Bizim hukukçular hukuku hiç ciddiye almadıklarından, oynadıkları oyunun tehlikesinin de farkında değiller.
Hukukmuş, yasaymış, anayasaymış hiç aldırmıyorlar, kırıp döküyorlar.
O kadar hukuku unutmuş vaziyetteler ki 12 Eylül’ün o “baskıcı” anayasası bile bunlara yetmiyor.
Delip geçiyorlar.
Fransız Devrimi’nin en yakışıklı ve en genç liderlerinden Saint Just’ün sözünü bildiklerini bile sanmam.
“Devrim,” diyor Saint Just, “silahların değil, yasaların patlamasıdır.”
Bizim yargıçlar da yasaları patlatıyorlar.
Sonucun ne olabileceğine dair en küçük bir kaygı bile taşımıyorlar.
Anayasayı açıkça çiğniyorlar.
Meclis’in yetkilerini gasp ediyorlar.
Milli iradeyi tümden yok sayıyorlar.
Ve, yetmiş milyonluk bir toplumun hayatla ilgili taleplerini dile getirmesini engelleyerek, ülkenin nefes borusunu sıkıyorlar.
Nefessiz bırakıyorlar.
Ankara’daki birkaç hukukçu bütün topluma hükmediyor.
Şimdi bakın, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını “türbanla” ilgili görerek kendi meşrebinize göre sevinir ya da üzülürsünüz.
Ama bu karar “türbanla” ilgili değil.
Bu karar, bu ülkenin geleceğiyle ilgili.
Bundan sonra bu ülkede yapılacak seçimlerin, siyasi partilerin, parti programlarının, parlamentonun, parlamentodaki tartışmaların, halkın isteklerini dile getiren siyasetin hiçbir önemi kalmayacak.
Yetmiş milyon insan toplanıp haykırsanız, sizin istedikleriniz değil Ankara’daki 11 yargıcın istedikleri gerçekle-şecek.
Üstelik de hukuka ve anayasaya aldırmayan, kendini hukuka bağımlı saymayan 11 yargıcın.
Nasıl bir karabasanın içine girdiğimizin farkında mısınız?
Kendi hayatınızla ilgili hiçbir söz hakkinizin kalmadığının farkında mısınız?
Bir anda toplumun 40 yıl önceye döndüğünün farkında mısınız?
On bir kişinin bütün toplumu esir aldığının farkında mısınız?
Bu ülkenin şu anda sıkıştığı köşeden çıkabilmesi, özgürleşebilmesi, gelişebilmesi için hiçbir şey yapamayacaksınız.
Çünkü ülkenin gelişmesini, demokratikleşmesini, özgürleşmesini istemeyen, kendilerini toplumun “başöğretmenleri” sayan, hukuktan ve çağdan uzak bir grubun elindeki yetmiş milyonluk bir rehine grubusunuz.
Yargıçların bilmediği şu:
Yetmiş milyon, 11 kişiye ilanihaye esir olmaz.
Toplumun üstündeki baskıyı ve basıncı çok artırıyorlar.
Aldırmazca, fütursuzca, pervasızca koca toplumu bir cendereye hapsetmeye çalışıyorlar.
Bunu cüppelerine ve arkalarındaki duvara yansıyan daha iri gölgelere güvenerek yapıyorlar.
Açıkça suç işliyorlar.
Ve, “siz bizi yargılayamazsınız” diyorlar, “biz sizi yargılarız.”
Bu ülkede “hukuk” isteyenler yargılanacak.
Hukuku yok edenler yargılayacak.
Bunun yaratacağı güvensizliği düşünebiliyor musunuz?
Hanginizin canı, hanginizin malı güvende artık?
Hukukun olmadığı yerde güven nasıl olsun?
Güvenin olmadığı yerde insanlar nasıl yaşasın, nasıl yatırım yapsın, nasıl iş bulsun?
Öyle bir kördüğümün içine girdik ki buradan ancak parlamentonun, siyasetin, siyasilerin, toplumun çok kararlı hamleleriyle çıkabiliriz.
Kürt meselesinde dün büyük bir açılım yapan CHP’nin hukuk konusundaki tutuculuğunun devamı, “siyasetin” bir bütün olarak davranamayacağını gösteriyor.
O zaman, hukuk ve demokrasi isteyen partiler birleşecek.
Bir çıkış noktası bulacak.
Aksi takdirde patlar bu toplum.
Üstüne kapanan bu çelikten kapağın altında nefes almadan yaşamaya tahammül edemez.
Yasalar infilak eder.
Yargıçların yasalara uymadığı yerde kimse yasalara uymaz.
Bir cehenneme döner ülke.
Bu toplum hukuk için direnmek zorunda.
Hukuksuzluğun hesabını hukukçulardan, hukuk adına sormak zorunda.
Hiç akıllanmıyorlar.
İttihatçılar koca imparatorluğu böyle hukuka aldırmayarak parçaladı.
Elde kalan son parçayı da bunlar darmadağın etmeye uğraşıyorlar.
Kendimizi korumak için hukuka ihtiyacımız var ama hukukçumuz yok.
Yapabileceğimiz tek bir şey kalıyor.
Hepimiz hukukçu olacağız.
Hukuku öğrenecek, her hukuksuzluğu onların yüzüne vuracağız.
Kendimizi kendimiz kurtaracağız.
Hukukçular gemiyi terk etti.
Bundan sonra yolu kendimiz bulacağız.
Taraf, 6 Haziran 2008
|