Özden Örnek günlükleri tek kanıt değil. Ayışığı ve Sarıkız isimleri, jandarmanın darbe planı başlıklı haberler 2004 yılında kimi internet sitelerinde dolaşıyordu.
Bugün Ergenekon efsanesi diye söze başlayan birçok gazeteci 2004 yılından itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri içinde neler olduğunu biliyordu.
Merkez medyanın Ankara temsilcileri o tarihlerde Şener Eruygur’un kimi gazeteci ve iş adamlarını nasıl ağırladığını yazıyordu. Örneğin Murat Yetkin… Şöyle diyordu 29 Mart 2004 tarihli yazısında:
“Eruygur’un bazı politikacılarla, emekli generalleri aracı koyarak makamında görüşme yaptığı konuşuluyordu (…) yalnız Ankara’dan değil, İstanbul’dan da bazı işadamı, siyasetçi, gazeteci ve köşe yazarlarına verdiği akşam yemeklerinde siyasi projeler ortaya koyduğu biliniyordu. Bu toplantılarda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün AKP hükümetine gerekli direnişi göstermediği gerekçesiyle eleştirildiği, Özkök’ün kulağına da muhtemelen gidiyordu…”
Arşivler ortada…
Kimi gazeteciler attıkları ve attırdıkları “Genç subaylar rahatsız” gibi manşetlerle ordu içindeki müdahaleci grubun “lojistik-medyatik destek kolu” gibi faaliyet gösteriyorlardı.
Kimileri, Türk basın tarihinde benzeri az görülmüş bir şekilde bir Genelkurmay Başkanı’nı, Org. Hilmi Özkök’ü AK Parti’ye sert davranmadığı için topa tutuyor, yerden yere vuruyorlardı.
Org. Şener Eruygur’un karargahı mahreçli, içinde gazeteci, yazar, edebiyatçı, akademisyenlerin yer aldığı “Vatan Hainleri” listeleri internet sitelerinde ve elden ele dolaşıyor, gazetelerde yayınlanıyordu…
Ergenekon soruşturmasını önemsiyoruz…
Darbeye, gayrimeşruluğa, yasadışılığa, askeri otoritenin siyasi keyfiliğine yönelik ilk hukuki takibat olduğunu düşünüyoruz…
Ancak şunu da biliyoruz:
Bu soruşturma hiçbir şekilde Ergenekon gerçeğinin “tek ve tam yansıtıcısı” değildir…
Ne kimimizin beklediği gibi soruşturma dosyasındaki bilgiler Ergenekon’u tüm yönleriyle ortaya koyabilir…
Ne de bazılarının iddia ettiği gibi soruşturma sırasında yapılan (mahkeme sürecinde muhtemelen ortaya çıkacak ve temizlenecek) soruşturma hataları ile hukuk sınırlarını zorlayan kimi uygulamalar Ergenekon pisliği ve gerçeğinin üzerini örtebilir…
Mustafa Erdoğan, Star Gazetesi’nde son yazısında “aksi istikamette bir kaygı”yla sormuş:
“Şimdi, diyelim ki, bütün bunların sonucunda hiçbir şey—en azından, yaratılan izlenim kadar vahim bir şey—ortaya çıkmadı. Peki o zaman ne olacak?..”
Yanıtlayalım:
Hiçbir şey olmaz…
Ergenekon’a ve darbe girişimlerine yönelik kanıtların yeterli güçte olmaması halinde bile ne Ergenekon gerçeği ortadan kalkar ne darbe girişimleri gerçeği…
Yargı kararları toplumsal ve siyasal gerçekleri “yok hükmü”nde kılamazlar…
Kuddisi Okkır’ın utanç verici ölümünün yargı hanesine, vicdanlara getirdiği ahlaki ve siyasi yük, tartışılır, yargılanır ama esası ortadan kaldırmaz…
Şöyle diyelim: Hukuk, adalet ve demokratik düzene dair elimizdeki belki en önemli değerdir. Ama aynı hukuk demokrasilerde siyaseti, kanaati, vicdanı hiç bir şekilde ikame etmez…
Özellikle tartıştığımız konuda…
Nitekim kimi siyasi cinayetler, kimi siyasi hadiseler, kimi siyasi skandallar hiç bir zaman tam olarak çözülemez, yargı önünde açığa çıkmaz, failleri hakettikleri cezayı almaz…
Yargının son noktayı koymaması ya da koyamaması yaşananları, siyaseti, vicdanları ortadan kaldırmaz…
Susurluk davasında öyle olmadı mı?
Bugün ortada dolaşan Susurlukçular vicdanlarda ve tarih önünde mahkum olmadı mı?
Dink davası sürüyor, gidişat belli, bir tetikçi ve iki azmettericinin arkasına giden delliller mahkeme tarafından kabul görmezse, mahkemenin hükümü gerçeği mi ikame edecek?
Aleniliğin önünde hiçbir şey duramaz…
Balçık güneşi hiçbir şekilde sıvamaz…
Yeni Şafak,
8 Temmuz 2008
|