil.

Demokratikleşme böyle olmaz.

Ama Silahlı Kuvvetlerin günün koşullarına göre güçlendirileceği reform projesi siyasi gündemimize girmeden de demokratikleşme sürecini derinleştirmemiz mümkün değil.

Hürriyet, 21.7.2008

Ferai Tınç

22.07.2008


 

İran ve ‘müzmin kötümserlik’...

Potansiyel ‘müzmin kötümserler’ için en çok da işler yolunda gidiyormuş gibi göründüğü zaman bela geliyorum diyordur. İran’ın nükleer programıyla ilgili son gelişmeler mevzu bahisken, insanın ‘müzmin kötümserliğinin’ depreşmemesi mümkün olmuyor.

Düşünsenize, dünya çapında barış umutları, yönetim değişikliğinin eşiğindeki Amerika’da Demokratların siyah adayı Barack Obama’ya bağlanır oldu... İsrail iki yıl önce giriştiği Lübnan savaşından mağlup çıktığından beri kendine gelemiyor. Başbakanı Ehud Olmert’in başındaki yolsuzluk çorabı mı desek? Yoksa iki ölü İsrail askerinin cesetleri karşılığında, Samir Kanter dahil beş kanlı canlı Hizbullah militanını iade ederek, Nasrallah’ı Arap alemi nezdinde iyice parlatan esir değişimini mi ansak? Hem sonra BM Güvenlik Konseyi’nin beş üyesi ile Almanya’dan oluşan 5+1’lerin, İran’a fazla uranyum zenginleştirip de silah üretmesin diye yaptığı son nükleer teklifin estirdiği iyimserlik havası varken, Washington’dan gelen adımlara ne demeli? Rivayet o ki, ‘güvercin’ Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, ‘Darth Vader’ lakaplı neocon Başkan Yardımcısı Dick Cheney’ye üstün gelmiş. Malum, Bush, ABD’nin üç numaralı diplomatını cumartesi Cenevre’de İran’la nükleer müzakerelere girişmiş AB temsilcisi Javier Solana’nın yanına yolladı. İran’ı ‘şer ekseninde’ gören Bush’un, fikrinin değiştiğine dair alamet yokken, Rice’ın Tahran’da elçilik işlevi görecek ‘çıkar ofisi’ açma planına ‘eyvallah’ demesi tabloyu tamamlayıveriyor. Petrol fiyatlarının seyri de bir maceraya elvermiyor derken...

Bush yönetimi İran ile doğrudan nükleer müzakerelere ‘bütün seçenekleri tükettik’ kartını oynamak için mi giriyor’ diye kuruntularım titreşirken, geçen cuma New York Times’ın namlı yorum sayfalarında çıkan makaleyle, döndük yine ‘müzmin kötümserliğe’...

Ben Gurion Üniversitesi’nin Ortadoğu tarihi profesörü Benny Morris, New York Times’tan dünyaya şu müjdeli değerlendirmesini duyurdu: “İsrail şüphesiz 4 ile 7 ay içinde İran’ın nükleer tesislerini vuracak.” Bununla da yetinmiyor, bu saldırının İran’ın nükleer tesislerini ortadan kaldırmakta başarılı olması için adeta ‘duacı’ olmamızı istiyor. Zira eğer başarısız olunursa, İsrail atom silahlarını kullanıp ‘Ortadoğu’da nükleer savaş çıkartacakmış’. Çünkü bütün Batılı istihbarat örgütleri İran’ın yakında nükleer silah elde etme yolunda ‘geri dönüşü olmayan noktaya’ ulaşacağına kanaat getirmiş -tabi Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) İran’ın 2003’te nükleer silah programından vazgeçtiğine dair raporunu anmıyor- Hem sonra ekonomik yaptırımların İran’a vız geldiği deneyimle sabitmiş. Yani İsrail açısından ‘İran’ın nükleer programını durdurmanın tek yolu saldırıymış’.

Velhasıl, İsrailli tarihçiye kalırsa, bir sonraki Amerikan başkanı kucağında nur topu gibi bir Ortadoğu savaşı bulacak. Morris’in öngörüleri de, New York Times’ın bu dönemde bunları sayfasına kondurması da dikkate şayan.

