Ferhat Kentel ve Ahmet Demirel ile birlikte yürüttüğümüz “Toplumun din algısı” başlığını taşıyan araştırma, Star Gazetesi’nde yayımlanmaya devam ediyor. Araştırmanın bugüne kadar yapılan araştırmalardan farklı bir tarafı var.
Her şeyden önce araştırma, dinden ve dinden korkanların dünyasını ve korkularının sebebini araştırdı. Aynı zamanda bu korkuların, dindarlarda gerçek karşılığının olup olmadığı test edildi. Bugüne kadar kural olarak sadece dindarların araştırma nesnesi olarak kabul edilmesi dikkate alınırsa, dine mesafeli ve soğuk duranların dünyasına nüfûz etmenin yeni bir anlama çabası olduğu ortada.
% 5 civarında seyreden marjinal bir grup dışında, toplumun yaklaşık % 75 ila 80’ini oluşturan dindarlar, farklı olana hoşgörülü, barış içinde birlikte yaşamaktan yana. Dine ve dinin her türlü tezahürüne iflah olmaz bir düşmanlık gösteren, diğerinin simetriği olan % 5’lik marjinal kemik bir grup da dahil olmak üzere dinden korkanlar toplumun genelinin % 15-18 bandına yerleşiyor.
İslâm inancı ve dindarlık toplumun bu kesimi için korku kaynağı. Bu insanlar dinin yükselişinin, onların profan (dindışı) dünyalarına yönelik bir tehdit oluşturduğunu düşünüyorlar. Dinî inancın tezahürlerinin, onlara da dayatılacağı, bireysel tercihlerini özgürce yaşayamayacakları endişesi taşıyorlar. Siyasal alandaki gelişmeleri de, bu hayat biçimlerini muhafaza etmeye, kendi kalelerini korumaya odaklıyorlar. Üniversiteli kız öğrencilerin, üniversitelere başörtüleri ile girebilmelerinin, bir gün kendilerine veya yakınlarına başörtüsünün dayatılması ile sonuçlanacağından korkuyorlar. Bu yüzden, başörtüsü sorununun bir özgürlük sorunu olduğuna inanmıyorlar. Ramazan’da umuma açık yerlerde yemek yemelerinin, içki içmelerinin engellenmesinden, bu engellemenin de zamanla bütün hayatlarına yayılmasından endişe ediyorlar. Bu insanlar, hangi kaynaktan gelirse gelsin bu korkulara sahipler. Korku, korkunun sebepleri ortadan kaldırılana kadar bir saplantıya dönüşür. Korku, beraberinde nefret ve düşmanlık getirir. İslamofobya denilen şey, büyük ölçüde dünya çapında büyüyen bu akıl dışı korkuyu ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu insanların korkularını anlamak ve gidermek, dindarların görevi olmalıdır. % 15-18 oranı azımsanacak bir oran değildir. Sebebi ne ölçüde makul olursa olsun ciddi bir sorun olduğunu göstermektedir.
Bu % 15-18’lik grup içinde, özgürlüklerin gelişmesi durumunda, toplumda din eksenli kutuplaşmaların ve çatışmaların artacağı endişesi taşıyanlar da var. Bu düşüncede olanlar, toplum düzenini ve ülke güvenliğini koruma adına dindarlık ve tezahürlerine bazı sınırlamalar getirilebileceğini düşünüyorlar. Şayet sosyal barışa yönelik, dinden kaynaklanan bir tehdit algılamasalar daha demokrat ve özgürlükçü bir tavır içine girecekler.
Bu grup içinde dine, dini inanca ve kutsala küçümseyerek bakan, dinin dışarıdan yapılan müdahalelerle reforma tabi tutulabileceğini düşünen ve bu haliyle Cumhuriyet’le yaşıt din üzerinden modernleşme projelerinin devam ettirilmesini savunan jakoben bir azınlık da bulunuyor. % 15-18 oranına yerleşen İslamofobya grubu, üstelik toplumun kaymak tabakasını oluşturuyor. Toplumun seçkinleri dinden ve dindarlıktan korkuyor.
Her din, müntesibi için dokunulmaz, tartışılmaz olanların, yani kutsalın alanı. Din üzerinden toplumu hizaya sokmak, din üzerinden iktidar mücadelesine şekil vermek, dinî inancı yüzünden insanları aşağılamak ateşle oynamak gibi. Dün halkın şalvarlı ve poturlu olduğu için giremeyeceği yerlere bugün dinî inançlar yüzünden yasak konuyorsa, dinî inançların profan bir hayatı tercih edenler tarafından istismarından söz etmemiz gerekir.
Kamu düzenine, toplumsal barışa yönelik dinden ve dindarlardan kaynaklanan bir tehdit nesnel olarak yok. Ama bu tehdidin varlığına inanan, üstelik seçkin sınıf içinde yer aldığı için sesi daha çok çıkan azımsanmayacak bir kesim var. Bu kesimin korkularıyla yüzleşmesi, dindar olan toplumun da bu yüzleşmeye yardımcı olması lâzım...
Zaman,14 Mart 2008
|