Başbakan Erdoğan’ın geçen yıl Aralık ayında Portekiz’e yaptığı resmi gezi sırasında uçağında bazı gazetecilere, PKK’lı militanların dağdan indirilmesine ilişkin bazı yasa değişikliklerinden söz ettiğini hatırlıyoruz. Bu açıklamanın, Erdoğan’ın 5 Kasım 2007’de ABD Başkanı Bush ile yaptığı görüşme sonrasında ortaya çıkan, ‘Kürt meselesinin çözümü için Kapsamlı Plan’ tartışmalarını daha da yoğunlaştırması bekleniyordu.
Ama öyle olmadı.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, Başbakan henüz Portekiz’deyken ve bu açıklamaya muhatap olan gazetecilerin yazdıkları ‘Kapsamlı Plan’ haberlerinin, yorumlarının mürekkebi kurumadan yaptığı açıklamalar bu konuda herhangi bir plan olmadığıni ortaya koydu.
Nitekim bu konuda Erdoğan Türkiye’ye döner dönmez böyle bir hazırlığın söz konusu olmadığını açıkladı.
Sonra bu ‘Kapsamlı Plan’ tartışmaları bir süre daha devam etti ve tedavülden kalktı.
Arkasından sınırötesine yönelik hava akınları başlayınca zaten kimsenin ‘kapsam’, ‘çözüm’, ‘barış’ , ‘Kürt Planı’ vb. lafları etmesine de gerek kalmadı. Meselenin barışçı bir plana değil, askere, savaşa havale edildiği ortaya çıktı. Ortada ‘Kapsamlı bir Plan’ değil, AKP ile asker arasında Kürt meselesi ve PKK üzerinden ‘Kapsamlı’ bir işbirliği olduğu artık kesin olarak anlaşılmış oldu. Sonra kara harekâtının başlaması ile birlikte AKP’nin Kürt meselesini tamamiyle askeri yöntemlerle çözmeye çalışacağı belli oldu.
Sonrasını hep birlikte çok iyi anımsıyoruz.
Silahlı kuvvetlerin kimsenin beklemediği bir sürede Kuzey Irak’tan geri çekilmesi, bu ani çekilmenin Türkiye iç politikasında yarattığı beklenmedik gelişmeler de hepimizin malumu.
İşte bu çekilme sırasında başta Başkan Bush olmak üzere bütün ABD yetkililerinin dillerinden düşürmedikleri tek laf şuydu: “Kapsamlı Plan.’ Arkasından da açıklaması geliyordu: “Türkiye PKK meselesini, Kürt meselesini yalnızca askeri müdahalelerle çözemez. İşin siyasi, kültürel ve ekonomik boyutu da vardır. Bu konudaki tedbirlerin devreye sokulması gerekir.”
Hatta, ABD tarafından resmen kabul edilmese de, “Önce PKK’nın etkisizleştirilmesi ve sonra da oturulup onlarla bu meselenin müzakere edilmesi gerekir” diyenler bile vardı.
Sonrası malum. Türkiye’de yine ‘Kapsamlı Plan’ konuşmaları devreye girmekte gecikmedi.
Her ne kadar daha geçenlerde bir bakanlar kurulu toplantısından sonra Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, bu konudaki söylentileri şu açıklamasıyle yalanlamış olsa bile:
“Bizim teröristi dağdan indirmek adına özel paket açıklamamızı kimse beklemesin. Bu doğru bir şey değildir. Aksi halde terör örgütü, ben olmasaydım, bu düzenlemeler yapılmayacaktı, bu yollar yapılmayacaktı der.”
Bu ifadelerden birkaç gün sonra, önceki gün, Başbakan Erdoğan’ın bu herkesin beklediği planı bir ABD gazetesi aracılığı (New York Times) ile açıkladığını gördük. Erdoğan, önümüzdeki 5 yılda Güneydoğu’ya 11-12 milyar dolarlık yatırım yapılacağını, bu çerçevede iki büyük baraj, sulama kanalları sistemi ve yolların yapılacağını, Suriye sınırındaki mayınların temizleneceğini açıklamıştı. Erdoğan, Kürtçe TV kanalının açılacağını, kanalın Farsça ve Arapça yayınlarını da içereceğini bunun, “Bölge için kültürel hakların sağlanması konusunda en önemli adım olacağını” söylemişti.
‘Kapsamlı Plan’ buydu.
Tabii New York Times muhabiri belki bilmiyor olabilir ama, Başbakan’ın bu söylediklerinde ‘plan’ olarak nitelendirilebilecek hiçbir yeni şey bulunmuyor. Barajlar zaten GAP çerçevesinde planlanan barajlar. Sulama kanalları da öyle. Neredeyse 30 hatta 40 yıllık projeler bunlar. Yollar ise, sırası gelince, parası bulununca yapılan alt yapı yatırımları. Mayınlı arazilerin temizlenmesi de neredeyse 40 yıllık bir hikaye. TRT’nin Kürtçe kanalı açması meselesi de oldukça eski. Özal zamanına kadar gidebilirsiniz.
Devlet kontrolündeki, hele de Kürtçe yayın yapılacağı için sıkı sıkıya kontrolündeki bir kanaldan yapılacak yayınla Kürt meselesinin çözümü yolunda nasıl bir adım atılacağını şimdi Kürtler başta olmak üzere birçok kişi çok merak ediyor olmalı. Üstelik bu konuda atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş bulunuyor.
Şu anda gerek bölgeden ( Kuzey Irak ve Ortadoğu’nun muhtelif yörelerinden) gerekse uydular aracılığı ile onlarca, belki 50’nin üzerinde Kürt kanalı (Sadece PKK’nın değil, her eğilimin, her rengin, her grubun) şu anda yayın yapmakta olduğu için TRT’nin bu gecikmiş girişiminin hiçbir önemi bulunmuyor.
Dolayısıyla yaygın espri ile TRT’nin Kürt insanına zeytinyağlı pırasa tarifi yapacağı yayınlarla Kürt meselesinin çözümüne herhangi bir katkı yapabileceği de düşünülmüyor.
Dolayısıyla bu anlatılanlardan bir ‘Kapsamlı Plan’ ortaya çıkmıyor.
Öyleyse yeniden sormak gerekmez mi:
Bir plan var mı?
Varsa ne biçim bir plan bu?
Yoksa bu açıklananlar gibiyse, ne diye milleti oyalıyorsunuz?
Yeni Şafak, 14 Mart 2008
|