İsrailli tarihçi öyle bildiğimiz neoconlardan yahut sağcılardan filan olsa tamam. Wikipedia’ya bakılırsa kendisi, bir vakitler ‘radikal sol’ diye anılan, işgal topraklarında askerliği reddetmiş, Filistinli mülteci sorununa eğilmiş ‘İsrail’den nefret edenler’ sınıfına sokulmuş biri. İsrail-Filistin çatışmasının kökenlerine dair geleneksel görüşlerle ters düştüklerinden ‘Yeni Tarihçiler’ diye anılan gruptan. Tabi ‘solcu’ dediysek, ne hikmetse sekiz yıl önce başbakanken ‘güvercin’, bugün ise Savunma Bakanı olarak ‘şahin’ diye anılan Ehud Barak’ın lideri olduğu İşçi Partisi yandaşı. Hal böyle olunca makalesine Barak’ın İran’a tehditlerini aratmayacak şekilde nokta koyuyor: “İran liderleri oynadıkları kumarı yeniden düşünüp nükleer programlarını askıya alsalar iyi ederler. Bunun dışında umabilecekleri en iyi şey, İsrail konvansiyonel hava saldırısının nükleer tesislerini yok edecek olmasıdır. Bunun da uluslar arası aşağılanma ve binlerce İranlının kaybı anlamına geleceği açıktır. Fakat alternatifi ‘nükleer çöle’ dönüşmüş bir İran’dır.”

Morris’in değerlendirmesi İsrail’in arzularına dair ‘müzmin kötümserliğimi’ körüklüyor. 10-15 gün önce İsrail ile İran ‘stratejik silahlarını’ sergiledikleri tatbikatlarla karşılıklı gözdağı verdi. ABD Genelkurmay Başkanı Mike Mullen, İsrail ziyareti dönüşü ‘Üçüncü cephe açma vakti değil’ diye uyarma ihtiyacı hissetti, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatmasının sonuçlarına dikkat çekti. Bugün yarın İsrailli meslektaşı Eşkenazi’yi ağırlayacak. Sunday Times bir Pentagon yetkilisine dayanarak Bush’un İsrail’e saldırı için ‘sarı ışık yaktığını’ yazdı. Morris’e göre ‘yeniden düşünmesi gereken’ İran liderliğine gelince... 5+1’lerin önerisi şöyle: “Uranyum zenginleştirmekten vazgeç, hadi diyelim atom silahı elde edemeyecek düzeyde zenginleştir, sana nükleer tesislerin için gerekli yakıt sunalım. Üstüne sivil nükleer sanayi için teknolojik destek verir, ekonomik yardım ve yatırım da yaparız. Yaptırımlar da dondurulur. Sonrası allah kerim...” ‘Acem’in işi belli olmaz’ diye umalım ummasına da... Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın (NPT) imzacısı olarak barışçı nükleer teknoloji geliştirme hakkı bulunduğunu söylemekle yetinmeyip, Batı’nın nükleer yakıt teknolojisini tekeline almasına savaş açmış bir İran bu tekliflere gelir mi?

Geçen hafta hem Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley, hem de İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Muttaki’yi konuk eden Dışişleri Bakanımız Ali Babacan’ın yüzünden eksik etmediği gülümsemesi, kimilerinde ‘yaşasın Türkiye arabulucu-kolaylaştırıcı rol oynarsa nükleer savaştan kurtuluruz’ iyimserliği yaratabilir elbette. Yine de ‘müzmin kötümser’ olmak iyidir. En azından ‘amma da kötümsermişim’ der geçersiniz...

Radikal, 21.7.2008

Ceyda Karan

22.07.2008


 

Orduyu yıpratmak

GENELKURMAY, cuma akşamı yayımladığı 6 maddelik bir bildiriyle bazı tepki ve beklentilerini dile getirdi.

Bildiride, Ergenekon soruşturması vesilesiyle “her fırsatta TSK’yı ve mensuplarını olayların içine çekme gayretleri”ni şiddetle eleştiriyor, ordunun sistemli olarak yıpratılmak istendiğini belirtiyordu.

