ABD yönetiminin neocon kanadının, Başkan George W. Bush’un İran’a bir tokat bile atmadan görevini tamamlamasına gönlünün razı gelmediği malum. Hal böyleyken, İran’a saldırıdan en son rahatsız olacak İsraillilerin, ‘Tahran’la yakınlaşmaktan başka çare bulamamış Suriye ile flört’ görüntüsü pek dikkat çekici. Aslında bu ‘flört’, İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nin iadesi odaklı müzekerelerin 2000’de çökmesinden beri tekrarlanıp durduğundan bıkkınlık yarattı. Belki de tek farkı İsrailliler için dünün ‘ancak kolaylaştırıcı rol üstlenebilir’ dediği Türkiye’nin bugün arabulucu pozisyonuyla arz-ı endam etmesi. O vakit sormak lazım: Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’tan öğreniyoruz ki, İsrail Başbakanı Ehud Olmert, geçen hafta Başbakan Tayyip Erdoğan’ı arayıp Şam’a önerisini iletmesini istemiş. Öneri İsrail’in Golan Tepeleri’nin iadesi ve 1967 sınırlarına çekilmesi karşılığı Suriye ile barışa hazır olduğu şeklindeymiş. Erdoğan da arabuluculuğunu esirgememiş tabi, Esad’a telefon açıp Olmert’in kendisine garanti verdiğini söylemiş. Başbakan arabuluculuğunu cumartesi birlik Şam’a gidip Esad’la beş saat mesai yaparak pekiştirdi.
İfşaatlar ne hikmetse Şam’dan geldi, İsrail ketum. Olmert manidar biçimde Golan’da tatil yaparken ofisinden sadece ‘Başbakan’ın nisan ortasında İsrail basınına verdiği demeçleri geçerli’ açıklaması geldi. Neydi bu demeçler? Olmert, “Onlar (Suriyeliler) bizim ne istediğimizi, biz de onların ne istediğini gayet iyi biliyoruz” demiş ve iki ülkeyi barışa götürecek yeni sürecin başlaması için fırsat olduğunu eklemişti.
Zaten bu meselede ‘fırsat’tan bol şey yok. Türkiye’nin ‘kolaylaştırıcı’ sıfatıyla arabulucuları buluşturduğu 2004’te ortaya bir çerçeve anlaşma dahi çıktı. İsrail’in Ürdün Nehri ile Celile Denizi (Kinneret Gölü) suları üzerindeki denetimini sürdürmesi, tampon bölge oluşturup ortak park kurulması, sınırın askerden dörtte bir oranda arındırılması gibi konularda uzlaşılmıştı. Rivayet o ki Suriye, Lübnan’daki Hizbullah ve Filistin’deki Hamas’a desteği çekmeye, İran’dan uzak durmaya dahi razı gelmişti. Önce ilke anlaşması imzalanacak, taraflar yükümlülüklerini yerine getirince de barış anlaşmasına imza konulacaktı. Tabi anlaşmanın kilidini oluşturan İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesine gelince iş yokuşa sürüldü. Suriye 5 yıllık takvimle bunun tamamlanmasını isterken, İsrail’in ‘ölme eşeğim ölme’ tabiriyle 15 yılda ısrarı herşeyi sonuçsuz bıraktı.
İsrail için 1967’de işgal, 1981’de ilhak ettiği Golan stratejik önemde. Kıt olan su kaynaklarının dörtte birini Golan’dan karşılıyor. Tamamını iadesi zaten mümkün değil. Bizzat gördüğüm için gayet iyi biliyorum. Çeşit çeşit sebze ve meyve yetişen, üzüm bağları ve balık çiftlikleriyle dolu cennet gibi bir diyar yaratmışlar. 50 bine yakın Suriyeli’nin kovulmasını müteakiben İsrail’in yerleşime açtığı bölgede bugün 33 yerleşim biriminde 18 bin Yahudi yaşıyor. Ama bölgenin daha kalabalık sahipleri özel Golan Yasası’yla vatandaşlık hakkı da tanınan 20 bin Dürzi. Ve çoğu Suriye vatandaşlığından vazgeçmiyor.
İsrail’in hep şık bir koz olarak kullandığı Golan’ı kısmen iadesi, hadi imkânsız demeyelim lakin hiç kolay değil. Şam’dan çok esaslı birşeyler koparması gerekir. İsrail’in ünlü lideri Menahem Begin, Golan’ı ilhak kararı BM’de sorun olduğunda Knesset’teki soruları “Sizler ilhak kelimesini kullanıyorsunuz, bense kullanmıyorum” demişti. Olmert de bugün gizli kanallardan kozunu nasıl oynarsa oynasın kamuoyu önünde Golan’ın iadesini hiç anmadı. Zira İsrail’de Golan’ı aslında kontrolünden birşey yitirmeden vermek dahi her baba yiğidin harcı olmaz.
Bu Golan oyununda Suriyeliler de aslında ümitkar filan değil. Bu yüzden Esad, asıl barış sponsorluğunu ancak ABD’nin yapabileceğini, bunun için de Washington’da yeni başkan ve yönetimi beklemek gerektiğini söylüyor. Hatta bir teze bakılırsa Esad’ın Olmert’le Türkiye üzerinden gizli pazarlığını ifşasının sebebi hikmeti de Bush yönetimine misillemeden ibaret. Hani İsrail uçaklarının Türkiye hava sahasını kullanarak geçen yıl 6 Eylül’de vurduğu Suriye’nin Dar el Zor bölgesindeki El Kibar tesisi. Esad’ın ifşaatları ne hikmetse bu tesisin havadan çekilmiş fotoğraf ve video görüntülerinin ABD Kongresi’ne ‘nükleer silah üretildiğine dair kanıtlar var’ nidalarıyla sunulmasıyla eşzamanlı geldi. Ana akım medyanın Irak’ın kitle imha silahlarına dair yalancılığı test edilip onaylandığından, aslında askeri depo olduğu da söylenen bu tesisle ilgili nükleer iddialara rağbet eden çıkmadı. Tersine bağımsız Amerikalı uzmanlar, etrafında dikenli tel, askeri kontrol noktası yahut hava savunması dahi olmayan bu mekânda öyle nükleer tesis bulunsa bile silah üretecek düzeyde plutonyum filan üretilemeyeceğini beyan etmekte gecikmedi.
Velhasıl insan düşünmeden edemiyor. Eğer yılan hikâyesine dönen Golan’la ilgili diplomatik manevralar hakikaten İsrail-Suriye barışı yapılmasına dair değilse niye? Yoksa İran’la filan mı alakalı...
Radikal, 28.4.2008
|