Son bir hafta içinde epeydir görmediğim çok sayıda insanla konuştum. Hepsi de Can Paker’in deyimi ile “Türkiye’nin gelecekteki partisi”nin doğal üyesi olan insanlar...
Daha önceki karşılaşmalarımızda, genellikle şöyle olurdu: Sohbetin ilk yarısı “Ne var ne yok”la; görüşemediğimiz süre içinde hayatımızda olup bitenleri birbirimize aktarmakla geçer, ikinci yarıda mutlaka o kaçınılmaz soru, “ne olacak bu memleketin hali” sorusu gündeme gelir; politik tartışmalara geçilirdi. Dikkatimi çekti; bu defa öyle olmadı. Sohbetlerimizin geleneksel ikinci bölümü pek açılmadı. Yıllardır politikayı yakından izleyen, eleştiren, taraf olan, analiz yapan bu insanlar artık bu “kısırdöngü” den bıkmış gibiler.
Ne takip etmek, ne de üzerine konuşmak içlerinden gelmiyor. Son kapatma davası, epeydir biriken bıkkınlığı susma noktasına getiren bir etki yaratmış. Her şeyin nafile olduğu gibi bir duygu gelmiş üzerlerine. Konuşsak ne olacak, tartışsak ne olacak, hatta yeniden sandığa gidip oy versek ne olacak...
İşte sonunda bir savcı çıkıp bir iddianameyle her şeyi altüst etmiyor mu... havasındalar. Sadece kapatma davası değil, Türkiye’nin yakın geçmişte sıcak bir biçimde gündeminde olan her konunun can sıkıcı bir kısır döngüye girmiş olmasının etkisi var bu bıkkınlık halinde. Türban meselesinde siyasetin bittiği noktadayız. Artık söylenebilecek yeni bir söz kalmadı. İşin kötüsü yapacak bir şey de kalmadı. Hükümet üstüne düşeni yaptı; Meclis üstüne düşeni yaptı; ama çözüm olmadı. Türban konusu şu anda hiçbir zaman olmadığı kadar belirsiz ve askıda... Ve tabii insanlar hayalkırıklığı içinde: Artık neyi tartışacak, neyi konuşacağız? Kürt meselesinde de aynı patinajı yaşıyoruz. Karşılıklı aynı argümanlar tekrarlanıyor; aynı itirazlar yapılıyor, ama bir ilerleme yok. Ne tartışmalarda bir derinleşme; ne icraatta yeni bir ufuk, yeni bir yaklaşım...
Sonuç; bu patinaj karşısında duyulan bıkkınlık ve uzaklaşma; “ne haliniz varsa görün” tavrı... Benim görebildiğim, militan kesimler dışında büyük çoğunluğun şu aralar böyle bir ruh hali içinde olduğu. Bu bıkkınlık ve ilgisizlik halinin en kötü taraflarından biri de nedir biliyor musunuz?
Haklı- haksız ayrımı yapmaya bile üşenir hale getirir insanları. Çoğu insan sebebi umursamaz olur; zaten gelişmeleri yeterince izlemez olduğundan sebep-sonuç ilişkilerinin ucunu da kaçırır; sadece sonuca sinirlenir. Kendini tümüyle olayın dışına çekip; herkesten aynı şekilde uzaklaşarak, herkese aynı şekilde kızarak siyaset sınıfını kendi aralarında didişmek üzere baş başa bırakır. Tabii, toplumdaki bu ruh hali her zaman mağdurun değil, mağdur edenin; haklının değil haksızın işine yarar. O yüzden de geniş kitlenin hakemlikten çekilmesinden en fazla haklı olanların korkması gerekir.
Bugün, 9 Mayıs 2008
|