Bu yıpratma gayretlerine karşı, ordu “muhtıra” vermiyor, sadece “gerçek sahibi olan Türk milletinden yasal ve demokratik tepki” göstermesini beklediğini ifade ediyordu.

Bu bildiri, içinden geçmekte olduğumuz çok kritik değişim sürecinin bir yansımasıdır! Sürecin ne kadar kritik olduğunu görmek için, anlık ve olay merkezli değil, “büyük resim” dikkate alınarak değerlendirme yapılmalıdır.

‘BÜYÜK RESİM’

Batı dışı bütün toplumlarda modernleşme hareketleri “yukarıdan aşağı”ya gelişmiş ve buna bilhassa asker ve sivil bürokrasi öncülük etmiştir: Bizde Osmanlı reformları ve Kemalizm, Japonya’da Meiji, Rusya’da Petro ve Lenin hareketi... Hatta Çin’de Sun Yat Sen, Mao ve Deng hareketlerini, Arap dünyasında Baasçılık ve ‘Genç Subaylar’ akımını saymak da mümkün.

Modernleşme buna göre tanımlanmış, buna göre emredici ‘resmi ideoloji’ler oluşturulmuş, bütün yetkiler “yukarı”da toplanmıştır.

Fakat... Huntington’ın daha 1968’de Political Order in Changing Societies adlı tezinde gösterdiği gibi, toplum köylülükten çıkarak, eğitim, piyasa ekonomisi, kentleşme gibi dinamiklerle belli bir gelişme düzeyine ulaştığında artık “aşağıdan yukarı”ya modernleşme dalgaları gelişiyor!

Artık “aşağıdakiler” de yetki ve statü istemeye başlıyor, demokratik talepler artıyor...

Bu çatışkan süreci “merkez-kenar” teorisiyle izah etmek de mümkündür.

Çok ‘kritik’ bir süreçtir! “Yukarıdakiler” ile “aşağıdakiler”in bu yaygın ve derin çatışmalarını kontrol altına almak çok zordur. Bu süreçte iç harp felaketi yaşamış toplumlar az değildir!

Tek çare sağduyu ve itidaldir!

Artık ne ordu “yukarıdan” darbe yapmayı başarabilir ne de çok çeşitli renklerden oluşan “aşağıdakiler”den bir renk topluma ve devlete ‘egemen’ olabilir! İrtica korkusu da bu sebeple boş bir paranoyadır.

ERGENEKON SORUŞTURMASI

Demokrasi artık bir “tercih”ten öteye “olmazsa olmaz” bir zorunluluktur.

Bu kritik dönemde ordunun gerçek bir “milli” kurum olarak Türkiye’nin güvenlik istikrarında yapıcı rolünü yerine getirmesi ancak siyasetten uzak durmakla mümkündür ve ordumuzun eskisine göre siyasetten daha uzak durduğu, modernleşmenin bu yeni aşamasına uyumda Org. Hilmi Özkök döneminin bir dönüm noktası olduğu kesindir.

Bu sürece herkes dikkat etmelidir. Bu kritik geçitte ordu muhatabı belirsiz “tepki” çağrısı yapmamalı, siviller de orduyu tepki göstermeye zorlayacak ölçüsüz ve hasmane tavırlardan mutlaka sakınmalıdır.

Türkiye’nin jeopolitiği, siyasetle yıpranmamış ve siyasi amaçla yıpratılmamış, caydırıcı bir ordu gücünü gerektirmektedir. Ergenekon mu diyorsunuz? Yirmi gün önce şunları yazmıştım: “TSK’yı tümüyle darbeciymiş gibi görmek, göstermek çok yanlıştır. Zaten darbeyi başarısızlığa uğratanlar da komutanlardır! Soruşturmada ismi geçen askeri personeli tasfiye eden de Genelkurmay’dır! Soruşturma için askeri lojmandaki aramayı da görevli askeri personel yapmış, ordu adli soruşturmaya yardımcı olmuştur!”

Milliyet, 21.7.2008

Taha Akyol

22.07.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır