- Bir davette karşılaştığım genç hanım, “Kanun değişmeden cumhurbaşkanının başörtülü eşi olabilir mi? Kanuna uysunlar” demez mi! Özellikle hemcinslerimin arasında buna çok rastlıyorum. Bazıları, başörtülü kızların üniversitede okumasını, başörtülü hanımların kamu alanında, meselâ Anıtkabir’de bile görünür olmasını, “anayasanın değiştirilemez ilkelerine” aykırı gibi gösterdikçe, onlar da, anayasada veya kanunlarda böyle bir yasak var sanıyor. Oysa yasak, Anayasa Mahkemesi üyelerinin, Danıştay’ın ve askerin, laiklik ilkesini, kendi dünya görüşlerine göre yorumlamasından kaynaklanıyor. Ve şöyle bir tercihle karşı karşıya kalıyoruz: Türkiye’de milletin mi dediği olacak, yoksa askerin ve yargı mensuplarının mı?
- Yargıtay Başkanlar Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile Anayasa Mahkemesi’nin bağımsızlığı hususunda titizleniyor. Meclis bu kuruluşlara üye seçerse, bağımsızlık elden gidermiş. Aksine, hem Anayasa Mahkemesi’nin, hem de HSYK’nın hiç değilse bazı üyelerinin Meclis’te belirli bir çoğunlukla seçilmesi doğal. Dünyanın birçok ülkesinde bu uygulama var. Almanya Federal Mahkemesi’nin bütün üyelerini parlamento seçiyor diye, mahkemenin bağımsızlığını kaybettiği söylenebilir mi? Fransa’da 9 üyenin üçünü Cumhurbaşkanı, 3’ünü Meclis Başkanı, üçünü de Senato Başkanı seçiyor. İspanya’da üyelerin 8’i parlamento tarafından 5’te 3 çoğunlukla belirleniyor.
- HSYK, bağımsızlıktan söz ediyor ama, vazifesini yapan Şemdinli Savcısını, bir yerleri rahatsız ediyor diye resen emekliye sevk eden bu kurul değil miydi? “Bombalama olayını, astsubaylar Özcan İldeniz ve Ali Kaya, tek başına gerçekleştirmemiştir; sıralı amirleri de işin içinde olabilir” diye iddianame düzenleyen savcı Ferhat Sarıkaya’nın suçu neydi? Bağımsızlığın teminatı, hâkimlerin atanma şeklinden ziyade, belirli bir süre görevlerinden alınamamasıdır. Zaten, bağımsızlık, tarafsızlık sağlamıyor. Türkiye’de ideolojik tercihler, saklı gizli bağlantılar, kararda rol oynuyor.
- Sahi yeri gelmişken sorayım: Ergenekon kapsamındaki telefon dinlemelerinde ortaya çıktığı gibi, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Genelkurmay’da Harekât Başkanı’yla görüşmüş müydü? Orhan Tunç’un Ümit Sayın’a söylediği, “TSK artık muhtıra vermeden darbe yapacak. Danıştay, Sayıştay, Yargıtay aracılığıyla mesaj verecekler. Demokrasiyi yıkmak üzere, demokrasinin yöntemlerini kullanan herkes yok edilecek” cümleleri gerçeği mi yansıtıyordu? Acaba, Yargıtay muhtırasıyla şimdi, Genelkurmay’a bir zamanlar verilen sözlerin gereği mi yerine getiriliyor?
Sabah, 23 Mayıs 2008
|